Macaristan’dan Türkiye’ye Doğu’da, Batı’da, Afrika’da birlikte çalışma teklifi

Fatoş KARAHASAN
Fatoş KARAHASAN Markalar & İçgörüler

Tarihimizde çok önemli bir yeri olan Macaristan, 10 milyonluk nüfusuyla Avrupa'nın kalbinde yer alıyor. Türkiye’nin Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan’la birlikte 1992 yılında kurduğu Türk Devletleri Teşkilatı; Türk Keneşi’nin gözlemci üyesi olan Macaristan’la tarihi bağlarımız Orta Asya’ya kadar uzanıyor. Macarca ve Türkçe’nin Ural-Altay dil ailesine ait olmasının yanı sıra, iki ülkenin kültürel olarak da pek çok ortak özelliği var.

Macaristan, son dönemde Türkiye’yle olan ticari bağlarını güçlendirmek için girişimlerde bulunuyor. Bu doğrultuda, iki ülke arasında Türk Keneşi’nde, Avrupa Birliği’nde ve Afrika’da ortak projeler geliştirmek için görüşmeler yürütülüyor.

Geçtiğimiz hafta, toplantılar için Türkiye’ye gelen HEPA (Macaristan İhracatı Teşvik Ajansı) CEO’su Kristof Szabo ile HEPA Türkiye Genel Müdürü Burak Aktaş’la birlikte olası işbirlikleri için neler yapılabileceğini konuştuk.

HEPA’nın amacı nedir?

Kristof Szabo: HEPA, Macaristan Dış Ticaret Bakanlığı’na ait bir firma, görevimiz Macaristan dış ticaretini geliştirmek. Bu amaçla faaliyetlerimizi sürdürürken 3lü bir yapı olarak çalışıyoruz, her ülkenin Eximbank'ı, HIPA (Macaristan Yatırımı Geliştirme Ajansı) ve HEPA (Macaristan İhracatı Teşvik Ajansı) olarak faaliyet gösteriyoruz. HIPA ülkeye yatırım için, HEPA ticaret ve Macaristan’ın ihracatı için çalışıyor. Promosyon Ajansları olarak asla işin bir parçası değiliz, ihracat veya ithalat şirketi değiliz ama bu tür ilişkilerin gelişmesinde danışmanlık hizmeti sunuyoruz. Bakanlığa bağlı bir ajans olarak, iş dünyasındaki karşılıklı fırsatları oluşturmak için, en temelden başlayarak Macar şirketlerinin yurt dışında tanıtılmasından diğer ülkelerin muadil Bakanlıkları ile siyasi seviyedeki ilişkilere kadar çıkabiliyoruz, dolayısıyla müzakerelerin seviyesi oldukça geniş. Bakanlığın yanı sıra HEPA’nın diğer ortağı Macaristan Ticaret Odası. Hedeflediğimiz sınırlar ötesi gelişmeyi ülkelerde bulunan ofislerimiz aracılığıyla yönetmeye çalışıyoruz.

Nerede ofisleriniz var?

Burak Aktaş: İstanbul, Şanghay, Tokyo, Moskova, Toronto, Begrad'da belirli ülkeleri kapsayan ofislerimiz bulunuyor ve ikili iş birlikleri geliştirmek için pek çok kuruluşla bağlantımız mevcut. İşbirliklerinden bir tanesi de Türk kökenli ülkelerden oluşan Türk Keneşi, Macaristan Türk Keneşi’nin üyesi değil ancak gözlemci ülkesi konumunda. Amacımız Türk Keneşi’nin çalışmalarına elimizden geldiğince yardımcı olmak.

Türk Keneşi’nde neler yapıyorsunuz?

Burak Aktaş: Macaristan olarak Türk Keneşi ile farklı programlarda çok yakın iş birliği yapıyoruz. Macaristan, ticaretinin yüzde 80'i AB ülkeleriyle olduğu için doğuya yönelik bir ihracat büyüme stratejisi oluşturdu. İhracatı geliştirme stratejisini gelişmekte olan pazarlarda ve doğuda bulunan ülkelerde hedefliyor, bu yüzden de Macaristan’ın doğusunda ofisler açıyoruz. Macaristan'ın Türk Keneşi içindeki rolü ise Doğu'da ticaret yapma stratejisi ve Türk toplumundaki kardeşlerimizle daha güçlü bağlar kurma isteğinin neticesinde oluşmuştur. Bu sebeple Türk Keneşi toplantısı için buradayız. Macaristan Türk Keneşi’nde gözlemci üye konumunda. Çünkü köklerimiz Türkler ile ortak Ural Altay bölgesinden geliyor.

Macaristan hangi sektörlerde fırsatlar sunuyor?

Burak Aktaş: Macaristan’da yer alan sektörler arasında tarım ilk sıralarda bulunuyor. Macaristan uygun iklim şartları, GDO’suz teknolojileri, iyi eğitimli uzmanları ve sürekli yeniliği hedefleyen anlayışıyla dünya tohum pazarında da güçlü bir konumda yer alıyor. Ülkenin 400 - 450 milyon euro civarındaki tohum ihracatı, dünya tohum ticaretinin yüzde 8-10’unu oluşturmaktadır. Macaristan ayrıca dünyanın üçüncü büyük mısır ve buğday tohumu ihracatçısı.

Macar firmaları kimyasal tarım ürünleri alanında ve gübre üretiminde de Avrupa’da güçlü bir konumda bulunuyor. Macaristan bu alanda yıllık 500-600 milyon Euro’luk kimyasal tarım ürünü ihracatı gerçekleştiriyor. Gelişen tarım sektöründeki yeni yönelimler, Avrupa Birliği bünyesindeki yeni dijital tarım stratejisi tarafından da destekleniyor. Bu kapsamda, entegre kurumsal kaynak planlamasından (ERP) süreç kontrol yönetimlerine ve robotik çözümlerle insansız araçlara varan çok çeşitli projeler geliştiriliyor.

Sınır aşan sular konusunda mansap (downstream) bir ülke olan Macaristan, bu coğrafi dezavantajını bir avantaja çevirerek su yönetimi ve teknolojileri alanında önemli ilerleme kaydetti. Kısıtlı su kaynaklarının korunması ve sanitasyonu alanında ülke çapında geçerli sıkı bir yasal rejim ve sağlam bir kurumsal çerçeve kuran Macaristan, güçlü bir akademik altyapı ve kamu - özel sektör iş birliği tarafından su endüstrisini desteklemekte. Ülkedeki su sektörü, bu alanda geliştirdiği ve sahip olduğu en ileri teknolojiler, rekabetçi bilgi ve çözümler ve zengin iş fırsatları ile uluslararası iş birliği için önemli bir kaynak ve fırsat sunuyor.

Su teknolojisinde Türkiye’ye neler sunabilirsiniz?

Burak Aktaş: Su teknolojilerinde kendi inovasyonunu yaratabilmiş bir ülke olan Macaristan’ın özellikle su arıtma teknolojisindeki “know-how”ı ve bilgi birikimi dünya ölçeğinde çok ileri düzeyde. Macar şirketlerin sunduğu bu fırsatlardan Türkiye’deki şirketlerin de yararlanmasının faydalı olacağını düşünüyoruz. HEPA Türkiye olarak buradaki görevimiz, Türk şirketlerin Macaristan’daki üstün teknolojiye sahip su endüstrisinden faydalanabilmelerini sağlayacak iş birliklerinden fırsat yaratmak. Ülkemizde bulunan tüm şirketler Macaristan’ın su yönetimi konusunda öne çıkan lider firmalar ile iş birliği yapmak ve detaylı bilgi almak için HEPA Türkiye’nin ücretsiz danışmanlığından faydalanabilirler.

Macaristan su ile ilgili konularda sahip olduğu deneyim ve uzmanlığı ile su yönetimi konusunda ikili ve çok taraflı dış ilişkilerde de söz sahibi. Uluslararası su politikalarının şekillendirilmesinde öncü rol üstlenen Macaristan, Birleşmiş Milletler’in su komisyonu “Friends of Water” (Su Dostları) Avrupa Birliği “Su Çerçeve ve Taşkınlarla Mücadele” direktifleri gibi uluslararası oluşumlarda da yer alıyor. Günümüzde pek çok ülkede belediyeler gibi kamu idareleri ve özel sektör şirketler ile iş birliği bulunan Macaristan’ın Türkiye ile de çalışmaları bulunuyor.

Türkiye ve Macaristan hangi ortak projelerde iş birliği yapabilirler?

Kristof Szabo: Afrika konusu oldukça önemli. Afrika Türkiye’nin ve Türk firmaların aktif olduğu bir coğrafya. Macaristan ve Macar firmaları ise bu bölgede o kadar aktif değil. Bu yüzden Afrika’da Türk ve Macar firmalar ortak proje üretirlerse Macar ve Türk Eximbank’ları projeleri beraber fonlayabiliyorlar. Bu anlaşma Afrika dışındaki coğrafyalarda da kullanılabilir. Hatta bu sebeple aralık ayının ikinci haftası Budapeşte’de Türkiye ve Macaristan arasında ‘GoAfrica’ etkinliği düzenlenecek.

Burak Aktaş: Macaristan ve Türkiye diplomatik ve tarihi açıdan birbirlerine çok yakın iki ülke. Macaristan Türkiye’nin AB ve AB’nin serbest ticaret anlaşmalarının bulunduğu coğrafyalara açılan kapısıyken, Macaristan’ın Orta Asya ve Afrika’ya açılan kapısı da Türkiye’dir. Macaristan yüksek teknoloji ürünleri ve hizmet sektörlerinde Türkiye ile “know-how” paylaşımı dahil ortak projeler üretmek istiyor. Mesela Türk Darphanesi Macaristan ile bu konuda ortak çalışmalara başladı. Bunun gibi sağlık ekipmanı, elektrikli otomotiv, tarım teknolojileri, makina ekipman ve kimya alanlarında ortak çalışmaların başlaması için istişarelerde bulunuluyor. 

Macaristan COVID-19 dönemini nasıl yönetiyor?

Kristof Szabo: Pandeminin ardından şu an daha iyi durumda olduğumuzu söyleyebilirim. Süreçten özellikle turizm sektörü ve restoranlar oldukça etkilendi. Ancak insanlar işsiz kalmadılar, çünkü işini kaybeden ve bu sektörlerde faaliyet gösteren kişiler diğer sektörler tarafından işe alındı. Şu an daha da yükseğini hedefliyoruz. Macaristan’da mevcut iş kolları ya da sektörlerde daralma yaşandığında, ekonomik büyümemizi devam ettirebilmek için yeni alanlara ve ülkelere açılıyoruz. Macaristan Hükümetinin uyguladığı bu model başarılı oldu ve geldiğimiz noktada olumlu yansımalarını yaşıyoruz. Ekonomi, vergi sistemi istikrarlı olarak devam etti. İstikrar en önemli etkenlerden biri, şu an halkın yaşam standartları iyi durumda, bu da modelin başarılı şekilde işlediğini gösteriyor.

Örnek bir faydali marka öyküsü

Sadece İstanbul halkının değil, tüm Türkiye’nin yıllarca bekledikten sonra 29 Ekim 2021’de kavuştuğu Atatürk Kültür Merkezi açıldığından beri, her gün yoğun bir ilgiyle karşılaşıyor. Ziyaretçiler, salonların içinde, dışında ve açık alanlarda fotoğraf ve video paylaşmaya doyamıyorlar. En büyük ilgiyi ise, Opera Salonu ve onun dışındaki Kırmızı Küre topluyor.

Küre, Kaleseramik ekibinin eseri. Kale Grubu, uzun yıllardır takip ettiğim ve yaptığı sosyal projelerini duygulanarak izlediğim bir kuruluş. Rahmetli İbrahim Bodur’un başlattığı hayır hasenat yaklaşımını 64 yıldır aralıksız bir biçimde sürdüren Kale Grubu, Zeynep Bodur Okyay’ın liderliğinde sanata, eğitime, teknolojiye ve kültürel faaliyetlere büyük destek veriyor. Tüm bunları da son derece sessiz, gösterişsiz ve içtenlikle yürütüyor.

AKM’nin tasarım ve inşaat öyküsünü paylaşmak üzere, The Marmara İstanbul’da bir basın buluşması düzenleyen Kaleseramik Genel Müdürü Altuğ Akbaş, toplantıda kuruluşun sosyal sorumluluk vizyonunu şu cümlelerle özetledi:

64 yıllık yolculuğumuzda doğduğumuz topraklardan ve özümüzden hiçbir zaman kopmadık. İnandığımız değerler doğrultusunda yenilikçi ruhumuzla insanlarımızın hayatlarına ve yaşadıkları mekânlara dokunmaya çalıştık. Bugün yine grubumuzun kurucusu ve Onursal Başkanı merhum İbrahim Bodur’un bize bıraktığı değerli miras doğrultusunda, ülkemize ve sektörümüze yenilikler kazandırmaya devam ediyoruz.

Bunu yaparken de" insan ve sürdürülebilirlik" temel odağımızı oluşturuyor. Bir taraftan insanı odağına alan yenilikçi ve çevre dostu sürdürülebilir ürün ve projelerle sektörümüzün gelişimine öncülük ediyor, diğer yandan dünyamıza ve geleceğimize sahip çıkacak, toplumsal fayda yaratacak projelere öncelik veriyoruz.”

Kırmızı Küre, Kaleseramik’in İstanbul’a bir armağanı

Atatürk Kültür Merkezi’nin 10 Şubat 2019’da başlayan yeniden inşa projesi AKM’nin mimarı Hayati Tabanlıoğlu’nun oğlu Murat Tabanlıoğlu’nun kurucusu olduğu Tabanlıoğlu Mimarlık’a ait. Kuruluş, tarihi mirasa sadık kalarak, yalın ve çok etkileyici bir çalışmaya imza atmış. Atatürk Kültür Merkezi, adına yaraşır bir eser olmuş.

Gelelim, 2.040 kişilik Opera Salonu’nu içine alan Kırmız Küre’nin öyküsüne.

Kırmızı Küre, öncelikle, ülkemizin tasarım, inovasyon ve üretim kabiliyetini ortaya koyuyor. Kaleseramik’in yenilikçi vizyonun bir örneği olan görkemli küre, Çanakkale’nin Çan ilçesindeki fabrikada yer alan Atölye Kale’de yaratılmış.

Tasarlanan yaklaşık 15 bin adet özel seramik karoların her biri, aralarında kadınların da bulunduğu 18 kişilik özel ekip tarafından el emeği ile üretilmiş. Üç boyutlu özelliklerinden dolayı farklı ve özel teknikler kullanılarak üretilen seramik karoları, son olarak, can alıcı kırmızı renkleri için İtalya seramik sanatçısı Alexandra Khuen-Belasi’nin usta ellerine bırakılmış. Alexandra Khuen-Belasi’nin, özel bir reçete ile ürettiği sır, yine özel bir teknik kullanılarak, tüm karolara belli bir gramajda tek tek uygulanmış. Böylece, ortaya büyüleyici bir tasarım çıkmış.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar