Lincoln ve determinizm
Troçki Rus devriminin ‘güçlü determinizminden’ bahsetmişti. Olaylar gerçekleştikten sonra zihin olanların kaçınılmaz olduğunu düşünmeye yatkın hale gelir. Mesela Fransız Devrimi kaçınılmaz görünür; hatta o ana kadar neden gerçekleşmediğine şaşırılır. Oysa hiç de öyle değildir ve Necker’in söylediklerine uyulsaydı, hatta daha önce Malherbes’in söyledikleri dinlenseydi en azından bu şekliyle bir devrim olmayabilirdi. Yani dünya çapındaki tarihsel olayların bile genellikle olasılığa dayalı olduğunu düşünmemek için nedenler az; tam tersine olayların farklı gerçekleşmiş olabileceğini düşünmek için nedenler çok.
Örneğin Amerikan İç Savaşı tam da o sırada ve o biçimde çıkmak zorunda mıydı? Çıkmasaydı ve Güney biraz daha “idare edilseydi”, yani köleci eyaletlerin taleplerine bir 10 yıl daha evet denseydi acaba iç savaş çıkmasına gerek kalır mıydı? Yoksa batılı çiftçilerin özgür işçi çalıştırmasına güneyinse köleciliğe dayalı tarım yapmasına dayalı ittifak sürebilir miydi? Bunun yanında bir de kuzeyden güneye sermaye sahipliği (sanayi)/toprak sahipliği ekseninde kurulan Jefferson Uzlaşısı 1850’lere gelindiğinde tümden tükenmiş miydi? Yenilenmesi mümkün olamaz mıydı? Veya sermaye/toprak eksenine bir de işgücü (free labor) ekseni mi katılmıştı? Köleliğin yayılması talebi –kölelik New York’a kadar uzanamasa bile- Kuzey’deki özgür işçilerin refahına tehdit mi oluşturuyordu? Erie gölünden başlayan tedarik zinciri nehir taşımacılığında navlun ücretlerinin düşmesiyle birlikte önem kazanmış, kuzeyli sermayeyle güneyli köleliğe dayalı tarım yapan toprak sahipleri arasında ihracatı da içeren bir uzlaşının mümkün olduğu düşünülmeye başlanmıştı. Bir başka deyişle barutu tükenmekte olan Jefferson Uzlaşısı yenilenebilir miydi?
Meksika’yla savaş sonrası çok geniş batı topraklarının Guadalupe Hidalgo (1848) anlaşmasıyla elde edilmesi ve yerleşime açılması ne anlama geliyordu? 1852 seçimlerinde yüzde 44 alabilen Cumhuriyetçi partinin, yani Lincoln’un 8 yıl sonra adayı olup başkan seçileceği partinin hiç şansı kalmamış gibiydi. Giderek batıya yayılan topraklardaki yeni seçmenin Demokratik partiye oy vereceği kesin gibiydi. Böylece Demokratik parti sürekli kazanacağı bir zemin oluşuyordu.
Olayların hızlanmasında Lincoln’ın o sırada Illinois senatörü olan (Demokratik partiden, yani o zamanın kavramlarına göre Güney eyaletlerinin ve tarımsal çıkarların temsilciliğini yapan parti) ve yıllar boyunca karşı karşıya geldiği rakibi Stephen Douglas karşısındaki kampanyasının etkili olduğu görüşü yaygındır. Lincoln, bitmek bilmeyen Dred Scott v. Sanford davasında son sözü söylemeyi deneyen Anayasa Mahkemesi Baş Yargıcı Taney’in 6 Mart 1857 tarihli kararında hem zencilerin vatandaş olmadıklarını ve mahkemede hak arayamayacaklarını hem de yeni yerleşilen bölgelerde (Territories) federal (merkezi) otoritenin köleliğe izin vermeme hakkının olmadığını söylediğini iddia ediyordu. Lincoln, Taney kararı emsal oluşturursa ABD’nin Kuzey eyaletlerinde bile (free states yani köleliğin olmadığı eyaletler) köleliğin yayılacağını savunuyordu. Yüzölçümü olarak “free states” o kadar da büyük olmadığı için, en azından coğrafi bakarsak Taney kararı bugün geçerli olsaydı ABD’nin yüzde 70-80’inde köleliğin hala yasal olması gerekecekti. Oysa Temmuz 1787 Nortwest Ordinance Ohio nehrinin kuzeybatısında köleliği yasaklamış ve 1820 Missouri Compromise ise Mississippi nehrinin 36o31’ çizgisinin kuzeyinde asla kölelik olamayacağını söylemişti. Böylece Louisiana’nın güneyinde kölelik olabiliyordu ama aynı eyaletin kuzeyde kalan bölmesinde olamıyordu. Taney kararı yeni kurulan kolonilerin (eyaletlerin) köleliğe evet diyebileceğini söylediği için Kansas, New Mexico, Utah, Oregon, Nebraska, Minnesota ve California’da köleliğin önü açılmış olacaktı. Lincoln bu işin burada durmayacağını ve Kuzey’in de tehlikede olduğunu savunuyordu.
Lincoln, henüz senatör bile değilken, Mart 1857 Anayasa Mahkemesi kararına karşı basını kullanarak mücadele etmeye başladı. Bazı siyaset bilimciler Lincoln’ın 1857 Haziran ayında şekillenmeye başlayan bu stratejisinin olayları derinden etkilediğini ve iç savaşa giden yolun böyle açıldığını düşünüyor. 1858 Illinois senatörlük yarışında Kuzeyli Demokratların desteğini alan ılımlı ve uzlaşmacı Douglas’ı Taney kararını açıkça desteklemek veya desteklememek ikilemine sokan Lincoln seçimi kaybetti. Ancak Douglas köleliğin yayılmasının engellenmesine karşı olmadığı mesajını vermek zorunda kaldı ve seçimi Güneyli “çekirdek seçmeni” küstürmek pahasına kazanmış oldu. Böylece 1860 başkanlık seçimindeki şansı azaldı.
Aslında Lincoln Kuzey seçmenini 1857 Taney kararının ABD’nin birliğini tehlikeye attığına ikna etmekle kalmadı bu kararı kabul etmenin Kuzey için, yani sanayi, ticaret ve özgür işgücü için Güney’in ayrılmasının yaratacağı sonuçlardan daha maliyetli olduğuna da ikna etti. Kuzeyde bir “çekirdek inanç” oluşturdu, tercihlerde bir ters yüz oluş, bir “kartopu etkisi” yarattı. Bu arada Güney kararsız kaldı ve bölündü. İki sene önce Illinois senatörlüğünü bile kazanamayan Lincoln kendi çizgisi açısından ılımlı görüntü çizerek başkanlık seçimini kazandı. Demokratik Parti bir türlü aday belirleyemezken Cumhuriyetçiler Lincoln’un yanına başkan yardımcısı adayı olarak Maine’den Hannibal Hamlin’i seçtiler. Kuzeyli Demokrat oyları alabilmek için etkili bir hamleydi çünkü Hamlin eski bir Demokrat idi. Bu noktada hem seçmen koleji yani delege sisteminin hem de Lincoln’ın 15 Kuzey eyaletinin tam desteğini alabilmesinin önemi büyük. Karşısına tek bir “uzlaşmacı” Demokratik aday çıksaydı bu böyle olmayabilirdi çünkü “uzlaşmacı” Douglas’ın iki sene önce söylediklerini içine sindiremeyen Güney Douglas’ın dışında iki aday daha çıkardı: Breckenridge ve Bell. Lincoln dört adaylı yarışta yüzde 39,8 alarak kazandı. Ancak delege sistemi dolayısıyla diğer üç aday birleşseydi bile Lincoln kazanıyordu çünkü 15 eyaleti süpürüp almıştı. Bilinmeyen şey Lincoln’ın Ilımlı Douglas ile iki adaylı bir yarışta Kuzey’i bu şekilde firesiz bir araya getirip getiremeyeceğidir. O zamanki durumda oyların yüzde 60’ını alıp delege sistemi yüzünden kaybetmek veya tersi mümkündü.
Bu örnekten veya başka örneklerden devam edebiliriz. Hiçbir olay kesin değildir. Siyaset ve tarih doğrusal olmayan, hatta stokastik (sonsuz boyutta kaos) şekilde ilerler. Lincoln’ın kazanması, hatta kazanmak için izlediği stratejinin niteliği, Güneyin uzlaşmacı adayının bu süreçte yenilgiye uğraması, Kuzeyin “Güneyle çatışmak istemiyoruz” diye diye iç savaşa doğru adım adım ilerlemesine neden oldu. Güney ise aslında aklında olmadığı halde –sadece Kuzey-Güney ekseni değil 4’lü bir siyasi yapı varken- eski uzlaşıları da çöpe atacak bir “köleci eyalet” yayılmacılığına sürüklendi. Makul olan çözüm yeni eyaletlerin bir kısmında köleliğe izin verip diğerlerinde yasaklamak iken –bu yöntemle belki on yıllarca iç savaş çıkmayabilir ve sonrasında da çıkmasına teknolojik ilerleme sayesinde gerek kalmayabilirdi- böyle olmadı. Determinizmle ilgisi olduğunu sanmıyorum. Olaylar öyle gelişti.