Lina Nasif için…
Yıllardır yaşar, söyler, yazarım: Kentleri güzelleştiren insanlardır. Benim çok sevdiğim, zaman zaman “ikinci şehrim” dediğim yerlerden birisi de Mersin’dir. Çünkü, doğal ve tarihi güzellikleri harikadır, ama önce güzel insanların yaşadığı bir şehirdir. Mersin sevgim, 20 sene önce Uluslararası Müzik Festivali ile başladı; birkaç sene dışında düzenli olarak sürdü. Festival ile doğan sevgi, festival zamanları dışında da her fırsatta gitmeye çalıştığımdan giderek çoğaldı… Orada olup bitenleri, orada yaşayan dostlarımı İstanbul’dayken de takip etmeye çalıştım…
Geçtiğimiz haftasonu Facebook’a bakarken, hiç ummadığım, hiç beklemediğim bir bilgiyle karşılaşınca “Lina”yı kaybettiğimizi yazan gönderileri görünce içim cız etti. Lina kim? diyebilirsiniz. Mersinliler için o, şehrin “kanatsız meleği.” Mersin’in sembol isimlerinden birisi. Kocaman kalbiyle herkesin sevgisini kazanmış saygın bir isim, ressam, şair ve yazar. Anne tarafından Kudüs ve Maronit (Hristiyan Roman Katolik Kilisesi), baba tarafından Jorj ve Ortodoks bağları olan; adı, Kur'an-ı Kerim'de Haşr Suresi'nde geçen 'line' sözcüğünün Latince yazılımı olan 'yumuşak hurma ağacı' anlamına gelen 'lina'dan gelen Lina.
Her Mersin seyahatimde mutlaka karşılaşmaya çalıştığım, sohbet ettiğim; her konudaki dobra, doğru, gerçekçi yaklaşımları nedeniyle takdir ettiğim, onun da beni sevdiğini bildiğim, özgür olup özgür kalma ayrıcalığını sürdürebildiği için gizli hayranı olduğum Lina, artık aramızda değil. Yüzündeki derin yaşanmışlık çizgilerine rağmen hiçbir zaman yaşlı olabileceğini düşünmemiştim; yaşsızdı. Tıpkı Bülent Ecevit’in şiiri Pülümür’ün yaşsız kadını gibi:
“Pülümürün bir dağ köyünde gördüm onu / yaşını sordum bir giz gibi güldü / kimi seksen dedi köylülerden kimi yüz / yüzüne baktım bir giz gibi güldü // bir Hititliydi o bir Selçukluydu
bir Ermeniydi bir Kürttü / bir Türk // zamanı onda yitirdim ben / yitik zamanlara onda eriştim / en soylu yoksulluğun toprak döşeli sarayında / bir taç gibi kondu başıma Türkiyeliliğim.”
Bu toprakların çocuğuydu o da. 80 yaşında olduğunu da bu acı haberden sonra öğrenecektim. Mersin'in belleğiydi. Tüm yaşamını kentine adamıştı. Çok kültürlü yapının, bir arada yaşamanın sembol isimlerindendi, şehirdeki barış ve kardeşliğin, hoşgörünün mimarlarındandı. Her dinden insanın yan yana mezarı bulunan Akbelen Şehir Mezarlığı'nda Dinler Buluşması'nın 23 yıl önce hayata geçirilmesine vesile olmuştu. Her sene mezarlıktaki buluşmada Müslüman ve Hristiyan din adamları bir araya geliyor, birlikte dua ederken, Kur'an-ı Kerim tilaveti yapılıp İncil'den dualar okuyorlardı.
İnternete girdim, onunla yapılan söyleşilere göz gezdirirken okula başladığı ilk gün babası Suphi Nasif'ten şöyle şu öğütleri aldığını öğrendim:
“Elinde kürdan olmayacak. Ağzında sakız olmayacak. Toplulukta kulaktan kulağa konuşmayacaksın. Bu vatana, bu şehre sahip çıkacaksın, duyarlı olacaksın ve her insana karşılıksız yardım edeceksin. Ve şimdi bu senin ilk günün, sen okula yalnız gidiyorsun, kendi şahsiyetini sen yaratacaksın. Ayrıca sabah güneşi doğmadan kalkacaksın, rızkın bol olur.”
Gerçekten de babasının öğütlerini tuttu Lina, herkese karşılıksız yardım etti, çok çalıştı. 2018 yılında açtığı resim ve fotoğraf sergisinin tüm gelirini Afrin'de şehit olan Mersinli askerlerin ailesine bağışladı.
Lina Nasif'in cenaze törenine Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer, Alevi Bektaşi Federasyonu ve Mersin Cemevi Başkanı Hasan Kılavuz, İnanç Kurulu Başkanı Erdoğan Sevin, Yenişehir Belediye Başkanı Abdullah Özyiğit, Mezitli Belediye Başkanı Neşet Tarhan, Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Ayhan Kızıltan ile Meclis Başkanı Halit İzol da katılmışlar. Törende kilisenin pederi Roshan Kordeiro tarafından dualar okunmuş. Törenin sonunda Vahap Seçer tarafından Nasif’in tabutunun üzerine Türk bayrağı serilmiş.
Erdal Akalın, onun için bir kitap kaleme almıştı: “Mersin'in kanatsız Meleği Lina Nasif.” 2017 sonlarında basılan kitabın halen mevcudu var mı bilmiyorum, ama mutlaka yeniden basılması gerektiğini düşünüyorum.
Para pula önem vermeyen, dost zengini olduğu için övünen Lina’yı unutmayacağım. Ne diyordu kitapta “insanlar anıldıkları müddetçe ölümsüzdürler.” Onu hep anacağım…