Küresel siyasal ve ideolojik koordinatların değişimi
Alien (1979): Tam bir “corporate America” eleştirisi olan bu film sadece ‘mürettebatın feda edilebilir’ olmasıyla öne çıkmaz. Alien o derece tehlikeli bir türdür ki dünyaya getirilmesi insanlığı yok edebilecektir. Bu noktada The China Syndrome (1979)’a göre el yükseltilir; kar hırsının yarattığı risk artık California’nın bir bölgesiyle sınırlı değildir. Seriye bağlayan Alien sonraki yıllarda aynı adı taşımayan geri dönüş filmleriyle birlikte bir “theodicy” (teodise) haline gelir. 1979’un mesajı çok geride kalmış, daha büyük, mistik konuların yanında önemini yitirmiştir. İlk filmler çekilirken düşünülenler seriler sona erdiğinde yerini bambaşka hislere, fikirlere bırakmıştır. “Dönüşüm” sadece sosyal veya ekonomik olarak değil yönetmenler ve senaristler arasında da gerçekleşmiştir. Söz konusu dönüşümün ekonomik ve teknolojik gelişmeler, siyasal ve ideolojik koordinatların uzayda yer değiştirmesi ve elbette SSCB’nin yıkılışıyla yakından ilgili olduğunu görmemek mümkün değil. Benzer bir değişimi, belki bir odak farklılaşmasını Britanyalı Marksist tarihçilerin hayat hikâyelerinde ve son dönem eserlerinde de gözlemliyoruz.
Örnek vereyim. 1549 Kett isyanından: “Tüm insanların hür olabilmesi için dua ediyoruz çünkü Tanrı hepsini kıymetli kanını akıtarak hür yarattı”. “We pray that all bonde men may be made ffre for god made all ffre wt his precious blode sheddyng”, Robert Kett, 1549. Elbette devrim fikri İngiltere’ye Cromwell ile gelmedi; öncesi vardı. Yaklaşık 100 yıl önceki Kett ayaklanmasında da Christopher Hill’in “devrim içinde isyan” dediği ve 1640’ların ideolojik/dinsel/ezoterik yönlerine giderek daha fazla eğildiği radikallik uç vermişti. Hill’in unutulmaz ilk dönem kitapları Cromwell, Milton, Bunyan ve 17. Yüzyıl İngiltere’sinde İncil üzerine yazdığı diğer çalışmalarla beraber okunmalı. Eş zamanlı okuma için Edward Thompson (1993) de değerlendirilebilir: Witness Against the Beast: William Blake and the Moral Law, Cambridge University Press.
John Wycliff de İngilizdi ve Lollard dalgası 16. Yüzyılda bile tam sönmemişti. İlgimizi belki de Levellers, Diggers, Ranters vb. akımların sol yorumlarından çok siyasal kültüre kattıkları çekmeli. Edward Thompson’un William Blake ve Muggletonians üzerine ölümünden önce yazdığı bahsettiğim son kitap ilgi çekici bir tutmak noktası verebilir: Britanya Marksist tarihçiliği açısından “semptomal” olarak görülmeli. Genel olarak gündelik yaşam ve kültür tarihçiliğine kayışın dışında, sınıf mücadelelerinin ideolojik aktarma kayışlarına yapılan vurgunun artmasının, hatta siyasal kültür ve yaşamı da aşan ve ideolojiyi ‘aktarma kayışından’ çok daha öze yönelik gören bir bakışa meyledilmesinin Marksizm’le ilgili “imkânsızlık teoremleriyle” bağlantılı olmaması mümkün değil. Rusya’daki 1991 sonrası ve güncel siyasal ve sosyolojik düşüncede de SSCB zamanında var olan bir Slavofil damarın öne çıktığını görüyoruz –ki kökleri çok geriye Dostoyevski’ye ve Berdyaev’e kadar gidiyor. Mistik bir yan da var evet, ancak bilimle de modernizmle de el ele gidiyor.
Aslında eskiden de böyleydi. Mesela İngiltere ve İrlanda’nın Commonwealth’inden bahsedilen yıllarda, Kral Charles I’in idamından iki yıl sonra, the Rump Parliament bir mühür/amblem çıkardı. The Rump Parliament, the Long Parliament 6 Aralık 1848’de Albay Pride tarafından basılıp kral yanlısı vekillerden temizlendiğinde geriye kalan parlamentodur. “Sağrı” anlamına gelip, “geride kalanlar” manasında kullanılmaktadır. İngiliz devrimi regalia’sı içinde yer alan bu mühürde “parlamentodaki Kral” yoktu çünkü krallık ofisi ortadan kaldırılmıştı. Ama Lortlar kamarası da yoktu. Sadece halkın egemenliğini temsil eden Avam kamarası vardı. Açıkçası resmi ofis 1651 yılında İngiltere’yi sadece temsilciler meclisinin olduğu, soyluluğun halkın içinde eridiği bir cumhuriyet olarak görüyordu. Bu devrim açıkça cumhuriyetçi bir devrim miydi? Üstelik İngiltere’de 17. Yüzyıl bir “İncil yüzyılı” olarak görülür. Bu böyle iken de mi böyleydi? Son 40 yılın yarı-mistik geri dönüşü neden 17. yüzyıldaki cumhuriyetçi ve ilerici damardan çok uzaklaştı? Nedenler pratik ve siyasal mı yoksa kültürel ve ideolojik, hatta teorik ve teolojik nedenler de var mı?