Küresel ekonominin Aşil topuğu: Hızla artan borç stoku

Servet YILDIRIM
Servet YILDIRIM Ekonominin Halleri

Efsaneye göre annesi Thetis oğlu Aşil’i (Akhilleus) ölümsüzlük nehri Styks’de yıkarken elini suya değdirmemesi öğütlendiği için onu sol topuğundan tutup suya daldırmış, buraya su değmemişti. Bundan sonra Aşil’in ölümü yalnızca sol topuğuna alacağı darbe ile olacaktı. Ve öyle de oldu. Truva savaşının kahramanlarından Paris, topuğu dışında heryeri ölümsüzlük zırhı ile kaplı olan Aşil’i zehirli okla sol topuğundan vurdu ve öldürdü. Küresel ekonominin Aşil topuğu da devasa borç stokudur.

2019’un üçüncü çeyreğinden bu yana küresel borç stoku 20 trilyon dolar artmış ve 277 trilyona yükselmiş. Muazzam bir rakam bu. Dünyanın toplam gayrisafi yurtiçi hasılasının (GSYH) 3.6 katından fazla bir büyüklükten söz ediyoruz. Gelişmiş ya da gelişmemiş fark etmeden herkes borçlanmış. Mesela istikrar ülkesi Kanada’nın bile borcunun GSYH’sına oranı yüzde 80 artmış. Bu stokun büyüklüğüne bakınca “borçlar ödenmek için değil çevrilmek içindir” sözü aklıma geliyor. Mesele bu borçların vadeleri geldiğinde yeni borçlarla nasıl çevrileceğidir. Faizlerin düşük seyrettiği bugünlerde borç çevirmek kolay görünüyor ama faizler artmaya ve fon sahipleri kapanmaya başladığında ne olacak? Borç yükü dünya ekonomisinin ve dolayısıyla birçok ülkenin yumuşak karnıdır. Dünyayı sarsacak bir sonraki finansal kriz çok büyük ihtimalle buradan çıkacaktır.

Hazine eski müsteşar yardımcısı Hakan Özyıldız’ın “Hazine ve Kamu Finansmanı: Devlet neden ve nasıl borçlanır?” başlıklı kitabı Yetkin Yayınları’ndan çıktı. Özyıldız kamudaki görevi sırasında KİT finansmanı ve bütçenin nakit ve iç borçlanma işlemlerinin merkezinde görev yapmış bir bürokrattı. Daha sonra çeşitli üniversitelerde dersler de verdi. Borçlanma konusunu ve dinamiklerini Türkiye’de en iyi bilen isimlerden biridir.

Özyıldız kitabında borçlanma ve siyasi sonuçlarına ilişkin bir örneği paylaşıyor. Diyor ki, “Kırım Savaşı’ndan sonra, yeni silah alımları ve ordunun maaşını ödemek için ilk dış borçlanmasını yapan Osmanlı’nın bu hikayesi Berlin Anlaşması ile kurulan ve 1881 ile 1939 seneleri arasında Osmanlı Devleti’nin diğer ülkelere olan borçlarını takip eden ve düzenleyen kurum olan Duyunu Umumiye ile sonlandı. II. Abdülhamit döneminde Muharrem kararnamesiyle faaliyete başlayan Duyunu Umumiye’nin sözlük anlamı Genel Borçlar olarak geçmektedir. Beş yabancı iki Türk’ten oluşan idareyle, Osmanlı topraklarındaki tütün üretimi gibi bazı kalemler bizzat yabancı devletler tarafından yönetilerek bunların gelirlerine el konulmuştur… Lozan Antlaşması ile Duyunu Umumiye’nin vergi denetleme görevi son bularak yalnız borçların alacaklılara paylaştırılması görevi devam etti. Osmanlı Devleti çöktükten sonra borcun büyük kısmı Türkiye’ye kaldı. Bu borçlar ancak Cumhuriyet döneminde bitirildi.”

Özyıldız’ın dediği gibi kamu borçlanması aynı zamanda bir kaynak aktarımıdır. Bugünkü nesil uzun vadeli borçlanarak gelecek nesillerin gelirine el koymakta ve harcamaktadır. Diğer bir deyişle, kendi rahatı için çocuğunun, torununun parasını yiyen bir toplumdan bahsediyoruz. Osmanlı’nın yaptığı aşırı borçlanma Cumhuriyet dönemindeki neslin geliri ile ödendi. Eğer bu sağlanan borçlar doğru yatırımlara yönlendirilip ödenen faizlerin üzerinde bir gelir yaratmış olsaydı ne ala. Ama olmadı, verimsiz alanlarda boşa harcandı.

“Dolayısıyla, dış borçlanma sadece ekonomik değil siyasi etkileri nedeniyle çok dikkatli izlenmesi gereken bir olgudur. Ülkelerin egemenlik haklarını, bağımsız politika yeteneklerini, dahası geleceğini doğrudan etkileyebilir.” Ve Aşil topuğu yara aldığında yani borç krizi patladığında birçok hükümet kendisine dayatılan şartlara “evet” demek, istemediği tavizleri vermek zorunda kalabilir. Aynı 2011 borç krizinde Yunanistan’ın başına geldiği gibi. Bu nedenle her ülkenin böyle bir olasılığa karşı acil bir aksiyon planı olmalı.

Kamu borcunun GSYH’ya oranı Euro bölgesinde yüzde 114, ABD’de 88, Çin’de 116. Dünya Bankası ise yüzde 77’nin üzerine kaygıyla bakıyor. Türkiye’de bu rakam yüzde 40’ın biraz üzerinde. Ancak daha birkaç yıl öncesine kadar yüzde 30’un altında tutmayı hedeflediğimiz bu oranın bir yılda 10 puana yakın artmış olması dikkat çekici. Uluslararası Finans Enstitüsü verilerine göre Türkiye bu dönemde borç/GSYH oranı en fazla artan 10 ülke arasında yer alıyor. Seviye olarak düşük olmakla birlikte artış hızının yüksekliği bizi borç yönetiminde daha ihtiyatlı davranmaya yöneltmelidir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar