Kuraklık tehlikesini her geçen yıl biraz daha erken hissediyoruz
Eskiden kurak geçen yıllar olurdu. Zaman zaman sulama suyu bulunamayacağı, kullanma suyunun azalacağı, hatta içme suyu sıkıntısı yaşanacağı korkusu hissederdik. Ne yazık ki son yıllarda bu durum süreklilik kazandı.
İnsanoğlu uyum yeteneği en yüksek canlılardan biri. Kendisi mevcut koşullara uyamıyorsa, koşulları kendine uyduruyor. Olmadı kanıksıyor. Keşke susuzluk da kanıksanabilir bir şey olsa ama insan metabolizması ne yazık ki buna izin vermiyor. Havadan sonra en hayati ihtiyacımız su. Ardından gıda geliyor ve o gıdayı üretmek için de en hayati unsur su. Bitkisel ve hayvansal üretim de, bunların işlenerek son ürün haline getirilmesi de su olmadan yapılabilecek şeyler değil.
İnsan, doğanın koşullarına uymak yerine doğayı kendi koşullarına uydurma anlayışında kantarın topuzunu kaçırınca doğa asıl gücün kimde olduğunu hatırlatmaya başladı. Bunun en önemli tezahürlerinden biri de iklim değişikliği olarak karşımıza çıkıyor. Bir yandan sellerle, diğer yandan kuraklıkla boğuşuyoruz. Üstelik bunlar aynı yerde ve birbirine çok yakın zaman dilimlerinde gerçekleşebiliyor. Meteroloji Genel Müdürlüğü’nün bu ayın başında yayınladığı yağış haritasında orta-çok şiddetli kuraklık yaşayan illerden biri olarak görülen Şanlıurfa’da, ayın ortasında yağan yağışlar can ve mal kayıplarına neden olan bir sel meydana getirdiler. Bu tür, kısa süre içinde çok yoğun şekilde yağan yağmurların kuraklığın hafifletilmesine etkisi de son derece sınırlı oluyor. Bu sular biriktirilemediği için suya asıl ihtiyaç duyulan yaz aylarında değerlendirilemiyor.
Ege, son 12 ayda Türkiye’nin pek çok bölgesinden daha fazla yağış almasına karşın, yine de kuraklığı iliklerine kadar hissediyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün Standart Yağış İndeksi'nde yer alan kuraklık haritası analizlerine göre 12 aylık veriler dikkate alındığında Ege Bölgesi'nde İzmir ve Aydın'ın önemli bölümü "orta kurak", Denizli "normal" ve "hafif kurak", Uşak'ın önemli bölümleri ise "çok şiddetli kurak", Kütahya “şiddetli kurak”, Muğla ise ilçelere göre “olağanüstü kurak” ve “orta kurak” şeklinde tanımlandı.
1 Ekim 2022-31 Ocak 2023 dönemi yağışların ele alındığı bu çalışmaya göre Ege’ye düşen yağışlar, uzun yıllar ortalamasına ve bir önceki senenin aynı dönemine göre yüzde 31 azaldı. Bu durum barajlardaki doluluk oranlarına da yansıdı. İzmir Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi'nin (İZSU) bu ayın başında paylaştığı verilere göre kentteki 5 barajın su seviyesi düştü. İzmir’in en önemli su kaynağı olana Tahtalı Barajı'nda geçen yılın Mart ayında yüzde 69 olan doluluk, yüzde 40'a geriledi. Bu oranlar Balçova Barajı’nda yüzde 75'ten yüzde 39'a, Güzelhisar Barajı’nda yüzde 81'den yüzde 64'e, Alaçatı Kutlu Aktaş Barajı’nda yüzde 89'dan yüzde 44'e, Ürkmez Barajı’nda yüzde 91'den yüzde 44'e düştü. Diğer Ege illerindeki durum da çok farklı değil. Aydın İkizdere Barajı'nda doluluk oranı yüzde 16, Denizli Akbaş Barajı'nda yüzde 32, Uşak'taki Küçükler Barajı'nda ise yüzde 5 olarak kaydedildi.
Herkese görev düşüyor
Gidişatı gören yerel yönetim temsilcileri de su tasarrufu konusundaki çağrılarına Mart ayı bitmeden başladılar. Ticarette klasik bir kural vardır. “Para, malı satarken değil, alırken kazanılır” denir. Bundan, “su tasarrufu yapmayalım” anlamı çıkmasın ama, asıl çabanın kuraklığa neden olan etkenlerin önlenmesi için gösterilmesi lazım. Elbette sorunun uluslararası boyutta ele alınması lazım ve yeterliliği tartışılsa da son yıllarda bu konuda adımlar atılıyor. Ama bizlerin de yerel ve merkezi yönetimler, hatta bireyler olarak yapabileceğimiz şeyler var. Su kaynakları yaratmaktan, bu kaynakların korunması ve kullanılmasına kadar tüm aşamaları düzenleyecek bir su yönetimi anlayışını hayata geçirmek zorundayız. Yoksa, “eyvah susuz kalıyoruz” haberlerini her geçen yıl daha erken tarihlerde okumak durumunda kalacağız.