Mantık yürütmeden matematik olmuyor!

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

✔ Sıradan vatandaş dövizin değer artışı kavramı ile TL'nin değer kaybı kavramını karıştırabilir; ama adının önünde profesör yazan bir iktisatçının böyle bir hakkı olabilir mi?

✔ Bir bankacı dönemsel enflasyon oranını aylık oranları birikimli götürmeden yalnızca toplayarak hesaplayabilir mi?

✔ Birikimli hesaplama nedir bilmediği için toplu sözleşmede aldığı zammı gerçeğinden daha düşük hesaplayıp açıklayan sendikacı olur mu?

Temel okulda yeni yeni matematik öğrenmeye başlayan oğluna sormuş, “İki kere iki kaç eder” diye. Oğlan “Sekiz” diye cevap verince kızmış Temel: “İki kere iki, dört eder, hadi bilemedin beş, bilemedin altı, sekiz nereden çıkıyor!”

Kayseriliye sormuşlar bu kez “İki kere iki kaç” diye. “Alırken mi, satarken mi” demiş Kayserili.

Matematik fıkralarda güzel, gülümseten bir mantığı da var. Ama gerçek hayattaki matematikte doğruyu bulmak da bayağı bir mantık gerektiriyor. Mantık yürütülmeden ortaya konulan yanıtlar çoğu zaman yanlış oluyor.

Sokaktaki vatandaştan bu ince mantık süzgecini kullanmasını bekleyemezsiniz. Dile yerleşmiş, değiştirilmesi pek kolay olmayan alışkanlıklar var.

Ama adının önüne büyük büyük unvanlar eklenmiş kimi akademisyenler...

Zamanında Türkiye’de çok az insana nasip olmuş makamlarda görev yapmış kimi bürokratlar...

Yine halen çok sayıda insanın ulaşılmaz gördüğü makamlarda oturup sözüm ona sendikacılık yapanlar...

İşte bu kişiler matematiğe mantıksız yaklaştıkları için inanılmaz hatalar sergileyince hayrete düşmemek elde değil.

Buyurun örneklere...

ŞU TL'NİN DEĞER KAYBI MESELESİ

Dedik ya sokaktaki çoğu vatandaşın konuşma dilindeki alışkanlığını değiştirmesi beklenemez. Dolar örneğin 4 liradan 6 liraya çıkar, vatandaş bunu “TL’nin yüzde 50 değer kaybetmesi” olarak okur. Daha ileri de gidilir, dolar 4 liradan 8 liraya çıkmışsa bu kez “TL yüzde 100 değer kaybetti” de denilir.

TL ya da başka bir para veya herhangi bir varlık yüzde 100 değer kaybetmişse, değeri yok olmuş ve sıfıra inmiş demektir. Bir ev yanar, yıkılır, elde hiçbir şey kalmaz ve bu şekilde yüzde 100 değer kaybı gündeme gelebilir. Ama bir paranın alım gücü çok az da olsa vardır, dolayısıyla yüzde 100 değer kaybından söz edilemez.

Örnekteki gibi dolar 4 liradan 8 liraya çıkmışsa TL tabii ki yüzde 100 değil, yüzde 50 değer yitirmiştir. Sokaktaki vatandaş bırakın yüzde 100 değer kaybı demeye devam etsin, onun bu hakkı var ama adının önüne iktisat profesörü unvanı eklenmiş bir kişinin böyle bir hakkı olamaz. O unvana haksızlıktır bu. Hani hazırlıksız yapılan bir konuşma sırasında yanlışlıkla söylenmiş olsa bu oran, yine neyse! Ya bu oran bir yazıda geçiyorsa, yani yazılmış, okunmuş ve yine de o şekilde yayımlanmışsa...

ENFLASYON BİRİKİMLİ HESAPLANIR

Farklılığın daha somut görülebilmesi için aylık oranı biraz büyük tutalım. Fiyatların herhangi bir yıl her ay yüzde 3 arttığını varsayalım; ne yüzde 2.9, ne yüzde 3.1; her ay yüzde 3.

Yıl sonu geldiğinde fiyat artışı yüzde 36 mıdır?

Bir önceki yıl aralıkta 100 olan fiyat ya da endeks, ocakta 103’e, şubatta bu 103 yüzde 3 artarak 106.1'e, martta 109.3’e çıkar ve böyle devam ederek aralıkta 142.6’ya ulaşılır. Yani fiyatlar her ay düzenli olarak yüzde 3 artarsa yıllık toplam artış yüzde 42.6’dır.

Şimdi gelelim bunu niye anlattığımıza... Merkez Bankası yılın üçüncü enflasyon raporunu geçen ayın sonunda açıkladı ve 2021 TÜFE tahminini yüzde 14.1 olarak değiştirdi. O tarihte ilk altı aydaki fiyat artışı belliydi ve ilk altı aydaki yüzde 8.45’lik orandan yola çıkarak “İkinci altı aydaki artış ne olursa yıllık yüzde 14.1 tutar” şeklinde basit bir mantık yürütmek gerekiyordu.

Bu hesaplamanın yöntemi de çok basitti. 2020’nin aralık ayındaki endeks yüzde 14.1 büyütülerek 2021 aralık endeksi bulunur ve bu da haziran endeksiyle kıyaslanarak ikinci altı ay beklentisine ulaşılırdı. Biz de öyle yaptık ve ikinci altı ay için yüzde 5.21’lik bir artış varsayımında bulunulduğunu gördük.

O günü çok iyi hatırlıyorum. Ben yüzde 5.21 oranını dikkate alarak yazımı yazarken sosyal medyada zamanında bankacılık sektöründe çok üst düzey görevlerde bulunmuş bir ismin yüzde 5.21 değil de yüzde 5.65 gibi bir oran yazdığını gördüm. Bu kadar deneyimli ve teknik bilgisi üst düzeyde olan bir kişinin yanlış yapacağına ihtimal vermediğim için kendi hesaplamamdan kuşkuya düştüm; tekrar tekrar kontrol ettim, doğruydu. O zaman yüzde 5.65’in yanlış olabileceği ihtimalini değerlendirdim ve yanlış olan bu oranın nasıl hesaplandığını buldum.

Bu bankacı ikinci altı ay oranını 14.10’dan, 8.45’i çıkararak bulmuştu ve bu oran da yüzde 5.65’ti. Yüzde 5.21 ile yüzde 5.65 arasında neredeyse hiç fark yoktu ama yöntem tümüyle yanlıştı; enflasyonun birikimli hesaplandığı gerçeği göz ardı edilmişti.

MEMURA NE KADAR ZAM VERİLDİ?

Memur sendikasının temsilcisisiniz. İşçinin bile kağıt üstünde var olan grev hakkını kullanabilecek durumda olmadığı bir ortamda, böyle bir hakkı dahi olmayan memur ve memur emeklileri için sözüm ona pazarlık ediyorsunuz. İstediğinizi alamıyorsunuz, bu da çok doğal.

Ama bari verilen zam oranını doğru hesaplayın ve söyleyin! Üstelik gerçek zam oranı sizin açıkladığınızdan yüksek.

Düşünebiliyor musunuz, masadan daha yüksek bir zam alarak kalkıyorsunuz ama matematik ve mantık bir araya gelmediği için siz daha düşük bir zam oranı açıklıyorsunuz.

Memur ve memur emeklilerine enflasyon farkları hariç altışar aylık dönemler için 2022’de yüzde 5+7, 2023’te yüzde 8+6 zam yapılacak.

Sendika başkanı bu dört oranı topluyor ve “Zam yüzde 26” diyor. Başkanın gerçek zamdan haberi yok, olsa söylemez mi, çünkü gerçek oran daha yüksek.

Bu yıl aralıkta 1000 lira olan maaş yüzde 5 artırılarak 2022’nin ilk yarısında 1050 liraya, bu 1050 lira yüzde 7 artırılarak ikinci yarıda 1123.5 liraya; bu tutar 2023’ün ilk yarısında yüzde 8 zamla 1213.38 liraya, ikinci yarıda da yüzde 6 zamla 1286.18 liraya çıkacak. Yani zam oranı yüzde 26 değil, yüzde 28.6; ne var ki başkan bunu hesaplayamıyor!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar