Makineleşmenin ivmesi sanayiyi güçlü tutuyor
Makine ve metal eşya şirketlerinde kayda değer büyüme var. 2020 son çeyreğinde %38,7, 2021 ilk çeyreğinde %30,5 oranında büyümeyi gördük. Bir bakıma sanayide büyüme, metal ana ve metal eşya ve makine üzerinden şekilleniyor.
Çelik, otomotiv şirketleri, beyaz eşya talebi güçlü… Ekonomideki 400 günlük kapalı dönemde talep gören şirketler şimdi de açılma döneminin ilgi odağı durumunda… Ertelenmiş ve barajlanmış talepler sektörlere can suyu olmuş.
KÜRESEL ÖLÇEKTE MAKİNE HİSSELERİ
Makine sektörü hisseleri en fazla rağbet görenler haline geldi. Türkiye’de bakıyoruz; demir çelik gücünü koruyor. Dayanıklı tüketim şirketleri yine talep görüyor. Kâr nerede ise yatırımcı oraya koşuyor. Metal ana sektörü hisseleri yılbaşından bu yana %35,7 değer kazandı. Metal eşya sektörü hisseleri %14,83 yükseldi.
ZAYIFLAYAN SEKTÖRLER YERİNDE SAYIYOR
2021’in en bahtsızı; hizmet sektörü oldu. Bu sektörler her başlarını kaldırmaya kalktığında farklı darbe yediler. Turizm ise son yangınlarda büyük darbe aldı. 2019’da 35 milyar $ gelir sağladık. Bu rakam salgın yılı 2020’de 12 milyar $’a düştü. Peki ya bu yıl?
2021’in ilk 6 ayında 5,4 milyar $ kazandık. Hatırlıyoruz; 2019’un 35 milyar $’ının, 18 milyar $’ı yılın ikinci yarısında oluşmuştu. Sezonu ucu ucuna yakaladık ve hala umut var. Yine de yılsonuna dek 20 milyar $’lık gelir ve 25 milyon turist beklentisi, fazlaca iyimser… Şurası aşikâr; 2019’u yakalamasak da 2020’yi geçeriz.
İKİ SORU İKİ CEVAP
Makineleşmede Türkiye’yi öne çıkaran nedir?
Türkiye ağırlıklı olarak montaj sanayisi ile ilerliyor. Bu alanda montajdan çıkıp kendi üretim alanlarını geliştirmeli. Yerli üretimde çağ atlamadıkça gelişmişlik kulvarına tırmanamayız.
Sektör işsizliğin azaltılması noktasında nasıl adımlar atar?
Makine sektörü insansız ilerleme adımlarını hızlandırıyor. Bu sektörlere yönelik farklı iş tanımları ortaya çıkıyor. Yeniliği ancak yeni tanımları yaparak yakalarız.
GELİŞMİŞ ÜLKE KULVARINDA YER ALMAK
Ülkelerin bazıları zengin iken, bazı ülkeler yoksulluk kaderini (!) aşamıyor. Japonya ufacık bir adaya sıkışmış, %80 arazisi tarıma ve hayvancılığa uygun olmayan bir ülkedir ama aynı zamanda dünyanın büyük 3. ekonomisidir. Ülke dev bir yüzer fabrika gibidir, bütün dünyadan ham madde ithal eder, sonra da bütün dünyaya bitmiş ürün ihraç eder.
Zengin ve kalkınmış ülke insanlarının davranışlarını incelediğimizde, büyük bir çoğunluğun şu prensiplere kalben inandığını görüyoruz: Temel ahlaki kurallar, dürüstlük, sorumluluk, kanun ve kurallara saygı, başkalarının hakkına saygı, çalışkanlık, tasarruf ve yatırıma inanç, irade, dakiklik...
Peki, sizce biz zengin ve kalkınmış ülke olamamayı, sadece dış güçlere bağlayarak gerçeklerimizle yüzleşmiyor olabilir miyiz?