Kurumsal değişim ve ekonomik performans

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ

Momentumunu yitiren bir dinamiği kendisini sürekli yeniden üreten düşük teknoloji/düşük gelir tuzağından kurtaracak olan nedir? Kurumsal/yapısal değişim nereden gelecek? Bu soruların bir ‘geçiş dönemi ekonomisi’ için önemli olduğuna kuşku yok. Yetmiş senedir ‘geçiş döneminde’ olduğu iddia edilen ve yeterince sermaye birikemediği için sermayenin kıt faktör olarak görülmeye devam edilmesi gerektiğinin savunulduğu bir ekonomi politik söz konusu. Teknolojik devrim, hatta teknolojik ilerleme ve toplam faktör verimliliği meselelerinin arada bir yüzeye çıkıp sonra gözden kaybolduğu bir tarihten bahsediyoruz. Bir türlü tamamlanamayan bir “ilk sermaye birikimi” mecazı söz konusu oluyor. Bu ne tür bir ekonomi politik uzlaşısına işaret ediyor?

Bildiğim kadarıyla çatışan sınıf ve zümrelerin üzerinde anlaşacakları etkin bir kurumlar kümesinin kesinlikle mevcut olabileceğine işaret eden neoklasik (modern) bir ekonomi politik teoremi yoktur. Teşbihte hata olmaz: Belki bu durumu Arrow’dan mülhem farklı bir tür genel imkânlılık (veya imkânsızlık) teoremi olarak adlandırabiliriz. Yani (ex ante) etkin kurumların niteliği üzerinde anlaşıp sonradan (ex post) üretimin paylaşılması noktasında pazarlık etmeye dayalı bir toplum sözleşmesi yazılamamaktadır. Bir bağlanma, inandırıcı olma sorunu var. Lakin bu bölüşümle ilgili bugün alınan kararlara sonradan uyulmayacağı korkusundan daha derin bir problem çünkü t zamanında t+1 zamanı için karar alınamayacağını da söylüyor. Kolektif eylem sorunu çözülse ve sosyal aktörlerin tek bir kişiymiş gibi hareket edeceklerini varsaysak bile t zamanındaki x aktörü t+1 zamanında aynı x olmayacağı için cari dönemdeki politik güçten geleceğe yönelik bir stratejik hesapla vazgeçmek söz konusu olmuyor. Bu doğruysa etkinlikten uzak kurumların ortaya çıkmasına ve bunların uzun süre kalıcı olmalarına yol açan şey eksik rasyonalite olmayıp, siyasi (ve ekonomik) seçiş probleminin doğasıdır. Bu tezin devamı olarak etkinlik ve bölüşüm konuları birbirlerinden ayrıştırılamaz. Elbette çatışma ve mücadelenin cari olaylar olduğunu, sadece takvim zamanı t içinde çözülebileceklerini, t+1, t+2 zamanlarına uzanamayacaklarını, her t’nin kendi içinde çözülen bir çelişki barındırdığını söylersek modelimiz değişir. Değişir ama nasıl?

Değişim, “durum değişkenlerine” göre yavaştır ve zaten bu değişkenler yavaş değiştikleri için “durum değişkeni” adını alıyorlar. Sistemin değişim için potansiyeli vardır; fakat bu değişimin ancak dışsal “şoklar”, teknolojik ilerleme ve uluslararası sistemdeki ihtiyaçların evrilmesi tarafından tetiklenmesi olasılığı çok güçlüdür. Bu tip dönüşümler eski kurumları istenmez ve yeni ortamda yaşayamaz hale getirebilir. Öyleyse, ilk olarak, bir geçiş ekonomisi uluslararası dışsal şokların ekonomik kurumların eski biçimde işleyişini imkânsız hale getirdiği ve iktisadi kurumları belirleyen siyasi güç dengesini değiştirdiği bir ekonomidir. Alternatif olarak, bir geçiş ekonomisi siyasi kurumların içsel olarak değişmeye yüz tuttuğu ve bunun büyük ölçekli siyasi ittifak kaymasıyla ortaya çıktığı bir ekonomidir. Değişim son tahlilde belki de politiktir ama ateşleme mekanizması faklı olabilir. Sosyal farklılaşma üstyapıdan yapıya giden bir zincir başlatır. Neoklasik aşılı yeni kurumsalcı bakışın eski klasik üstyapı/altyapı mecazına göre önerdiği önemli yenilik değişimin zincirin herhangi bir halkasından başlayabileceğinin iddia edilmesidir.

Ekonomik performans değişmek zorundaysa ekonomik kurumlar değişmelidir. Bu nettir. Ancak ekonomik kurumları ve performansı yeni ve daha etkin bir dengede buluşturacak dönüşüm için hukuken ve fiilen siyasi güçlerin el değiştirmesi şart olabilir. Bu durumda hukuk sistemindeki değişiklikler dahi sistemik değişikliği hem ateşleyebilir hem de belirtisi olabilir. Hukuk ve hükümet etme tarzı değiştikçe kaynak-servet-gelir dağılımı etkilenecek ve derindeki siyasi-ekonomik güç bileşiminin dayandığı sosyal farklılaşma yön değiştirecektir. Böylece optimaliteden uzak bir kurumsal çerçevede kilitlenip kalmış ve kimlik açısından da iki arada bir derede gibi görünen bir ülke aniden dinamik bir geçiş dönemi ülkesi görünümüne geçebilir.

Böyle bir durum mevcutsa ülkenin tüm modus operandi’sinin değişeceği derin bir yapısal değişikliğin işaretlerini görüyor olmalıyız. Görüyor muyuz?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Bir kez daha sekülarizm 24 Eylül 2024
Georges Sorel ve ötesi 17 Eylül 2024
Ekonomik esneklik 10 Eylül 2024
Anakronizm 03 Eylül 2024
János Kornai 27 Ağustos 2024
Faşizm geçirmezlik 06 Ağustos 2024