Kuşadası’nda Uluslararası Seramik buluşması

Gila BENMAYOR
Gila BENMAYOR Nasıl Bir Sanat?

Mehmet Nuri Göçen Vakfı tarafından bu yıl 10.’su düzenlenen Uluslararası Seramik Çalıştayı, vizyoner bir iş insanı ve başarılı seramikçi Naile Göçen’in kanatları altında…

Ne mutlu bana ki geçtiğimiz aylarda Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde sanat, kültür faaliyetlerini yakından izleme fırsatım oldu. Gördüklerimi, izlediklerimi severek yazdım.

Kuşku yok ki, İstanbul’un dışında sanat adına neler olup bittiği çoğumuzun merak ettiği bir konu. Mardin, Ordu, İzmir, Gaziantep derken bu kez yolum Kuşadası’na düştü.

Ziyaret nedeni kültür, eğitim ve sanatı destekleyen Mehmet Nuri Göçen Vakfı tarafından bu yıl 10.’su düzenlenen Uluslararası Seramik Çalıştayı. Aynı vakıf sekiz yıldan beri ayrıca bir resim çalıştayı da düzenliyor. Bu sanat etkinliklerinin arkasındaki isim başarılı bir iş insanı ve seramik sanatçısı, Naile Göçen Çukurova.

Naile Göçen ile yaklaşık 7-8 yıl önce Hürriyet Gazetesi’nin meşhur Keşfet gezileri sırasında tanıştık.

Grubumuzu Kuşadası’nın merkezinde yeni açtıkları Double Tree Hilton Oteli’nin terasında ağırlamış, otelin hemen arkasında, restorasyonunu 6 yılda tamamladıkları eski tabakhane binalarını gezdirmişti.

Özel mimarisi, lokanta ve kafeleri ve seramik çalıştaylarının eserlerini ağırlayan galerileriyle bugün ‘old town tanneries’ diye anılan tabakhanenin nostaljik binaları Kuşadası’nın çekim noktalarından biri. Babası Mehmet Nuri Göçen tarafınGudan kurulan Göçtur Turizm’in Yönetim Kurulu Başkanı Naile Gökçen Çukurova, İTÜ’de mimarlık eğitiminden sonra Almanya’da yüksek mimarlık lisansını alıyor. 30 yıl önce ailenin Kuşadası’nda makilik bir alanda inşaatına başladığı Pine Bay Resort Otel’in mimarlığını ve yöneticiliğini üstleniyor.

SANAT OTELİNE DÖNÜŞTÜ

İnşaat süresince orman mühendisleri ve peyzaj mimarıyla çalışan Naile Göçen, makilik alanı on binlerce ağacın olduğu cennet bir köşeye çevirmeyi başarmış. Otelin resepsiyonu bile 17 metrelik Benjamin ağaçlarının olduğu küçük çaplı bir orman.

Pine Bay Resort Otel çoğu yabancı turist müşterilerin yanı sıra seramik ve resim çalıştaylarına katılan sanatçıları ağırlıyor. Zaten otelin resepsiyon ve koridorları çalıştaylarda üretilen sanat eserleriyle dolu ve bir sanat oteline dönüşmüş durumda.

Genel Müdürü ise ailenin üçüncü nesli, ABD’de mimarlık eğitiminin üzerine otelcilik okuyan Rena Çukurova… Yazılım mühendisi kardeşi Bora Çukurova ile birlikte tesisi bambaşka bir boyutu taşımak üzere kolları sıvamışlar.

Seramik Çalıştayı’na dönersem, otelin plajında kurulmuş atölyelerde çalışırken izlediğimiz sanatçılar 12 farklı ülkeden.

Onları üretirken izlemek hayli zevkli…

Tayland’ın önde gelen seramik sanatçısı Sukumarl Tuk Sarakasetrin, portakal renkli, üzeri deniz canlılarıyla bezeli yuvarlak denizkestanesine son dokunuşları yaparken gözümü ayıramıyorum. Kestane daha çok bir bal kabağını andırıyor zira.

10 yıldan beri dünyanın dört bir yanından gelen sanatçıları seçen, Kuşadası’na gelmelerini sağlayan, sergilerin küratörlüğünü üstlenmiş olan isim İzmirli seramik sanatçısı Mehmet Tüzüm Kızılcan.

62 yıldan beri seramik sanatıyla olan uğraşan Tüzüm Kızılcan, seramiğe Füreya Koral atölyesinde başlıyor.

Almanya’da seramik okuyor, yolu Eczacıbaşı, Gorbon Seramik gibi kurumlardan geçiyor ve nihayet İzmir’de atölyesini açıyor.

“Pek çok seramik profesörü atölyemde yetişti” diye konuşan Tüzüm Kızılcan aynı zamanda Naile Göçen Çukurova’nın hocası.

BİRLİKTE ÖĞRENİYORUZ

Seramik serüvenine 2004 yılında Kızılcan’ın atölyesinde başlayan Naile Göçen şimdiye kadar İzmir ve İstanbul’da pek çok sergilere katılmış.

“Öğrenci iken resmim iyiydi. Seramiğe karşı meğer potansiyelim varmış. Atölyede çalışmaya başladıktan 6 ay sonra ilk sergiye katıldım” diyor gülerek.

Kızılcan 10 yıl önce Double Tree Hilton’un resepsiyonuna, 3 bin kuşu uçarken gösteren eserini üretirken, seramik çalıştayı fikri yeşeriyor. Bunun üzerine Mehmet Nuri Göçen Vakfı kuruluyor ve uluslararası seramik çalıştayları başlıyor.

Kızılcan “Seramiğin hem binlerce yıllık kültürünü, hem üretim tekniklerini burada farklı ülkelerden sanatçılarla paylaşıyoruz. Ayrıca yerel çanak çömlek üreticilerini de davet ediyorum. Onların da seramiği bir sanat olarak benimsemeleri önemli. Birlikte üretiyoruz, birlikte öğreniyoruz. Zaten çalıştay için seçtiğim seramik sanatçıları çoğunlukla akademisyen ve bilgiyi paylaşmayı seven isimler. Bilgiyi paylaşmayanı kabul etmem” diye konuşuyor.

Naile Göçen Çukurova’nın “Sanat paylaştıkça güzel. Kuşadası’nda sanat yoluyla kültürler arası diyaloga vesile olduğumuz için memnunum. Sanat sivri yerleri törpülüyor güzeli ortaya çıkartıyor, çirkini kovuyor” sözleri ne kadar anlamlı.

Saype’nin elleri Antakya’da

Fransız sanatçı Saype’nin dünyayı dolaşan, birbirlerine kenetlenmiş elleri depremin harabeye çevirdiği Antakya’da… Sanatçı, ‘Duvarların Ötesi’ projesinin 19. durağı olarak, dev elleri için Defne’yi seçti. Saype, dünyanın dikkatini çekmeyi hedefliyor.

FORBES DERGİSİ’NİN, yenilikçi tekniği nedeniyle dünyanın en etkili 30 yaş altı 30 kişisi arasında gösterdiği çağdaş sanatçı Saype, sokak sanatıyla arazi sanatını bir araya getiren akımın öncüsü.

Çimenlere ve toprağa yaptığı fresk benzeri dev resimleri kendi ürettiği, doğal tebeşir ve kömür karışımı boyama malzemesiyle yapan Saype’nin gerçek adı Guillaume Legros. Fransız ama İsviçre’de yaşıyor.

‘Say Peace’ sözcüklerinin iki hecesinden oluşturduğu Saype olarak ünlenmiş. Bir süre sonra doğaya karışıp yok olan eserleri, sanatçının doğaya saygısının ifadesi. 2019 yılında, kutuplaşmaya karşı birlikteliği ve dayanışmayı ifade eden, birbirlerine bilekten kenetlenmiş dev elleri gösteren ‘Duvarların Ötesi’ projesini Paris’te Eiffel Kulesi’nin dibinde başlatıyor. O tarihten itibaren projesini Cenevre, Berlin, Venedik, Belfast, Rio de Janeiro gibi şehirlere taşıyor ve taşımaya devam ediyor.

Nitekim projenin sekizinci ayağı olarak 2020 yılında Fransız Enstitüsü davetiyle İstanbul’a gelmişti. İBB, İBB Kültür, Beşiktaş Belediyesi, Boğaziçi Üniversitesi, İsviçre Başkonsolosluğu’nun katkılarıyla işlerini üretmişti. Sanatçı 3 yıl sonra yine Türkiye’de.

Depremin harabeye çevirdiği Antakya’da ve ‘Duvarların Ötesi’ projesinin 19. durağı olarak dev elleri için Defne’yi seçti.

Yine İstanbul’daki Fransız Enstitüsü ve İsviçre Başkonsolosluğu ile Ankara Fransa ve İsviçre elçiliklerinin desteğini alan Saype, Antakya’ya dünya kamuoyunun dikkatini çekmeyi hedefliyor.

Instagramındaki postunda oldukça düzgün Türkçesiyle Antakya’ya neden geldiğini anlatıyor.

“Depremzedelere destek olmak için buradayım” diyor.

Antakya’dan ayrılırken ise “Artık ayrılma vakti. Umarım projemi beğendiniz. Çok teşekkür ederim, çok sıcaksınız. Eserimle burada yapılacak çok iş olduğunu anlatmak istedim. Unutmuyoruz, beraberiz” mesajını veriyor.

Saype’yi, 8 ay sonra yaralarını hâlâ saramamış olan Antakya’nın sesini dünyaya duyurmak için sarfettiği çaba için yürekten kutluyorum.

100 Yaşında Bir Çocuk

Borusan’dan Fazıl Say’a Cumhuriyet’in 100. yıldönümü için beste siparişi… Fazıl Say “Beş yıl önceden verilmiş sipariş şimdi hayata geçiyor. Ben eseri dört aylık bir sürede günde neredeyse 16 saat çalışarak besteledim” diyor.

TARİHÇİ İLBER ORTAYLI ’YA göre Cumhuriyetimizin 100. yıldönümü sönük geçiyor. Geçen sabah televizyonda izlediğim Ortaylı “Türkler cumhuriyetlerine yeterince sahip çıkmadı” diyor.

Çevremde Ortaylı ile aynı fikirde olanlar çoğunlukta. Yıllardır konuştuğumuz Cumhuriyet’in 100. yılından söz ediyoruz ve gerçekten elle tutulur projelerin sayısı fazla değil.

Dolayısıyla TRT’nin Cumhuriyet’in 100. yıl kutlamalarını Gazze nedeniyle ertelediği bu ortamda Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın beş yıl öncesinden Fazıl Say’a ısmarlamış olduğu beste pek kıymetli.

Zorlu PSM’de dünya prömiyerini izlediğimiz 100 Yaşında Bir Çocuk bestesiyle ilgili sahnede konuşan Fazıl Say “Beş yıl önceden verilmiş sipariş şimdi hayata geçiyor. Eseri dört aylık bir sürede günde neredeyse 16 saat çalışarak besteledim” diyor.

30 dakikalık eser bir senfoni. Eserin adı niye ‘100 Yaşında Bir Çocuk’?

Çünkü Anadolu’dan gelip geçen binlerce yıllık uygarlıkların yanında Türkiye Cumhuriyeti henüz bir çocuk 100 yaşında olsa da.

Fazıl Say müziğin bir kahramanlık eseri olmadığını, Cumhuriyet’in 100 yılını iyisiyle kötüsüyle, tasaları sevinçleriyle, aydınlık ve karanlık taraflarıyla ses kümeleriyle anlattığını söylüyor.

“Melodileri aklınızda kalacak bir eser değil ancak aklımızda atmosferler, ses boyutları kalacak diye düşünüyorum” diyor.

Dört bölümlük eserin başlıkları ilginç: Üzgün İnsanlar, Anadolu Ütopyası, Cehalete İsyan ve Yılmayan Ruhlar…

Anadolu Ütopyası umutlu, renkli; araya Say’ın bestelemiş olduğu türküler sıkışmış.

Cehalete İsyan ise tam aksine gürültülü bir müzik.

Genç şef Can Okan’ın başarılı performansından sonra eserini kulisten dinleyen Fazıl Say’ın ona sarılması öylesine içten ki anlatamam.

Borusan Sanat Müdürü Aydın Dorsay konserden sonra inanılmaz geri dönüşler aldıklarını söylüyor.

Cumhuriyet’in 100. yılı için beste ısmarlayan bir diğer kurum ise Bursalı Uludağ İçecek Türk A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Erbak konser kaçırmayan tutkulu bir müziksever. Nitekim BİFO’nun konserinde de karşılaştık.

Uludağ İçecek besteci ve orkestra şefi Oğuzhan Balcı’ya senfonik bir eser siparişi vermiş.

‘Bir Ulus Uyanıyor’ başlıklı eser dünya prömiyerini, Şef Balcı yönetiminde Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrasıyla 19 Ekim tarihinde Bursa’da Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde yaptı.

İyi ki Cumhuriyet’in 100. yıldönümü için elimizde gelecek nesillere aktaracağımız iki beste var.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar