Londra’ya akan oligark paraları ve İstanbul…
Rusya-Ukrayna savaşı ile Rus oligarklara getirilen finansal yaptırımlar; az gelişmiş otoriter ülkelerden gelişmiş demokratik ülkelere akan para ve bunun ekonomik / toplumsal etkilerini gündeme getirdi. Bu işin merkezi Londra. Gelin bakalım Londra’da işler nasıl dönüyor ve Londra ile kıyaslayınca İstanbul ne durumda.
Bir Rus oligark veya Suudi prens neden parasını yurtdışına çıkarır? Birincisi, memleketlerinde o kadar parayla yapacak eğlenceli bir şey yok. İkincisi, politik risk çok yüksek. Paranızı yurt dışına çıkarmanın üç aşaması var: Önce, paranın izini kaybettirip gelişmiş ülkede varlığa çevirmek. Mesela Cayman Adaları, Virgin Adaları gibi bir yerde sahibinin kim olduğu açıklanmayan bir şirket kuruyorsunuz. Sonra bu şirket adında Londra’da ev alıyorsunuz. İngiltere’de bu şekilde şirketlere ait 87 bin ev varmış. Son 20 yılda Londra’nın lüks semtleri Kensington ve Chelsea’da ev fiyatlarının, Amerikan borsasından 4 kat fazla artmasına şaşırmamak lazım. Bu evlerin çoğu boş duruyor. İngilizler kendi başkentlerinde ev alamıyor.
İkinci aşamada, yeni ülkenizde halkın gönlünü kazanmanız lazım. Bunun en kolay yolu tabii ki… futbol takımı satın almak. Herkes Abramovich’in Chelsea’yi satın almasından bahsetse de İngiliz prömiyer ligindeki dört takımdan üçü Rus oligark veya Körfez’den prenslere ait. Bu durum İngiltere’yle sınırlı da değil. Mesela Selanik’in futbol takımı PAOK, Rostovlu “Yunan asıllı” oligark Ivan Savvidis’e ait. Savvidis yıllarca yerlerde sürünen takımı başarıdan başarıya koşturunca Selaniklilerin kalbinde taht kurmuştu. Üçüncü aşama ise asilzade olmak… En güzel örnek Rus alüminyum oligarkı Sir Len Blavatnik. Tate Modern müzesinin 50 milyon pound ile en büyük bağışçılarından. Kendi adına Oxford’da “kamu yönetimi fakültesi” kurdurmuştu. Blatavnik School of Government… Kulağa nasıl geliyor?
İngilizler başka ülkelerin parasını çekme işini iyi biliyor. 1799’da ABD yeni bağımsız olmuş, İngiltere ekonomik krize girmişti. Kral III. George çareyi yeni gelişen ABD’nin zenginlerini cezbetmekte buldu. Çıkardığı kanuna göre eğer ikametiniz İngiltere’de değilse, İngiltere’de vergi ödemiyorsunuz. Takip eden yüz yılda 350 Amerikan yeni zengin İngilizlere gelin gitti. Bunlardan birinin oğlu Winston Churchill. Aynı sistem ufak tefek değişikliklerle, bugün de Rus ve Suudi zenginlere güvenli bir liman yaratmaya devam ediyor. Bu işten kazananlar, İngiliz finansçılar ve emlakçılar. Kaybeden İngiliz halkı. Sonuç: Brexit.
Biz de 250 bin dolarlık yatırım yapan herkese vatandaşlık veriyoruz. Kasım 2020’de “250 bin dolara vatandaşlık, peki kim kazanıyor?” başlıklı yazımda anlattığım gibi, yatırımın yapıldığı anda vatandaşlık veren, hele hele bu kadar da ucuza veren hiçbir medeni ülke yok. İngilizler sistemi o kadar ince kurmuş ki, en azından sanattan spora birçok kamusal ürünü ülkelerinin markasını satarak başka ülkelerin zenginlerine finanse ettiriyorlar. İngiltere’de para aklamak bile “lüks” bir ürün. Siz hiç lüks bir çanta veya saatin ucuza satıldığını gördünüz mü? Bunu görebileceğiniz tek yer, markaların gerçek dükkanlarıyla taklitlerinin yan yana koridorlarda satıldığı İstanbul’un E5 ve TEM üzerine yayılan devasa AVM’leri. İçerisi Birleşmiş Milletler gibi. Ancak Kensington veya Chelsea’nin aksine fakir ülkelerin orta gelirli vatandaşlarıyla dolu. Aynı bu AVM’lerdeki dükkanlar gibi… Ne yazık ki İstanbul da Londra’nın kötü bir taklidi haline gelme yolunda. Sistemin tamamını kuramayıp bir parçasını adapte edince sonucun farklı olmasını beklemek mümkün değil.
On sene önce İstanbul’u Londra gibi bir finans merkezi ya da Barcelona gibi bir turizm merkezi yapacağız diye yola çıkmışken, elimizde Cakarta’ya benzeyen bir şehir kaldı. İşin kötü tarafı yine de kendi vatandaşlarımız pahalılıktan ev alamıyor. Demek ki kısa vadede gayrimenkul sektörünü canlandıralım diye başlattığımız 250 bin dolara ev alana vatandaşlık uygulaması, hem vatandaşımızı mağdur ediyor, hem de marka değerimizi ve uzun vadede gayrimenkul değerimizi de düşürüyor. Bu uygulamaya derhal son vermeliyiz.