Kuran sayfalarını yakmak demokrasisi

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ

Türkiye’nin İsveç’in bir an önce NATO’ya üye yapılmasını kabul etmek için çok yönlü baskılar hissettiği bir anda, Irak doğumlu fakat İsveç vatandaşı olduğu anlaşılan bir zat-ı muhteremin hem de bayramın birinci günü Stockholm Camii önünde Kuran sayfalarını yakması üzerine Cumhurbaşkanımız sert bir dil kullanarak bu eyleme müsaade eden bir hükümetin NATO üyeliği için Türkiye’den destek beklememesi gerektiğini ifade etti. Bu eylemi yapan nevzuhur İsveç vatandaşının, nüfus çoğunluğu Müslüman ülkelerde infial uyandırması pek şaşırtıcı olmasa gerekir. Kutsala karşı bir saldırı, bir saygısızlık var. Nüfusu Müslüman olan ülkelerin hepsi tepki veriyorlar ama galiba olayın müsebbibi zat Türkiye’nin tepkisini önceden kestirerek, eylemini ona göre tasarlamış.  

Gelin biz fail ne istiyor, İsveç hükümetinin tutumu nedir ve ülkemiz ne gibi bir tavır sergilemektedir, onlara bakalım. Failin ne istediğini zaten ifade ettim. Aksi yöndeki beyanlarına rağmen, kendisi İsveç’in NATO’ya üye olmasını engellemek gayretinde. Üyeliğe en fazla itiraz edenler arasında İsveç’te fazlasıyla itibar gören PKK bulunuyor.  NATO üyesi bir İsveç’in Türkiye’nin taleplerine duyarlı davranacağı, İsveç’te yerleşik Kürt kökenli geniş mülteci nüfus arasında güçlü örgüte sahip olan PKK’yı daha yakından denetleyeceğinden endişe ediliyor. Bazı gözlemciler, PKK’nın İsveç’in iç barışını tehdit edecek kadar güçlü olduğunu, İsveç hükümetinin PKK üzerine yürümekten çekindiğini söylüyorlar. Böyle düşünüldüğünde aslında İsveç’in NATO üyeliğini kolaylaştırmak gerekiyor ama karşımıza İsveç hükümetinin sorunlu tavrı dikiliyor. 

İsveç hükümeti uzun süreler NATO üyeliği için iç düzeninde değişiklik yapmaya gerek olmadığını, başta ABD, NATO üyelerinin Türkiye’yi baskı altına alarak onu ikna edebileceğini düşündü. Türkiye’nin şikayetçi olduğu alanlarda kararlılıkla İsveç’ten değişiklik yapmasını beklediğini idrak etmesi bir hayli vakit aldı. Nihayet Türkiye’nin taleplerine bir şekilde cevap verildi, fakat çok geç kalındığından, yasalarda yapılan değişikliklerin uygulamada nasıl sonuçlar doğuracağı yeterince belli olmadı. Bu noktada İsveç hükümetinin biraz da baştan savmacı bir yaklaşım sergilediğini söylemek sanıyorum yanıltıcı olmaz. Bir ihtimal ülkemizdeki demokrasi standardının uluslararası alanda fazla hayranlık uyandırmaması nedeniyle, İsveç Hükümeti Türkiye’nin sıkıntılarının samimi olduğuna inanmadı. Henüz yeterince uygulanmamış tedbirleri sıralayıp, sözlerini yerine getirdiğini savunuyor. Nitekim, Bayramın ilk günü Stockholm’un en büyük camisinin önünde Kuran sayfasının yakılması karşısında derin üzüntü duyduğuna ilişkin ciddi bir tepki vermedi. “Ne yapalım, bizde işler böyledir çelebi, mahkeme karar vermiş, adam isterse yakar, biz de bakarız” türünden bir vaziyet aldı. Uluslararası tepki karşısında şimdi bazı adımlar atıyor.  Eğer rahatsızlığını baştan güçlü biçimde dile getirseydi, sanıyorum Türkiye’nin tepkisi daha anlayışlı olurdu. 

Şimdi de ülkemizin tutumuna bir bakalım. İsveç’te yaşanan saygısızlığın NATO’yu etkilemesi isteniyorsa, konunun İslam’a yapılan bir saygısızlığın ötesine taşınması ve NATO’nun savunduğu değerlere aykırı olduğunun ifadesi lazımdır. Örneğin, ABD’ye şikayetimizi anlatmanın en iyi yolu, Noel Günü Washington Katedralinin önünde İncil’den ya da Yom Kippur gibi kutsal bir Musevi gününde New York’un en büyük Sinagogunun önünde Tevrat’tan sayfalar yakmanın tabii bir özgürlük kullanımı mı olduğunu sorgulamaktır. Daha genel olarak, inanç sistemlerine karşılıklı saygının demokrasinin olmazsa olmazı olduğu vurgulanmalı; bazı inançlara saygısızlığın diğerlerine de saygısızlığı davet edeceğine, demokrasinin üzerinde yeşerdiği hoşgörü zeminini de ortadan kaldıracağına işaret edilmelidir. Özetle, NATO üyelerine konunun bir Türk sorunu olmayıp, bir demokrasi sorunu olduğunu anlatmamız gerekiyor. İsveç katılmayı çok arzuluyorsa, demokrasi anlayışını tüm NATO üyelerince benimsenen “inançlara saygı” istikametinde yeniden tanımlaması gerekiyor denmesi lazım. 

İsveç’teki olayı değerlendirirken, eylemi yapanın niyetinin İsveç’in NATO’ya girmesini zorlaştırmak olduğunun hatırlanması önemlidir. NATO, İsveç hükümetinden olanları onaylamadığını çok güçlü biçimde ifade eden çok net bir açıklama beklediğini dile getirmeliydi.  Böylece üyelik kapısı açık tutulurken, topun İsveç sahasına bırakılması, onun adım atmasına dönük baskı yaratılması uygun olurdu. Türkiye’nin, hiç beklemeden sert tepki vermesinin isabeti ise tartışmalıdır. Cumhurbaşkanımızın her zaman olduğu gibi, dahili kamuoyunu harekete geçirdiğinden ve kendisine destek sağladığından eminim. Ancak, izlenen tutum İsveç’in üyeliği konusunda ülkemizin hareket serbestisini daralttığı gibi, konuya NATO değil sadece bir Türkiye-İsveç meselesi görünümü kazandırıyor. Ülkemiz yeni baskılara muhatap oluyor. Korkarım haklı olduğumuz halde makul olmayan taraf bizmiş gibi algılanıyoruz. 

Dış siyasette acele etmeden, iç siyasi endişelerden uzak durarak ve iyi düşünerek hareket etmek lazım. İsveç’in üyeliğini engellemek değil, üye olurken Türkiye’nin taleplerine saygılı ve duyarlı olmasını istiyoruz. Dolayısıyla, özellikle Rusya’nın da iç sarsıntılar yaşadığı şu dönemde istikrarlı, sakin ve iç siyasi mülahazalara kapılmadan hareket etmemiz özel dönem kazanmaktadır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Şerefli yalnızlık 23 Eylül 2024