Küresel ısınma karşısında gıda ve içilebilir su arzının garanti edilebilirliği olası mı?
Prof. Dr. Havva TUNÇ
Yeryüzündeki ulaşılabilir su kaynakları, toplam su kaynaklarının yaklaşık yüzde biri kadardır. İktisadi büyüme, kullanılabilir su ve gıda arzının garanti edilmesi, küresel kuraklık (ısınma) bağlamında değerlendirilince, iyimser olmak olası olmadığı gibi paniğe kapılmamak mümkün değildir. Bunlara ilaveten sekiz milyar olan dünya nüfusunun, iki milyarı aç ve suya erişimi kısıtlıdır. 2050 yılında dünya nüfusunun on milyar olma olasılığı karşısında insanlığı, nasıl bir geleceğin beklediğini tahmin etmek çok zor olmasa gerek.
Büyüme histerine kapılmış dünya ekonomileri, küresel ısınma sorunsalıyla yeryüzünün sınırlı kaynakları ve artan nüfusunu nasıl senkronize edecektir? Sorusu tartışmaların odak noktasını oluşturmaktadır.
Ülke ekonomilerin sahip olduğu su kaynakları ile büyümenin motoru olacak mal ve hizmetlerin seçiminde yapacakları rasyonel tercihler yanı sıra büyüme oranlarının makul düzeylere çekilmesi ile refah ve gelir artışının daha mütevazı olması, rasyonel bir çözüm gibi durmasına rağmen kabul görecek midir?
Yapay zeka ve robotik yaşamın üretim sürecine dahil edilmesiyle, emeğin işgücüne katılımının sınırlı olduğu gerçeği son on yıldır dünya ekonomilerinde işsizlik sorununun nedeni hem açıklamakta hem de gelecek için nasıl bir nüfus politikası izlenmesi gerektiği konusunda ip ucu vermektedir. Diğer bir deyişle, nüfus artışının teknolojik gelişme eşliğinde daha kontrollü ve sınırlı olmasının gerekliliğini yüksek sesle söylemenin zamanı geldi ve geçmektedir.
Gıda arzının garanti edilebilirliği, artan nüfus bağlamında, üretim artışı ile karşılanabilirliği kullanılabilir su kaynakları arzına bağlıdır. Diğer bir deyişle üretime söz konusu olan her hangi bir (x) malının üretim kararını, üretimi için harcanacak suyun miktarı ve maliyeti belirleyecektir.
Yerküre ısısının ortalama 1.5 °C artması hem gıda hem de su arzının garanti edilebilirliği üzerindeki baskısı, büyüme önünde de önemli bir engeldir. Diğer bir deyişle üretimin ifadesi olan büyüme sorunsalına rasyonel yaklaşım hem karbon hem de su ayak izinin varlığı altında ülke kaynakların rasyonel kullanımı içeren metot ve yöntemlerden geçmektedir. Bunun yanı sıra büyüme oranının aşağı çekilmesiyle nüfus artışını rasyonalize edecek nüfus politikalarının oluşturulması gerekmektedir.
Daha açıkça ifade edilirse üretimine karar verilecek bir ürünün üretiminde harcanan su miktarı ile bunun sonucunda elde edilecek kazancın fayda maliyet analizi yapılmalı ve ortaya çıkabilecek negatif dışsallıklar, maliyet-fiyat ilişkisi su ve işsizlik bağlamında, değerlendirilmelidir. Aksi takdirde küresel ısınmanın getireceği kaynak kaybı ile girdi-çıktı ilişkisinde uğranılacak kayıpların etkisi büyük olabilir.
Küresel ısınmanın beraberinde getirdiği ve getireceği sorunlar insan yaşamın önünde büyük bir engel olması yanı sıra teknolojik ilerleme önünde de büyük bir engel olarak durmaktadır. Yakın bir gelecekte gıda arzı ve su arzını garanti edebilecek politikalar ve stratejiler oluşturulamazsa gıda ve suya erişimin birim maliyetinin gerek yüksekliği gerek arzının sınırlılığı gelecekteki olası sosyal kargaşaların ve hatta savaşların ana nedeni olarak karşımıza çıkarsa, şaşırmamak gerekir.
Birleşmiş Milletler Gıda Ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre 2020 yılı dünya gıda fiyatları Kasım ayında % 3.3 artmıştır. Buna karşılık Türkiye’de gıda fiyatlarındaki artış %12’nin üstündedir. Gıda fiyatlarındaki artışın nedeni, yaşanmakta olan COVID-19 salgını yanı sıra küresel iklim değişikliği neticesinde 2020 yılının kurak geçmesidir.
Diğer taraftan, gelişmekte olan ülkelerde elde edilen gelirin büyü bir kısmı gıda harcamalarına yapılmakta olup tasarruf eğilimi düşüktür. Buna karşılık gelişmiş ülkelerde ise gıda harcamaların harcama içindeki payı düşük, tasarruf eğilimi yüksektir. Diğer bir deyişle gelişmiş ülkelerin artan gıda fiyatlarından etkilenme derecesi gelişmekte olan ülkelere göre daha düşüktür.
Küresel ısınma, bazı tarım ürün arzının yetersizliği sonucu ortaya çıkacak yüksek maliyet ve fiyat yapısı tarım ürününe ulaşmayı sınırlı kılacaktır. Örneğin ısı artışı, kahve üretimi için üretim azalması hatta ürünün yok olması demektir. Diğer taraftan, talebin değişmediği varsayımı altında, ısınma sonucu ortaya çıkacak, fiyat maliyet yapısı, gelişmiş ülkelere göre gelişmekte olan ülkelerin, kahveye erişimini sınırlayacaktır.
Yerkürede su arzının yetersizliği, bazı tarım ürünlerinin üretiminde kullanılan su miktarının büyük hacimlerde olması (su ayak izi), üründen elde edilecek gelir ile katlanılacak maliyet ile mevcut su kaynakları arasındaki durum, ya üretiminin yapılıp-yapılmayacağına ya da çok sınırlı üretilmesine yol açacaktır.
Küresel ısınma sonucu, dünya kahve üretiminin azalacağı hatta kahve meyvesinin üretilemeyeceğidir. Azalan kahve üretimi karşısında talep aynı kalsa bile, birim fiyatı artacaktır. Pamuk üretiminde de benzer bir durum geçerlidir. Pamuk üretiminde su kullanımının yüksek düzeyde (su ayak izi) olması ve üretimin desteklenmesi nedeniyle maliyet- fiyat ilişkisi, ihracatın yapılıp yapılamayacağını belirleyecektir. Vegan beslenmesinde önemli olan ve tercih edilen avokadonun üretiminde çok miktarda su harcanması, üretiminin sorgulanmasına yol açacaktır. Belirtilen örneklerden anlaşılacağı üzere üretim sürecinde harcanan su miktarı tarımsal malın üretilip-üretilmeyeceğini ve ihraç edilip-edilmeyeceğini, fiyat- maliyet- kaynak üçlüsü bağlamında değerlendirilecektir.
Gerek salgınlar (COVID-19 gibi) gerek küresel kuraklık gerekse su arzının yetersizliği, ürün arzının sınırlı olmasına yol açacağından talep ve maliyette ortaya çıkabilecek fiyat artışı kaçınılmaz olacaktır.
Tarımsal ürünlerin üretimi ile harcanan su miktarı arasındaki bağlantı tespit edilmelidir. Ve söz konusu ürünü üretmek ve ürettikten sonra ihracata söz konusu yapmaya karar vermek, kaynakların rasyonel kullanımı ve verimliği açısında önemlidir. Yakın bir gelecekte tarım ürünlerine ve suya erişim, fiyat ve maliyet nedeniyle sınırlı ve hatta zor olabilir. Şimdiden tarımsal ürünlerin su birlikteliği için etkin üretim yöntemlerinin geliştirilmesi gerekmektedir.
Aslında mevcut durum sadece tarım için geçerli olmayıp gerek tarımda gerekse sanayide her bir ürün için, üretim stratejileri tespit edilmelidir ve edilecektir. İnsan refahının mevcudiyeti asgari ihtiyaçların giderilmesi ile olası olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir. Aksi takdirde yapılan hiçbir şeyin anlamı ve geçerliliği kalmayacaktır.