Limakport'ta çıkan yangının hukuki boyutu
Kahramanmaraş merkezli ve 10 ili etkileyen depremler sırasında İskenderun Limanında depremin ardından devrilen konteynerlerde yangın çıktı. Yanan ve devrilen konteynerlarla ilgili olarak tespit etmemiz gereken ilk soru öncelikle bu yangının deniz yangını mı kara yangını mı olarak değerlendirileceği sorusudur.
10357 sayılı Yönetmeliğin 2. Maddesinde deniz ve kara yangınlarının tanımı yapılmıştır. Bu maddeye göre “…iç ve dış liman alanları, kıyılar ve gemiler “Deniz” ve buralarda çıkabilecek yangınlar “Deniz Yangınları”; Bunların dışında kalan yerler “Kara” ve buralarda çıkabilecek yangınlar “Kara Yangınları”; olarak tanımlanmıştır.” Bu kapsamda, yangın İskenderun Limanı’nın iç liman alanı içinde meydana geldiği için deniz yangını olarak değerlendirilecektir. Bu nedenle, Limanlar Yönetmeliği’ nin Deniz Yangınları ile Mücadele başlığını taşıyan 32. Maddesinde de belirtildiği üzere Yönetmelik hükümleri gereği resmî ve özel tüm kuruluşlarca yangına müdahale edilmesi gerekmektedir. Bu maddede “ (1) Liman idari sahasında oluşabilecek deniz yangınlarına 6/8/1975 tarihli ve 7/10357 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Karada Çıkabilecek Yangınlarla, Deniz, Liman veya Kıyıda Çıkıp Karaya Ulaşabilecek ve Yayılabilecek veya Karada Çıkıp Kıyı, Liman ve Denize Ulaşabilecek Yangınlara Karşı Alınabilecek Önleme, Söndürme ve Kurtarma Tedbirleri Hakkında Yönetmelik hükümleri gereği resmî ve özel tüm kuruluşlarca müdahale edilir. Kıyı tesislerinde sabit ve taşınabilir yangın söndürücüleri ile ilk yardım üniteleri ve teçhizatları tam, hazır ve çalışır durumda bulundurulur.
(2) Kıyı tesislerinde çıkabilecek yangınları söndürme faaliyetleri, ilgili mevzuat gereği oluşturulan gerekli araç ve gereçlerle donatılmış yangın söndürme ekipleri ile yapılır. Römorkörcülük faaliyetlerinde bulunan kuruluşlar da liman başkanlığının talimatı doğrultusunda söndürme faaliyetlerine katılır.” hükmü yer almaktadır.
Bu yönetmeliğin 4. Maddesine göre İçişleri Bakanlığınca yangın bölgesinde “Yangın Koordinasyon Kurulu” kurulur. Bu kurulun görevleri 5. Maddede şu şekilde belirtilmiştir; “ İl veya ilçeler için, görevlendireceği kişi veya komisyonlarca hazırlanan yangın önleme, söndürme ve kurtarma planını onaylamak. b) Tespit edeceği resmi ve özel kuruluşlara, il veya ilçe planlarına uygun olarak yangın önleme, söndürme ve kurtarma planları hazırlatmak, onamak. c) İtfaiye örgütü veya servisi bulunan resmi ve özel kuruluşların karşılıklı yardım ve işbirliklerini tespit etmek, ç) İtfaiye örgütlerinde görevli personelin yetişmesi ve eğitimi için gerekli olanakları sağlamak, d) Yangın söndürme malzeme, teçhizatı, araç ve gereçlerinin Sivil Savunma İdaresi Başkanlığınca tespit edilen standartlara uygunluğunu sağlamak. e) Resmi ve özel kuruluşlara yangın söndürme ve kurtarma ile ilgili ayrı ayrı veya birlikte tatbikatlar yaptırmak. f) Vali ve kaymakamlarca, kurulda görüşülmesi istenilen konuları karara bağlamak.” Yangından kaynaklanan zararların hukuki sorumluluğunun kime ait olacağı konusunu değerlendirdiğimizde ise öncelikle; şu noktayı ayırt etmek gerekiyor. Navlun sözleşmesine konu yükün liman hizmetlerinin ifası sırasında hasara uğraması veya tamamen yok olması veya kullanılamayacak hale gelmesi halinde yük ilgilisi ya taşıyanın sorumluluğuna giderek taşıyana karşı dava açacak; ya da liman işletmesi aleyhine dava açacaktır.
Yük ilgilisinin liman işletmesine karşı dava açması durumunda ise limanda çıkan yangına sebep olan etkenlerin depremden kaynaklı olarak mı meydana geldiğini yoksa liman operatörlerinin sevk ve idare kusurlarından kaynaklanan bir kusurdan dolayı mı meydana geldiğini tespit etmek gerekmektedir.
Türk Borçlar Kanunu ’nın 471/1. maddesinde aynen; “yüklenici, üstlendiği edimleri iş sahibinin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle ifa etmek zorundadır.” denilerek; yüklenicinin/ liman işletmecisinin üzerine almış olduğu işini sadakat ve özenle yapmak zorunda olduğu açık bir şekilde düzenlenmiştir. Bu kapsamda öncelikle yüklenicinin/liman işletmecisinin, özen borcunu hiç veya gereği gibi ifa etmemesinden dolayı Türk Borçlar Kanunu’ nun 112 vd. maddeleri uyarınca iş sahibinin bu nedenle uğramış olduğu zararı giderme sorumluluğu bulunmaktadır. Bu kapsamda yükleme- boşaltma hizmetini ifa ederken yüklenici sıfatında olan liman işletmelerinin de, liman müşterilerine taahhüt etmiş oldukları yükleme-boşaltma işini sadakat ve özenle ifa etmeleri zorunludur.
Yükle ilgili olarak liman işletmecilerinin, liman işletme faaliyetinden kaynaklanan hukuki sorumluluğu bulunmaktadır. Bu noktada Liman Yangın ve Sorumluluk Sigortaları devreye girecektir. Liman Sigortası, limanda bulunan gemi ve diğer taşıtlar ile bunlara ait ekipman, yük ve taşıdıkları diğer mallar ile 3.şahıs mallarında yükleme, boşaltma ve yanaşma sırasında meydana gelebilecek ve sigortalının liman işletme faaliyetinden kaynaklanan hukuki sorumluluğunun bulunduğu zararları karşılamaktadır. Liman işletmelerinin yükleme-boşaltma, depolama, kılavuzluk ve römorkaj hizmetlerinin ifası sırasındaki fiilleri nedeniyle zarara uğrayan yükle ilgili kişilerin uğramış oldukları zararlardan sorumluluğu haksız fiil hükümleri kapsamında yer almaktadır. Dolayısıyla yük ilgililerinin liman işletmesi aleyhine açtıkları davalarda liman işletmesinin kusursuzluğunu ispat edememesi durumunda yük ilgililerinin söz konusu haksız fiil nedeniyle uğradığı tüm zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Kolluk kuvvetleri ile birlikte olay yeri incelemesi yapılıp öncelikle bu hususların ve maddi vakaların tespit edilmesi gerekmektedir.
Eğer yapılan inceleme sonucunda, liman işletmecisinin yüklerin muhafazası ve korunmasıyla ilgili göstermesi gereken tüm dikkat ve özeni göstermesine rağmen önüne geçemeyeceği doğal afetten- depremden kaynaklanan bir zararın meydana gelmiş olduğu ilgili liman işletmecileri tarafından ispat edilirse, bu zarar mücbir sebep kapsamında değerlendirilecek olup liman işletmecisinin bu zarardan sorumluluğu doğmayacaktır. Türk Borçlar Kanunu ’nun 119/2. Maddesine göre “Borçlu, temerrüde düşmekte kusuru olmadığını veya borcunu zamanında ifa etmiş olsaydı bile beklenmedik hâlin ifa konusu şeye zarar vereceğini ispat ederek bu sorumluluktan kurtulabilir.” Burada önemli olan yangına karşı liman işletmecisinin önceden her hangi bir tedbir alma imkanının olmaması ve önceden tahmin edilemeyecek, öngörülemez bir durumun limanda meydana gelmesidir. Taşıyan bakımından değerlendirdiğimizde ise; 1968 tarihli Lahey/ Visby Kuralları’nın 4. Maddesi, 1978 tarihli Hamburg Kuralları’nın 7. Maddesi ve 6102 sayılı TTK’nın “Sözleşme Dışı İstemler” başlıklı 1190. Maddesininin
(1) Taşıyanın sorumluluktan kurtulması hâlleri ile sorumluluk sınırlandırılmasına ilişkin hükümler, navlun sözleşmesine konu olan eşyanın zıya, hasar veya geç teslimi yüzünden, taşıyan aleyhine, haksız fiile veya diğer bir sebebe dayanılarak açılacak bütün davalarda uygulanır.
(2) Böyle bir dava, taşıyanın adamlarından biri aleyhine açılırsa, görevi veya yetkisi sınırları içinde hareket ettiğini ispat etmek kaydıyla, o da, taşıyanın sorumluluktan kurtulması hâlleri ile sorumluluğu sınırlandırma hakkından yararlanabilir.
(3) Taşıyan ile onun adamlarından istenebilecek olan tazminat miktarlarının toplamı, 1187 nci madde hükmü saklı kalmak kaydıyla, 1186 ncı maddede öngörülen sorumluluk sınırını aşamaz.” hükmü birlikte değerlendirildiğinde; liman hizmetlerinin ifası sırasında taşıyanın ifa yardımcısı olarak taşıyanın adamı sıfatını kazanan liman işletmeleri de; görevi ve yetkisi sınırları içerisinde hareket ettiklerini ispat etmeleri kaydıyla taşıyanın kanundan kaynaklanan ve sorumluluktan kurtulması sonucunu doğuran bütün haklarını haizdir. TTK/ 1180. Maddeye göre “ Zarar, geminin sevkine veya başkaca teknik yönetimine ilişkin bir hareketin veya yangının sonucu olduğu takdirde, taşıyan yalnız kendi kusurundan sorumludur. Daha çok yükün menfaati gereği olarak alınan önlemler, geminin teknik yönetimine dâhil sayılmaz..” Mücbir sebep kapsamında sorumlulukları doğmayacaktır.