Küresel iş birliği eksikliğinin bedelini ödüyoruz
Prof. André Sapir, küresel iş birliğinin çok zayıfladığını; G20, G7 gibi oluşumların ‘ortak’ hareketten uzak olduğunu, Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası yapıların çözüm üretmekte yetersiz kaldığını söylüyor. “Sorun virüs değil, virüsün küresel iş birliğinin olmadığı bir zamanda gelmesi” diyor.
Brüksel merkezli düşünce kuruluşu Bruegel'in kıdemli uzmanlarından ekonomi profesörü André Sapir, “İnsanlık tarihinde her zaman salgınlar, virüsler oldu. Bizim en büyük şanssızlığımız bu virüsün küresel iş birliğinin en güçsüz olduğu dönemde ortaya çıkmış olması. Dünyanın iki farklı kampa ayrıldığı, herkesin kendi için yaşadığı, uluslararası organizasyonların etkisini kaybettiği bir çağda, geleceğe olumlu bakmak çok zor. Bu nedenle, 2020’nin, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yaşayacağımız en kötü yıl olacağını söylemek yanlış olmaz” diyor.
Avrupa Birliği Başkanı Eski Başkanı Romano Prodi'nin ekonomi danışmanlığını yapmış olan Prof. André Sapir, 2008-2009 krizlerinde ortaya konan küresel iş birliğinin bugün geldiğimiz noktada çok zayıfladığını; G20 ya da G7 gibi oluşumların ‘ortak’ hareketten uzak olduğunu söylüyor. Prof. Sapir’in yorumları şöyle:
ABD-Çin rekabetinde DTÖ güçsüz kaldı
“COVID-19 ile mücadele, küresel iklim krizi ile mücadeleye benziyor. Ancak iş birliği içinde hareket edebilirsek, kalıcı bir çözüm üretebiliriz. Herkes kendi kafasına göre hareket ederse, her şey daha kötüye gider. İklim mücadelesinde başarı sağlayamadık. Aynı durum bugün içinde bulunduğumuz kriz için de geçerli. COVID-19 salgını öncesinde, ABD ve Çin zaten büyük bir rekabet içindeydi. Bu rekabet, Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası yapıların küresel sorunlara çözüm üretmekte ne derece güçsüz kaldığını ortaya koydu. Bugün, herkes kendini kurtarmanın derdinde ve tüm dünya iş birliği eksikliğinin bedelini ödüyor. Bu kriz uzun sürerse, IMF’den DTÖ’ye tüm uluslararası organizasyonların rolünün yeniden sorgulanmasına yol açacak. Hem toplumlarda hem de yönetim modellerinde radikal değişimleri, yeni iş birliği modellerini beraberinde getirecek.”
2020 yılı, 2.Dünya Savaşı’ndan bu yana en kötü yıl olacak
“Dünya genelinde hükümetler, salgınla mücadelenin yanı sıra, ekonomilerini güven altına almak için kamu harcamalarını ciddi oranda artırmış durumdalar. Toplumsal patlamalara yol açmamak için ellerinden gelen tüm önlemleri hayata geçiriyorlar. COVID-19 büyük ölçüde gelişmiş ekonomileri; yani parası olan ülkeleri vurdu. Bu ülkelerin şu an için krize cevap verebilme potansiyeli var. İş birliği içinde olmasa da, herkes kendince mücadelesini veriyor. Halkını, özel sektörünü korumaya çalşıyor. Dünyanın en fakir ülkeleri ise henüz bu mücadeleye dahil olmadılar. Bu bile bir şans olarak değerlendirilmeli. Asıl sormamız gereken soru ise şu: Bu salgının etkisi ne zamana kadar devam edecek? Fakir ülkeler etkilenirse, ne olacak? Salgının ikinci, üçüncü dalgaları olacak mı? Aşı ne zaman bulunacak? Bu soruların henüz cevabı yok. Büyük bir şok yaşıyoruz ve 2020, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana en kötü yıl olacak. Sağlık krizi uzun süreli olursa, o zaman durum çok daha karanlık olabilir.”
ABD’de ekonomik önlemler, sağlık önlemlerinden daha başarılı
“FED’in faiz oranlarını sıfıra yakın bir düzeye çekmesi, ekonomik açıdan gerekli olan bir cevaptı. ABD’nin ekonomik önlemlerinin, sağlık önlemlerinden çok daha iyi olduğunu söyleyebiliriz. Seçim yılı olduğundan, bir tür cömertlik gösterisi yaşanıyor ABD’de. Maliye politikası ile para politikası arasındaki fark tamamen ortadan kalkmış durumda. Aslında birçok ülkede, ekonomiyi korumak adına benzer bir durum yaşanıyor.”
COVID-19 krizi, AB’nin zayıflığını bir kez daha gösterdi
“Avrupa Birliği tarafında ise, krizle birlikte, birliğin yapısal güçsüzlüğü ve yetersizliği bir kez daha gündeme gelmiş oldu. Avrupa Merkez Bankası, FED benzeri politikalar uygulasa da, ulusal hükümetler birbirlerinden bağımsız hareket ediyorlar. Federal bir yapı olmadığından, ortak bir hareket planı da olamıyor. Euro krizinden sonra, COVID- 19 da, AB’nin daha federal bir yapıya geçmesi gerektiğini gündeme getirebilir.”
Türkiye her krizde önemli reformlar yapmasını bildi
"Türkiye defalarca iyi ve kötü zamanlardan geçti; fakat her dönemde önemli reformlar yapmasını bildi. Bu reformlar Türkiye'nin iç ve dış pazarda büyümesini teşvik etti. Dışa açılma ve modernleşme ile elde edilen bu büyüme sayesinde, Türkiye yabancı yatırımcı için her zaman güvenli bir adres oldu. Bugün yaşadığımız kriz, şüphesiz hem küresel hem de bölgesel anlamda güç dengelerinin değişmesine neden olacak. Küresel birer güç olan ABD ve Çin’in kendi konumlarını ne derece koruyabileceklerini ve ileri taşıyabileceklerini göreceğiz. Türkiye ise çok önemli bir bölgesel güç. Sahip olduğu jeopolitik önemin farkında. Bu sürecin dünya genelinde dengeleri değiştireceğini de biliyor. Bugünden yarına net tahminler yapmanın imkansız olduğu bir dönemdeyiz; ama içinde bulunduğumuz krizi doğru yönetebilenler ve bu süreçten en az kayıpla çıkanlar, yarın çok daha güçlü olacaklar.”
Yaşadığımız sorunları çözecek düzeyde bir lider yok!
“İş birliği içinde hareket etmezsek, başaramayız. Bu çok net. Fakat ne yazık ki, bu iş birliğini sağlayacak liderlere sahip değiliz. Günümüz liderleri beni hayal kırıklığına uğratıyor. Bugün dünya genelinde popülist, milliyetçi liderlerin yükseldiğini görüyoruz. Oysa bunun tam tersi özelliklere sahip olan, ilham veren ve harekete geçen liderlere ihtiyacımız var. Roosevelt’ler, Churchill’ler nerede? Toplumlarımız yeni düşünce ve ilham kaynakları bulabilecek mi, endişeliyim. Ne yazık ki, yaşadığımız sorunları çözecek düzeyde bir lider yok!”