Macron’un unicorn hevesi kursağında kalır mı?
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, 2030 ylında ülkesinden 100 unicorn şirket çıkarmayı hedeflediklerini açıkladı. Halka arz olmadığı halde 1 milyar dolar değerlemeyi aşan şirketlere unicorn deniyor. Dünyada toplam 1.100 adet varmış. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın 2020-2024 yılları için hazırladığı stratejik plan ise Türkiye’den çıkacak unicornlara “Turcorn” diyor. Planda 2023 yılı itibariyle en az 10 Turcorn çıkarma hedefi konmuş.
Bir hedefin yaygın olarak kullanılması onun doğru olduğu anlamına gelmiyor. Bir ülkeden çok unicorn çıkarsa o ülkenin girişimcilik politikasında başarılı olduğu da son 10 yıldır tüm dünyaya yayılan şehir efsanelerinden biriydi (Bu görüşün Türkiye’ye yayılmasında benim de tesirim olmuş olabilir). Neden unicorn hedefi bu kadar popüler oldu? Çünkü gözlemlemesi kolay. Şirket 1 milyar dolar değerleme ile yatırım alınca unicorn oluyor. Aradan biraz zaman geçince aynı değerlemeden yatırım bulamayabilir. Ama olsun. Unicorn, paşalık veya büyükelçilik gibi bir kere alındı mı hayat boyu kullanılan bir unvan. Peki bu şirketler para kazanıyor mu?
Şirketler esasen para kazanmak için kurulur. Eğer başka amaçlarınız varsa vakıf veya dernek gibi tüzel kişilikler kurabilirsiniz. 2010’larda tüm dünyada düşük faizler para bolluğu yaratınca, “para kazanmadan büyüyen” yeni bir şirket modeli ortaya çıktı. Sistem şöyle işliyor: Büyük fonlardan yatırım alıyorsunuz. Zararına iş yapıyorsunuz. Parayı indirim ve reklama harcıyorsunuz. Böylece kullanıcı kazanıyorsunuz. Büyüme ivme kazanınca, daha çok yatırımcı fon kapınızı çalıyor. Talep artınca şirketin değeri de artıyor. İçeride yatırımcı olan fonlar, yeni değerlemede sermaye içindeki payları düşmesin diye ek sermaye koymak zorunda kalıyor. Böylelikle oluşan kısır döngü ile şirketin değeri sürekli artabiliyor.
Peki bu fonlar neden bu şirketlere yatırım yapıyor? Bir gün para kazanacaklar diye. Fonların hiç para kazanmayan şirketlere bu kadar yüksek değerlemeden yatırım yapmaları nedeniyle, ilerideki kâr beklentileri de yüksek oluyor. Bu kârları elde etmek ancak tüm rakipleri pazar dışına itip tekelleşerek mümkün. Yani unicorn hedefi tekelleşmeyi beraberinde getiriyor. Tüketiciler, kısa vadede yatırımlarla sübvanse edilen ucuz hizmetleri alarak kârlı çıktığını sansa da uzun vadede tekelleşme herkes için zararlı.
Peki kâr etmeden hızlı büyümeye dayalı unicorn modeli şirketler için sağlıklı mı? Yine Fransa’da yapılan bir akademik çalışmada, Avrupa Birliği’nde KOBİ statüsündeki şirketlerin %40’ı analiz edilmiş. Kurulduğunda daha ilk günden kâr etmeyi önceleyen şirketlerin uzun vadede hem büyüme hem kârlılık hedeflerini yakalama ihtimali, “zarar edelim ama büyüyelim” diyen şirketlerden 2,5 kat daha fazla. Yani yatırımcı parasını yakalım ve ne pahasına olursa olsun büyüyelim diyen şirketlerin çoğu sonuçta ne büyüyebiliyor ne de kâr edebiliyor. Aradan çıkan az sayıda örnekse unicorn oluyor. Avrupa’da tohum yatırımı almış şirketlerin sadece %1,2’si unicorn olabilmiş. Unicorn olacağım diye yatırım toplayan şirketlerin çoğuysa harcayamayacağı kadar sermaye çekince, girişimcisinin dikkati dağılıp yoldan çıktığı için başarısız olmuş. Unicorn çıkaracağım diye politika tasarlamak spor toto loto oynamaya benziyor.
Unicorn sevdası, erken aşamadaki girişimlerin erişebileceği yatırım miktarını da azaltıyor. Startups.watch’un geçen hafta açıkladığı verilere göre, Türkiye’de 2022’nin ilk üç çeyreğinde yapılan 208 yatırımdan 10’u toplam yatırım tutarının %88’ini almış. Bu orana Getir dahil bile değil. Onu da katarsak zaten diğer yatırımların büyüklüğü tamamen anlamsız hale geliyor. Yani unicorn sevdası yatırımcıları da başkası yatırım yapıyor diye garantili gördükleri ileri aşama, aşırı değerli şirketlere yöneltiyor.
Denebilir ki, Turcorn olsun bizim olsun. En azından bu şirketleri kontrol etmek daha kolay. Mesela Koreliler WhatsApp’a alternatif olarak geliştirdikleri Kakao ile gurur duyuyordu. 51 milyon Korelinin %90’ı KakaoTalk kullanıcısı. Geçen hafta Kakao’nun veri merkezi yanıp Kore’de iletişim çökünce, tekel konumundaki unicornlarının bir ulusal riski haline de gelebileceğini gördüler. Kore devlet başkanı, öncelikle rekabet kurumunu göreve davet etti. İşte bu nedenlerle, Haziran ayında TBMM’den geçen e-ticaret kanunu olumlu buluyorum. Yine aynı şekilde, geçen hafta görüşe açılan rekabet kanununda dijital piyasalara yönelik değişiklikleri de olumlu görüyorum. Ancak bu değişikliklerin en azından birkaç ay enine boyuna tartışılmasını diliyorum. Zira, e-ticaret kanununda gördük ki, yapılan değişiklikler isabetli olsa da sonrasında az tartışıldı diye yaygara koparılabiliyor. Yine aynı duruma düşmemekte fayda var.
Not: Aslında gazetemizin değerli yazarı Şeref Oğuz unicorn yerine “burak” kelimesini önermişti. Ancak milletimiz dilde yenilik ve istihzaya açık olmadığı için bu öneri pek tutmadı.