Küresel Salgın Küresel Dış Ticarette Kalıcı İzler Bırakacak
İş dünyası açısından yaz ayları bir yenilenme fırsatı olarak görülüyor. Hem çalışanlar dinlenmek için en çok bu ayları tercih ediyor hem de fabrikalar bakım çalışmaları için bu ayları seçiyor. Bu nedenle, Temmuz ve Ağustos daha sakin geçen aylar olarak bilinir. Ancak gümrükte gündeme geldiğimizde bu sakinliğin tam aksi bir durum söz konusu. Çünkü gümrük denetimleri gümrük idarelerinde ve sonradan kontrol kapsamında şirketlerde bu dönemde daha yoğun icra ediliyor. Bu da dış ticarette çalışanların en sıcak gündemini oluşturuyor. Özellikle teslim şekillerine yönelik yapılan bir tespit tüm camianın ana gündemine oturmuş durumda.
Küresel ticaretteki gelişmelere baktığımızda; emtia fiyatlarında artışın devam etmesi ve bunun içinde enerji maliyetlerinin önemli bir kalem oluşturması, tedarik zincirinde yaşanan zorluklar ve bundan kaynaklı bu alanın yeniden yapılanmaya başlaması, çevre ile ilgili Avrupa Birliği başta bir çok ülkede yeni mevzuat oluşturması ve bu noktada dış ticaretin bir regülasyon aracı olarak kullanılması, Çin gibi en çok girdi ihracatçısı ülkede “sıfır Covid” politikası gereği tedarik zincirinde yaşanan aksamalar, Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan savaş ve bunun sonucu ortaya çıkan enerji ve gıda tedarikinde yaşanan sorunlar ilk akla gelen konular. Bu açıdan bakınca maalesef karşımıza çok güzel bir tablo çıkmıyor.
Küresel ticaret halen toparlanmaya çalışıyor
Küresel ticarette yaşanan birçok olumsuz durum dünya mal ticaretini de olumsuz etkiliyor. Dünya Ticaret Örgütü (WTO) tarafından yayımlanan raporların mal ticareti açısından bir özeti aşağıda yer alıyor. Dünya mal ticareti, küresel salgın öncesi durumuna ancak 2021 yılının ikinci çeyreğinden sonra geliyor. 1,5 yıl boyunca dünya dış ticareti açısından yatay bir hareket olduğu ve bir önceki yıla göre bir büyüme olmadığı görülüyor. Örneğin, ihracat perspektifinden baktığımızda 2019 yılında yaklaşık 18 trilyon ABD doları olan dünya mal ihracat rakamının, 2020 yılında 17 trilyona gerilediği ve 2022 yılında ise bu rakamın 21 trilyon olduğu anlaşılıyor. Bu da benzer bir seyrin ithalat tarafında da olduğunu gösteriyor.
Yukarıda bahsedilen olumsuzluklara rağmen 2022 yılının ilk çeyreğinin hem ithalat hem de ihracat açısından bir önceki yıla göre daha iyi olduğu ve yaklaşık %20’lerde bir artışın gerçekleştiği görülüyor.
Ülkemizde durum nedir?
Dış ticaret rakamlarımız Dünya Ticaret Örgütü rakamları ile paralellik gösteriyor. 2018 yılında dış ticaretimiz yaklaşık 408 milyar ABD dolarıydı ve ihracatın ithalatı karşılama oranı %76 gerçekleşmişti. İthalatta bir önceki yıla göre %3,2 oranında biz azalış, ihracatta ise %7,7 oranında bir artış olmuştu., ancak verilerden bu sürecin küresel kriz ile 2019 yılında yavaş yavaş olumsuz bir hal almaya başladığını anlıyoruz. Kaldı ki 2019 ithalatı azaltmaya yönelik korumacılığın en üst noktaya ulaştığı bir yıldı. Bu korumacılık rüzgarı ile küresel salgın 2020 yılında karşımıza çıktı. İlk etkisini de ihracatta yaşanan talep iptallerinde gördük ve bu yılı ihracatta ciddi bir azalış ile tamamladık.
2021 yılı daha ziyade küresel salgının etkilerinin yavaş yavaş azaldığı yıllardı ve bunun paralelinde ihracat rakamlarımızda artış bir önceki yıla göre %32 olarak gerçekleşti. 2022 yılının ilk 6 ayına baktığımızda da ihracat tarafında bir artış olduğu görülüyor. Bu şekilde ilerlenir ise 270 ile 290 milyar ABD doları seviyesinde ihracatın tamamlanacağını söyleyebiliriz.
Ne yapmalı?
Küresel ticaretin, son dönemlerdeki en zorlu günlerini geçirdiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Özellikle tedarik zincirinde yaşanan gelişmelerin bu alanda ciddi değişikliklere neden olacağı aşikar. Küresel ticaret bu anlamda yerel tedarik ağlarını da güçlendirecek şekilde evriliyor. Bunun en önemli göstergesi yakın coğrafyadaki ülkelerin yeni nesil ticaret anlaşma yapmaları. Ancak dış ticaretteki sürece baktığımızda, küresel ticaretin toparlanmasının daha zaman alacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Yine küresel ticaretinin yönü enerji alanında ülkelerin geliştirecekleri çözümlere paralel belirleneceği anlaşılıyor.
Diğer taraftan, ülkemiz açısından öncelikle üretim, istihdam ve ihracat için tedarik zinciri oldukça önemli. Bunun ana nedeni, maalesef ithalat bağımlılığımızın yüksek olduğu ürünlerin ham madde ve üretim girdisi olması. Ancak bunun sürdürebilirliğini sağlamak daha da önemli. Hatta şu şekilde desek daha doğru olur: “İthalatta bağımlı olduğumuz en önemli kalem olan enerji ve bunun sürdürülebilirliği”.
Bu sorunu aşmak için kesin çözüm ithal bağımlılığın azaltılması ile ancak mümkün olabilir. Bu noktada yapısal çözümler geliştirmek gerekiyor. En kritik yapısal değişikliklerden birisi de enerji ihtiyacının ülkemizden karşılanması. Son dönemde yapılan enerji arayışları bu açıdan oldukça kıymetli. Bunun dışında şirketlerin hatta hane halklarının kendi enerjisini karşılama yollarını da araştırmaları gerekiyor. Rüzgar ve güneş enerjisi bu alanda alternatif bir çözüm olabilir.