Küresel ekonomide yeni bir sistem doğuyor
Uluslararası alanda yaşanan gelişmeler, İngiltere Başbakanı Churchill’in unutulmaz sözünü hatırlatıyor; “Amerikalılar her zaman doğru olanı yapar, yanlış olan diğer tüm seçenekleri tükettikten sonra…” “ABD geri döndü” sloganıyla göreve başlayan, atacağı tüm adımları müttefikleriyle koordine edeceğini vadeden Başkan Biden’ın ilk bir yılında, bunun tam tersini yaşadı dünya. Uzak Asya’da AUKUS projesi üzerinden Fransa’yla gerginlik yaşandı, NATO müttefiki Türkiye ve Macaristan “demokrasi zirvesinden” dışlandı, Almanya ve pek çok Avrupa ülkesi ile Rusya’ya nasıl yaklaşılacağına ilişkin anlaşmazlık ise bitmiyor.
Özellikle Biden yönetiminin Ukrayna sorununa yaklaşımı, pek çok müttefikini kendinden uzaklaştırıyor. Irak işgalini hatırlatan senaryo… ABD’deki mevcut yönetimin Ukrayna krizine ilişkin söylemleri, bir dönem ABD’nin eski Başkanları’ndan George W Bush’un (oğul Bush) Irak’ta Saddam rejimine yaklaşımını hatırlatır nitelikte. İkinci Körfez Savaşı’na gerekçe olarak Batı merkezli uluslararası basın yoluyla “Saddam’ın nükleer ve kimyasal silah üretimi” hikâyesinin kullanıldığı herkesin hatırında. Şimdi de yine uluslararası basın yoluyla, sızdırılan bir CIA raporu üzerinden “Rusya ilkbaharda Ukrayna’yı işgal edecek” söylemi pompalanıyor. Buna gerekçe olarak da Rusya’nın Ukrayna sınırına yaptığı silah ve asker yığınağı gösteriliyor. Moskova ise bu söyleme karşılık Ukrayna’yı işgal etme niyeti olmadığını, kendi ülkesi sınırları içinde nereye asker ve silah yığacağının ise ulusal egemenliği dâhilinde, kimsenin karışamayacağı bir mesele olduğunu savunuyor.
Ukrayna krizinde -tıpkı Irak’ın işgalinde olduğu gibi- İngiltere ve Kanada gibi Anglosakson ağırlıklı ülkeler Washington’un yanında yer alır, hatta Moskova’ya daha fazla baskı için Biden’ı cesaretlendirirken, Almanya ve Fransa gibi ülkeler bu konuda daha geride durmayı tercih ediyorlar. Ukrayna ile ilişkileri ortak silah üretimine kadar vardırmış olan Türkiye de, Rusya ile girift ekonomik bağları nedeniyle krizi yatıştırıp, uzlaşma sağlamanın peşine düşmüş durumda. Üstelik sorun sadece müttefikleri ikna edememekle sınırlı değil, Ukrayna konusunda izlenen Amerikan politikası rakip cephenin, Rusya ve Çin’in “safları sıkılaştırmasının” önünü açıyor.
Rusya ve Çin, “swift” sistemine alternatif oluşturuyor Nitekim Çin ile Rusya arasındaki işbirliği Amerikan kontrolündeki uluslararası finans sistemine alternatif oluşturmaya kadar varmış görünüyor. Rus Lider Putin ile Çinli mevkidaşı Şi Jinping arasında geçen hafta gerçekleşen video konferansın ardından Putin’in yardımcılarından Yury Ushakov’un açıklamasında bunun izleri mevcut.
Ushakov, iki ülkenin ‘ABD liderliğindeki uluslararası finans sistemine bağımlılığı azaltacak yeni bir bağımsız ticaret ağı kurma çalışmalarını hızlandırmak konusunda anlaştıklarını’ söyledi. Putin de yaptığı açıklamada iki ülke arasındaki işbirliğinin "yeni bir model" olduğunu vurgulayarak, parametreleri ortaya koydu; "Çin'le Rusya arasındaki yeni işbirliği modeli, içişlerine karışmama, birbirlerinin çıkarlarına saygı gösterme, ortak sınırlarımızı kalıcı barış ve iyi komşuluk kuşağına dönüştürmeyi temel alıyor."
Biden Rusya’yı “swift sisteminden çıkarmakla” tehdit etmişti
Putin-Şi görüşmesinden bir hafta önce Putin’in Biden’la yaptığı görüşmeden iki ülkeyi karşı karşıya getiren Ukrayna krizi konusunda uzlaşma çıkmamasını, ABD Başkanı’nın görüşme sonrasında Rusya’ya karşı “swift sisteminden çıkarılma” yaptırımıyla tehdit etmesini de buna ekleyin. Ukrayna’da ABD ve müttefiklerinin artan baskısı karşısında Rusya’nın imdadına, yine Amerikan yaptırımı altındaki Çin’in koştuğu ortada; Amerikalılar “asıl hasım” ilan ettikleri Çin’i durdurmak isterken, karşılarındaki Çin-Rusya cephesini giderek sağlamlaştırıyorlar. Çin ile Rusya’nın kuracağı alternatif ticaret sistemine yine ABD’nin tek taraflı olarak koyduğu yaptırımlara maruz kalan diğer ülkelerde memnuniyet yaratacağını düşünmek de yanlış olmaz.
İran’ın, Venezuela’nın, Küba’nın -hatta CAATSA yaptırımı altındaki Türkiye’nin- bu yeni sistem içinde Rusya ve Çin’le ticari ilişki kurmak konusunda kendilerini daha rahat hissetmeleri mümkün. Türkiye’nin kamu bankası Halkbank’ın da ABD’nin İran yaptırımlarını delmek suçlamasıyla New York’ta dava konusu yapıldığını unutmamak gerekiyor. Dava, İran’la Türkiye arasındaki ticari ilişkinin Amerikan bankacılık sistemi üzerinden yapıldığı, dolayısıyla ABD’nin “Halkbank’ı yargılama hakkı bulunduğu” tezi üzerine kurulmuş durumda.
Hatta ABD’nin Avrupa’daki “sağlam” müttefiklerinin bile, hem Rusya’ya olan doğalgaz bağımlılığı, hem de Çin’le yoğun ticari ilişkileri nedeniyle böylesine bir sisteme bir şekilde dahil olmaları büyük olasılık. ABD küresel gücünü pekiştirmek için uğraşırken, uluslararası finans sistemindeki etkinliğini yitirmekle karşı karşıya...