Lacan CEO olsaydı, inovasyonu nasıl başarırdı? (II)

D. Ferhat DEMİR
D. Ferhat DEMİR İNOVASYON DELİSİ

Lacan, bir çocuğun, kendini anneyle ve çevreyle tam hissettiği bir “gerçeklik” düzeninde doğduğunu iddia eder. Çocuğun dili kullanmasından önce bir gücü yoktur. Bebek “ben” nedir bilmez. 6 ve 18 ay arasında bir noktada aynada kendi görüntüsünü yakalar ve bedeninin annesinin bedeninden ayrı olduğunun farkına varır. Bu, ayna aşamasıdır ve artık zihin parçalanmıştır. Hayat bundan sonra imgelerle anlamlandırılacaktır. Bebek zihni anne karnında bir bütün halindeyken ayna evresi ile ikili bir yapı oluşur. Anne-bebek bütünlüğü artık yoktur. Lacan’a göre tam olanın (ki bu sadece anne karnında mümkün olabilir) konuşma ya da söze ihtiyacı yoktur. Doğum sonrası bebek, yani eksilen özne yaşamı boyunca eksikliklerini, ihtiyaçlarını, isteklerini ve arzularını ortaya koyabilmek için konuşmaya başlar. Biz insanlar konuşuyoruz, yaşadığımız sürece de konuşacağız, çünkü tam değiliz. İşte, arzularımız bu tam olmama halimizden kaynaklanır. Kendimizi çeşitli objelerle ya da statü ile sürekli tamamlamaya çalışırız.

Anne karnındaki tam olma hali, herhangi bir eksiğin ihtiyaca ve ihtiyacın talebe dönüşerek bir arzulama halinin oluşmasına gerek duymaz. Anne karnında tamlıktan dolayı arzu yoktur. Biz yaşam boyu eksik özne olduğumuz için arzularız. Çağımızda bu tam olma arzusu imajlar üzerinden kapatılmaya çalışılmaktadır. Öznenin eksikliği nedeni ile çoğuna ihtiyacımız olmayan nesneler üretilmekte. Eksikliği giderme arzumuzu manipüle ve istismar eden kapitalizm “sizi tamamlayacağız vaadi” ile arzularımızı harekete geçiren yeni nesneler icat eder sürekli. Bu nesne; yeni bir araba modeli, yazlık, villa, yat, kat, jet olabilir ve sonu yoktur. İstek, ihtiyaç, arzu. Hepsi farklı kavramlardır. İnovasyonlar ihtiyaçlarımızı gidermek için yapılır, arzularımızı sömürmek için değil. Fakat korkarım ki insanın arzularını ve eksik olma psikolojisini çok iyi çözümleyen Lacan, bize ihtiyaçlarımızı giderecek inovasyonlar yerine sonu gelmeyen arzularımızı kaşıyan inovasyonlar sunabilirdi. Arzu nesneleri halinde bize sunulan, ulaşınca tam olacağız yanılsamasını yaşatan fakat ulaşınca tatmin etmeyen ve yerine hemen başka nesneler koyan yaklaşımlara karşı uyanık kalınmalı. Eğer benliğimiz ve zihnimiz ayna aşamasında parçalandıysa hiçbir zaman tam olmayacaktır.

Lacan kuramında iki yabancılaşma noktası vardır: ilki ayna evresi ve benin ortaya çıkması; ikincisi öznenin oluşumu ve dil aracılığı ile yabancılaşma. Hayvanlar içgüdüleri ile hayatta kalabilirken bebeğin yaşaması için bir dış güce ihtiyaç vardır. Bu talebini dil ile yapar. Dil bizi hayatta tutar. Fakat dil aynı zamanda bir ölümdür çünkü bizi sınırlar. Dil yabancılaşma ile birlikte aslında bir yok olmadır. Lacan insanın iki ölüm arasına sıkışıp kaldığını söyler. İlk ölüm; dile girmektir, ikincisi ise biyolojik ölüm. Kendisi de ölümden çok korkan birisi olarak Lacan eğer CEO olsaydı ölümsüzlük vaadinde bulunan ürünlere ve reklamlara yönelebilirdi. Bunu yaparken de çok özel ve iyi çalışılmış iletişim dili, metinler ve subliminal mesajlar kullanırdı. İnovasyonun odaklanması gereken nokta, ihtiyaçlarımızdır. İhtiyaç odaklı inovasyonu daha iyi anlamak için Clayton Christensen okumaları tavsiye ederim. Örneğin iletişim bir ihtiyaçtır. İletişim ihtiyacını x, y, z telefonu ile gidermek istektir. İletişimin sonsuza kadar sürmesini istemek arzudur. Ölüm gerçeğinden kaynaklanan bir arzu. İnsan yok olmak istemez. Eksik olmak istemez. Ayna’nın ve dilin bizi soktuğu eksiklik hissini gidermeyi vaat eden inovasyonları Lacan odağında alırdı. İnsanın iletişimini sonsuza kadar sürdürecek inovasyonlar da elbette mümkün. Fotoğraflar ve sosyal medya bir nevi bu işleve sahip. Ya da gelecekte olabileceği tartışılan bilincimizin arşivlenmesi ve cyborgler ile yaşatılması örneği verilebilir ama bu teknolojiler henüz olgunlaşmadan bunu vaat etmenin ve insanın eksikliğinden kaynaklanan arzularını tahrik etmenin ne kadar etik olduğu tartışılır. Son olarak, Lacan sadece inovasyonun ve reklamların iletişiminde değil kurum içinde de özel yapılandırılmış/türetilmiş bir dil kullanırdı. Sözlü ve yazılı dili, kurum kültürünün önemli bir parçası kılardı. Tüm şirkete etkili iletişim eğitimi verir, yaratıcılığı öldüren sözcükleri yasaklar; zihni gıdıklayan, cesaretlendiren, harekete geçiren sözcüklerin kullanılmasını teşvik ederdi. Kesinlikle, vücut dilini iyi kullanan, iletişim becerileri yüksek, felsefe ve psikoloji bilen iddialı bir ekiple çalışırdı.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Mutluluk ekonomisi 11 Eylül 2024
Aylaklığa övgü 04 Eylül 2024