Kurumsal çöküş

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI

Geçen hafta sonu ölüm korkusu eve kapanmamızı sağladı. Yaklaşık 63 milyon kişi bir bakanın emri ile sorgusuz sualsiz sokağa çıkmadı. 12 Eylül Darbesi sonrası insanların otoriteye boyun eğmesi ile ilgili yapılan testlerde de korkunun emirlere uyumu arttırdığı sonucu çıkmıştı. İstatistiksel olarak geçen haftaki uygulama örneklem olarak en büyük test idi ve yine aynı sonuç çıktı. Korku insanların özgürlük düşüncesinin önüne geçti.

Biraz okuma yazması olanlar aslında bu olgunun hemen her dönem geçerli olduğunu bilmekte. 20. yüzyılın özellikle ilk yarısında bu tür korkular defalarca test edildi. Yüzyılın ilk çeyreğinde irili ufaklı yaşanan savaşların sonrasında nihayetinde topyekun bir savaşın içine düşülmüştü. Savaş sonrası ülke ekonomileri büyük yara almış, ancak 1924 de ‘Fordist’ üretim biçimin etkinleşmesi büyük bir üretim patlamasına neden olmuş, ancak ardından gelen 1929 Bunalımı dünyayı yeniden kaosun içine atmıştı. ABD’de başlayan kriz tüm dünyayı içine almıştı. Üretimdeki düşüş inanılmazdı. ABD’de 1929 sanayi üretimi 100 alındığında, üretim 1932 de 50’ye düşmüştü. İşsizlik tüm dünyayı kasıp kavururken I. Dünya Savaşının mağlup ülkesi Almanya, bunalım sonrasında Faşizmin kucağına düşmüştü. Rusya savaştan çekilmiş ve 1917 devrimi ile Sosyalizm ile tanışmış, ancak Lenin’in ölümü ile o da Stalin’in acımasız iktidarının elinde tutsak olmuştu. Bunların hepsi 30 yıl içinde oldu. Kırkıncı yıl başlamadan II. Dünya Savaşı başlamıştı. Savaş Faşizmin yenilmesiyle sona ererken, liberal demokrasi, güler yüzlü kapitalizm birçok ülkede tercih edilen sistem olmuştu. Artık otoriter rejimler sözde halkın -işçi sınıfının- egemenliği ile yönetilen Rusya- SSCB ve Çin olmuştu.

21. yüzyılın ilk çeyreğinin sonuna yaklaşılırken yaşadıklarımızı düşünelim. Otoriter rejimler ile idare edilen bazı ülkeler, adı bahar ya da başka bir kavramlaştırmanın açtığı çukurun içine düştüler. Bu ülkeler terörün içine düştüler. Dünya melez demokrasiler ile idare edilir oldu. Popülist sağ iktidarlar sorun kaynağı olmalarına rağmen iktidarda kalmaya devam ettiler. Liberal demokrasi hızla düşüş eğilimi içine girdi. ABD ve İngiltere bu dalgada başı çekti. Radikal İslamcıların neden olduğu terör dünyayı kasıp kavurdu. Her derde deva olarak sunulan küreselleşme ve onun iktisadi modeli neo-klasik iktisat, ülkeleri büyük borç batağına sürükledi. Eşitlik söylemleri ile adeta birçok ülkeyi esir eden küreselleşme, öyle bir eşitsizlik yarattı ki, merkez ülkelerde bile ciddi sorun oldu. Son olarak Çin’de başlayıp dünyayı içine alan koronavirüs salgını yalpalamakta olan sistemi çökertti.

Deprem oldu ancak çoğumuz bundan habersiz yaşamaktayız. Sağcı politikacılar yurttaşlarla adeta dalga geçmekte. ABD’de Trump, virüsün yarattığı salgın hastalık krizinin sorumluluğunu eyalet yönetimlerine atarken, hasta insanlar ilaç, doktor bulamamakta. Dünyanın en büyük askeri ve ekonomik gücü olan, daha birkaç ay öncesine kadar bunun havası ile ortalıkta dolanan “America first” sloganları atan Trump, şimdi federal yönetimin başında olduğunu unutmuş pozisyonda dolaşmakta. Benzer yaklaşımı AB de gösterdi. İtalya’da ve İspanya’da sağlık sistemleri çöktü. Elbette aslında göçen, dünyaya son elli yıldır egemen olan kapitalizm ve demokrasi anlayışı.

Türkiye bu süreçte öyle yalpalamalar gösterdi ki, sonunda virüsten korunmak için katiller, hırsızlar ve mafya babaları için af çıkardı. Halk iki ay önce “beka” söylemi ile ortalıkta dolanan, şimdi affa öncülük yapan siyasi partiyi sorgulama ihtiyacı bile hissetmedi. Bundan olsa gerek affa evet diyenler TBMM’de yasa görüşmelerinde çok rahatlardı.

Ölüm korkusu yine galip geldi, insanın düşünme yetisini elinden aldı. Ancak ortada çöken bir kurumsal yapı var, bakalım ne zaman farkına varıp sorgulamaya başlanacak.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Gizli veri 02 Ekim 2024
Venezuela’nın kaderi 21 Ağustos 2024