Küresel ekonomide yumuşak inişten, yumuşak toparlanmaya doğru
Küresel finansal piyasalar açısından 2024 yılının boğa mı yoksa ayı mı piyasası olacağı sorulsa ve tek bir yanıt istense cevabımız boğa olur. Piyasaların iyimser olmak için nedenleri kötümser olmak için olan nedenlerinden daha fazla gözüküyor.
Baz senaryo iyimser olsa da…
Başta Fed olmak üzere büyük Merkez bankalarının ne zaman ve ne boyutta faiz indireceği tartışılmaya devam etse bile faizlerin inme ihtimalinin yüksek olması piyasaların risk iştahını arttıracak başlı başına en önemli unsur olarak karşımızda duruyor. Bu nedenle, yılın geneli iyimserlik senaryosuna daha yakın olacaktır. Faiz indirimleri ne kadar yakınsa ve ne kadar güçlü olursa bu iyimserlikte o kadar artar. Bu tahminimiz elbette bir baz senaryo. Özellikle, jeopolitik risklerin güçlenmesi durumunda, hem büyüme hem de enflasyon olumsuz etkilenecek. Dolayısıyla durgunluk ve enflasyonun beraberce olduğu stagflasyon ortamına girme ihtimali artacak. Böyle bir senaryo piyasalar için en olumsuz senaryolardan birisi denilebilir. 300 trilyon $’ın üzerinde borcun olduğu bir dünyada her yavaşlama, reel taraftaki sorunun bu borcu veren finans sektörüne bulaşıp bulaşmayacağı kaygısını sürekli gündemde tutacak ve arttıracaktır. Benzer şekilde, yüksek enflasyon yüksek faiz anlamına geleceği için, güçlü tahvil portföye sahip finansal kurumların zarar edebileceği bir tablonun ortaya çıkma olasılığı da artacaktır. Finansal kurumlara bulaşma demek kriz demektir.
Paritede ibre Euro lehine
Böyle bir risk elbette var ama jeopolitik risklerin artacağı yönünde net bir kanıt ve gelişme olmadıkça piyasalar daha iyimser olan baz senaryosunda kalmaya devam edecektir. Bunun yansımalarını da finansal parametrelerde görmeye devam ediyoruz. 2022 yılı başında Rusya Ukrayna Savaşı sonrası yavaşlayan dünya ekonomisiyle hızla gerileyen emtia fiyatları son dönemde yukarı hareketlenmeye başladı. Bu hareketlenmenin ana nedeni ise büyüme beklentisi. Gıda, enerji gibi özel durumu olan hammaddelerin hareketlerini dışarıda bırakırsak tablo daha net ortaya çıkmaktadır. Büyüme ve şirket karlarındaki artış beklentisi dünyanın hemen her yerinde hisse senedi piyasalarını olumlu yönde etkiliyor. Etkilemeye de muhtemelen devam edecektir. Faiz indirimlerinin artık gündemde olması nedeniyle paritelerin belirlenmesinde faizden ziyade ülke ekonomilerinin dış açık, kamu açığı ve siyasi kırılganlıklarının gidişatı öne çıkmış durumda. Bu çerçevede baktığımızda, Euro’nun tekrar değerlenme eğilimine girdiğini son günlerde izliyoruz. Aslında Fed ve ECB’den gelen mesajlara baktığımızda, faiz indiriminin Avrupa’da daha önce başlayacağına dair bir beklenti artmaya başladı. Bununla birlikte, yaklaşan ABD seçimlerinin yarattığı risk başta olmak üzere, orta vadeli büyüme eğiliminin Amerika’da yavaşlaması, yüksek cari açığı ve bütçe açıklarının doların aleyhine bir fiyatlamayı başlatmış görünüyor. Orta ve uzun vadede de muhtemelen bu eğilim devam edecektir. Bu tahminlerden büyüme kısmının çok tartışmalı olacağını, ABD’nin aslında iyi bir büyüme performansı göstermeye aday olduğunu, bunun en önemli nedeninin teknolojik gelişmeler olduğunu vurgulamamız gerekiyor. Bunun dışındaki faktörler, en başta ABD’nin büyük cari açığı ve ondan daha da büyük ve önemli bir hale gelen yükselen bütçe açığı doların değer kaybı açısından en önemli nedenleri oluşturuyor. Bir de bunlara ABD’nin çok polarize olmuş, siyaseten daha riskli bir ülke haline gelmesini ilave ettiğimizde tablo daha da fazla euro lehine bir gelişmeye işaret ediyor.
Arz güçlü, talep zayıf
İçinde bulunduğumuz süreçte Kızıldeniz ve Orta Doğu’nun birçok bölgesinde yaşananların büyüme ve enflasyon beklentilerini olumsuza çevirememesinin en önemli nedenlerinden birisi arz yönlü bu şoklara karşı talep koşullarının mevcut durumda oldukça zayıf seyretmesidir. Çin’in büyüme oranının %4’lerde seyretmesi, Euro bölgesinin yüzde yarım civarını biraz zorlayacak büyümede kalması, talep baskısının yüksek olmadığını gösteren unsurlar olarak karşımıza çıkıyor. Enerji arzı, enerji talebini ortalamada bastırıyor. Tedarik sorunları artmasına, ulaştırma maliyetleri yükselmesine rağmen tarihsel ortalamalarının çok üzerinde olmaması diğer bir faktör olarak karşımıza çıkıyor. Yine bir yandan talep koşullarının zayıflığı, diğer taraftan ise özellikle deniz yolu taşımacılığında büyük tonajlı gemilerin arzının önümüzdeki süreçte artmaya devam edecek olmasının beklentisi tedarik sorunlarının ağırlaşmasını engelleyen önemli bir faktör olarak yerini alıyor. Geçtiğimiz yıl %8 arttığı tahmin edilen dünya denizcilik filosunun bu yıl ilave olarak %12 ve üzerinde bir oranda artış göstermesinin beklenmesi taşıma maliyetlerinde çok sıcak olumsuz gelişmeler olmadıkça zirvelerin geride kalmaya başladığı yönündeki beklentileri güçlendiriyor.