Küresel ekonomide ayrışma artıyor

Erhan ASLANOĞLU
Erhan ASLANOĞLU Ekonomi ve Piyasalar

Küresel ekonomide genel anlamda büyümede kaygı verici bir durum olmamasına rağmen ülkeler ve bölgeler arasındaki ayrışmanın arttığı bir döneme girdiğimizi izliyoruz.

ABD ekonomisi beklentilerden çok daha iyi bir performans göstererek ilerlerken AB ekonomisi başta Almanya olmak üzere beklentilerin hep gerisine düşüyor. Dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Çin, ekonomik yavaşlamasının önüne şu ana kadar geçilebilmiş değil.

OECD’nin yayınladığı en son küresel ekonomik görünüm raporuna göre dünya ekonomisinin büyüme oranı 2025 yılında %3.2 olacak. Bu oran 2023’te % 3,1 idi. bu yıl %3.2 gerçekleşmesi bekleniyor. Yani geçen yıl, bu yıl ve gelecek yıl genel anlamda %3’ün üzerinde ve çok farklı olmayan bir büyüme öngörüsü var. Detaya baktığımızda, Euro Bölgesi’nin bu yıl %0.7, gelecek yıl %1.3 büyümesi bekleniyor. Yaz aylarındaki tahminlerde Euro Bölgesi’nin büyüme beklentisi %1,5 idi. Almanya ekonomisi tahminlerin altında performans göstermeye devam ediyor. Gelecek yıl %1 büyümesi beklenen Almanya’nın bu hedefi tutturması bile pek kolay görünmüyor. Fransa İtalya gibi Avrupa’nın büyük ekonomilerinin büyüme oranları %1’lerde seyrediyor. İngiltere’nin büyüme tahmini %1.2’lerde bulunuyor. 

En hızlı büyümesi beklenen Hindistan ekonomisi, gelecek yıl %6.8 büyüme öngörülüyor. Endonezya %5,2, Suudi Arabistan yeni ticaret yolu projeleri ile %3.7 büyümesi beklenen bir ekonomi konumunda. Rusya’nın büyüme beklentisi %1.1. Bu yıl gerçekleşmesi öngörülen rakam ise % 3.7. Yani Rusya’da ciddi bir yavaşlama bekleniyor. 

ABD’ye baktığımızda, büyüme tahminleri bu yıl %2.6, gelecek yıl %1,6 şeklinde. Bununla birlikte, ABD’nin tüm öncü göstergeleri büyümenin tahminlerin çok üzerinde olma ihtimaline işaret ediyor. Örneğin bu yılın üçüncü çeyreğinde 

Atlanta Fed’in tahminlerine göre ABD ekonomisinin büyüme oranı % 3,3 oranında seyrediyor. 

Özetle, küresel ekonomide büyüme ABD, Hindistan ve kısmen Endonezya gibi Güney Doğu Asya’dan gelen ivmeden güç alıyor gibi görünüyor. Latin Amerika, Rusya dahil Avrupa zayıflığını koruyor. Emtia fiyatlarındaki baskı, öncü göstergelerden olan bakır fiyatının seyri bu çerçevede büyüme konusunda çok güçlü sinyaller olmadığına işaret ediyor. Özellikle Çin’in yavaşlaması Avrupa’yı da önemli oranda etkiliyor gibi görünüyor. Demografik olarak yaşlı, iç talebi zayıf olan Avrupa, özellikle başta Çin olmak üzere Asya’ya ihraçatla büyüyebiliyor. Bu çerçevede, Çin’in yavaşlamasına bağlı olarak Avrupa’nın da yavaşlaması hatta Çin’in deflasyonunun Avrupa’ya da sirayet etme ihtimali, önümüzdeki sürece ilişkin Japonya tarzı bir deflasyonist kaygıyı hem Çin hem Avrupa için arttırmaya başlamış gibi görünüyor.

Bu çerçevede, Çin’in ne yapacağı da önemli bir soru işareti olarak piyasalar tarafından izleniyor. Uluslararası kuruluşların tahminlerine göre Çin’in 2025 yılı büyümesi %4,5 öngörülüyor. Çin hükümeti bunu en az %5 ve üzerinde tutabilmek için olağanüstü genişletici para ve maliye politikası önlemlerini devreye sokmaya çalışıyor. Her ne kadar alınan önlemler hisse senedi piyasalarında ilk anda coşkuyu yaratsa bile reel tarafta bunun pek de karşılığının olmadığını izliyoruz. Hisse senedi piyasaları da zaten aldığı o gücü pek koruyamıyor. Çin’in faiz oranlarını indirmesi, zorunlu karşılıklar da indirime gitmesi, konut sektörünü destekleyici maliye politika önlemleri genelde dolaylı yoldan ve daha çok varlık fiyatlarını arttırıp servet etkisi ile talebi arttırmaya yönelik bir önlem niteliğinde görünüyor. Halbuki Çin’in doğrudan tüketicinin gelirini arttırıcı vergi ve harcama tarzı önlemlere ihtiyacı var gibi görünüyor. Çin’de yükselen emeklilik yaşı, düşen konut fiyatları artan genç nüfus işsizliği ile tüketici güveninin son yılların en dip noktasında olması iç talebi ve dolayısıyla büyümeyi frenliyor. 

Sonuç olarak, hizmet ağırlıklı olarak büyümede dengelenmeye çalışan dünya ekonomisinin jeopolitik risklerin de arttığı bu ortamda nasıl seyredeceği önemli bir soru işareti olarak karşımızda durmaya devam ediyor. Jeo-politik risklerin artması durumunda küresel ekonominin çok daha zayıflayacağı, hatta enflasyonist bir etki ile bir stagflasyona girme ihtimali de bulunuyor. Bu çerçevede, ABD seçimi sonrası hisse senedi piyasaları yılı biraz pozitif kapatma yönünde yukarı yönlü hamleler yapsa da yılbaşından sonra küresel ekonominin gidişatı netleşmeden küresel hisse senedi ve emtia piyasalarının çok güçlü kalamayacağını tahmin ediyoruz. Sıcaklığını koruyan ABD ekonomisi Fed’den faiz indirim beklentilerini de bir ay öncesine göre azaltmış durumda. ABD Doları‘nın gücünü bir süre daha koruması muhtemel görünüyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G-7’den Jackson Hole’a 21 Ağustos 2024