Kur ve faiz artışları cari açık baskısını azaltabilir
Hiç kuşkusuz bugünün beklenen haber akışı Merkez Bankası’nın faiz kararı olacak. Hemen söyleyeyim, bugünkü toplantıda politika faizinin artırılma ihtimalini maalesef oldukça düşük buluyorum. Maalesef diyorum çünkü MB’nın sıkılaştırma kararlarının güçlü bir sinyal etkisi yaratması için “resmi” faizlerin de yükseltilmesi gerekiyor. Ancak bunun (büyük ölçüde siyasi sebeplerden) olamayacağını biliyoruz.
MB ise zaten döviz kurlarındaki hareketlenme sonrasında fonlama kanallarını değiştirerek piyasaya verdiği paraların ortalama fonlama maliyetlerini yükseltmeye başlamıştı. 16 Temmuzda 7.34 ile son dönemlerin en düşük seviyesine gerileyen fonlama maliyeti bu tarihten sonra yavaş yavaş yükseltilmeye başlanmıştı. Son 10 gündür kurlardaki artışın hızlanmasına paralel olarak fonlama maliyetlerinin artışı da hızlandırıldı. Sonuçta fonlama faizi 9.50’lere geldi. Bu kanalları kullanarak MB faizi şu anda yüzde 11.25 olan geç likidite penceresi faizine kadar yükseltebilir. (Bilindiği üzere “faiz koridoru” uygulaması büyük ölçüde “politika faizini artırdık” dememek için icat edilmiş bir mekanizmaydı. 2018’den itibaren bu kafa karıştıran uygulamanın kaldırılması gündemdeydi. Ancak şartlar MB’nın bir şekilde bu mekanizmayı kullanmasını zorunlu kılıyor anlaşılan!)
Son 10 günde bankaların da mevduat faizlerini 11’lerin üzerine çıkarmış olması likidite kısıtlamasının piyasada etkili olduğunu gösteriyor. Pek tabii ki, mevduat faizindeki artışlar kısa sürede kredi faizlerine de yansıyacaktır. (Her ne kadar bugüne kadar kamu bankaları görev zararı pahasına kredi faizlerini düşük tutmuşsalar da, artık onlar da faiz artışı cihetine gitmek zorundalar.)
Bu dolaylı faiz artışlarının yabancı “sıcak para” yatırımcılarını geri çekme ihtimali ise oldukça düşük. Faizler anlamlı bir reel getiri sağlamadıkça da bu mümkün değil. (Anlamlı reel getiriden kastım ise yüzde 15 civarında bir faiz.) Ancak, bugünden sonra çok yanlış işler yapmazsak sene başından beri DİBS ve hisse senedinden 12.4 milyar dolara varan yabancı çıkışlarının aynı hızda devam etmesi de zaten mümkün değil. Çıkışların 7.4 milyar doları DİBS’lerdendi. Artık DİBS’lere yatırım yapmış olan yabancı o kadar azaldı ki, fiilen daha fazla bir çıkış olması zor. Ayrıca, DİBS faizlerinin yükselmiş olması da bu çıkışların hızını azaltan bir gelişme. Hisse senedi tarafı belki biraz daha karışık çünkü yerli yatırımcı borsayı destekleyerek bir anlamda yabancıların çıkışlarını kolaylaştırıyor. Öyle ki sene başında 1144 seviyesinde olan BİST endeksi geçen süredeki 5 milyar dolarlık yabancı satışına rağmen bugün sadece yüzde 3.8 azalışla 1100 seviyelerinde.
Yapılan örtülü faiz artırımının ana ve en önemli etkisinin kredi artış hızını yavaşlatarak cari açık üzerinde oluşan baskıları azaltmak olacağını düşünüyorum. İlk 6 ayda portföy çıkışları 11 milyar dolar iken, cari açığımız 20 milyar dolar oldu. Temmuz rakamları henüz elimizde değil ancak açığın bu son dönemde de aynı hızda devam ettiğini söylemek çok da yanlış olmayacaktır. (Temmuzda aslında dış ticaret açığı geçen seneye göre 300 milyon dolar kadar azaldı, ancak turizm gelirlerindeki radikal düşüş cari açığın daralmasını engelleyecek. Geçen sene Temmuzda turizmden nette 3.5 milyar dolar elde etmiştik.)
Senenin ilk 7 ayında enerji ithalatı faturamızda geçen senenin aynı dönemine göre 8.5 milyar dolar azalma olmasına rağmen aynı dönemde dış ticaret açığımız neredeyse aynı miktarda artmış vaziyette. Fasıllara baktığımızda en büyük artış kıymetli metallerde. Altın ithali geçen senenin aynı dönemine göre yüzde 84 artarak 11.7 milyar dolara ulaşmış! Otomobil ithalatında son aydaki artış ise yüzde 83! Diğer pek çok kalemde olduğu gibi bu 2 kalemdeki artışın da aşırı düşük faiz ve gevşek kredi politikalarıyla ilgisi var.
Sonuç olarak faizler artırılarak para politikasının sıkılaştırılması sonucunda cari açığın kontrol altına alınması bugünden sonra kurların dengelenmesi açısından önemli olacaktır.