Kur ne zaman zıplamışsa altında bizim imzamız var!

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

✔ Küresel krizler çerçevesinde yaşadığımız etkilenme hariç, paramızın değer yitirmesine, ekonomimizin sendelemesine yol açan tüm krizlerin altında bizim imzamız var.

✔ Ama aynı hataları yapıp farklı sonuçlar beklemekten de bir türlü vazgeçmiyoruz. Bu konuda gayet istikrarlıyız...

Küresel krizler doğal olarak hemen tüm ülkeleri olduğu gibi bizi de etkiliyor ve o dönemlerde biz de sıkıntıya giriyoruz, paramız da değer yitiriyor. Ama onlar istisna ve zaten bizim herhangi bir etkide bulunmamız, yaşanan olumsuzluklardan kaçınmamız mümkün değil. Dolayısıyla kastettiğimizin ne olduğu açık. Biz “kendim ettim kendim buldum” krizlerinden söz ediyoruz.

Henüz ekim ayını tamamlamadık ama bu ay Türk parasına karşı dolar yaklaşık yüzde 7.5, euro ise yaklaşık yüzde 10 değer kazandı. Bu oranların ay ortalamasındaki değere göre hesaplandığını belirtelim.

Bu oranlar çok yüksek. Hani klasik bir laf haline geldi ya, biraz o hesap “Bu oranlar kabul edilemez oranlar”, öylesine yüksek. Ama artık yapılabilecek bir şey yok; olan oldu!

Dedik ya, “kendim ettim kendim buldum” krizleri diye. Bu ay yaşadığımız da o değil mi...

Doğrusu yorumlamaya çalışmaktan artık bıkkınlık da geldi. Bu ay faizi tutup 2 puan birden indirmenin mantığını izah edebilen var mı? Gerçekte daha az, belki bir puan faiz indirimi düşünüyorduk da biraz da CHP heyetinin Merkez Bankası ziyaretine adeta nispet olsun diye mi oranı yüksek tuttuk? Ne yani böyle yapmışsak bundan

CHP mi zarar gördü?

Faizi indirmekle kalsak iyi; adeta kanı kaynayan delikanlılar gibi maceradan maceraya atılmaktan da geri duramadık. Sıradan iki kişi arasındaki bir görüş ayrılığında bile son söylenecek en başta söylendi mi yumruk yumruğa kavga kaçınılmaz olur. Ama biz bunu diplomaside yapmaktan bile geri durmadık. Sonra bunun adı dik durmak oldu. Neyse ki başımıza ne işler gelmekte olduğunu idrak eden diplomatlarımız var da bu olumsuzluğu şimdilik de olsa geride bıraktık.

Hani “deve dişi gibi” diye bir benzetme var ya... Dünyanın deve dişi gibi ülkeleri; bizim dış ticaretimizde, turizmimizde çok çok önemli olan ülkeler... Düşünebiliyor musunuz bunlarla ilişkilerimizin neredeyse kopma noktasına geldiğini. Neyse ki diplomatlarımız var!

Dövizdeki dalgalanma baş döndürdü

Dövizde son bir-iki güne sığan dalgalanma bakar mısınız... Günlük alım satımları, bundan para kazanmaya çalışanları bir yana bırakın. Bu kesim ekonominin bütünü, büyüklüğü içinde çok da önemli değil, en azından belirleyici değil.

İş alemi ne yapsın!

Sattığı ürünü yerine koymak için hamle yapmış ve o yüksek kurdan alım gerçekleştirmişse ve kur bir süre indiği düzeyde seyrederse zarar edecek.

Mevcut duruma bakıp kurun daha da inmesini beklemeyi tercih ederse bu sefer de kurun yükselmesi durumunda başka türlü zarar oluşacak.

Sisin içinde yol almaya çalışan bir iş alemi var.

Sahi bu ortamı hazırlayan kim; dış güçler mi yani!

Her kimse bu dış güçler... Belli ki diplomasi çok önemsendiği için adı ya da adları verilmek istenmiyor bunların. Ama bari bir kere hiç olmazsa çıtlatılsa da en azından tahmin yapabilsek bu dış güçlerin kimler olduğu konusunda. Hiç olmazsa bir kere...

Şimdilik durulduk ama...

Fırtına öncesi sessizlik midir, bilinmez. Büyükelçi krizini aşmış gibiyiz, döviz kuru son iki gündür yatay sayılır, dalgalanma pek yok.

Ama önümüzdeki hafta açıklanacak ekim ayı enfl asyonunda şaşırtıcı oranlar görebiliriz.

Hele hele bu gidişle kasım enflasyonu... Ekimi bile aratırsa hiç sürpriz olmaz.

Filmi geri sara sara gidelim...

Altına mührümüzü basıp imzamızı attığımız keskin dalgalanmalar için filmi geri saralım. Son dönemde Türk parasının değerinin ciddi dalgalanmalar göstermesine ve bağlı olarak ekonomik dengelerin daha da bozulmasına yol açan öylesine gelişmeler yaşadık ki...

Merkez Bankası Başkanı mart ayında niye değiştirildi, biz hala bilmiyoruz. Dolar gerileme eğilimine girmiş, 7 liraya kadar inmiş; bir başkanlık operasyonu ve geldiğimiz düzey... Hani hep diyoruz ya, Merkez Bankası Başkanı faizi indirmesi için o göreve getirilmişse altı ay aynı oran niye kaldı ki, bu soru da yanıtsız. Bu son söylediğimizden “Faiz çok önce indirilmeliydi, çok geç kalındı” anlamı çıkaran herhalde olmayacaktır.

Ocak ayından ekim sonuna gelmişiz; dolar 7 liradan 9.5 liraya çıkmış. Üçte biri aşan bir artış. Bunun maliyeti henüz ödenmedi, bekleyin!

Ya 2018’de olanlar

Dönelim üç yıl önceye, 2018'e; rahip krizi yaşadığımız döneme...

ABD bastırıyor, biz “Vermeyiz” diye ayak diriyoruz. İlişkiler gerildikçe geriliyor. Dolar o dönem için rekor üstüne rekor kırıyor. Sonunda bizim direncimiz de kırılıyor. Ama bütün bu olan biten sonunda yüklü bir fatura çıkarıyor.

Merkez Bankası eylül ayında faizi yüzde 17.75’ten bir hamlede tam yüzde 24’e çıkarıyor.

Bir adım daha geri gidelim... Kasım 2016’da yüzde 8 olarak belirlenen faiz 1 Haziran 2018’e kadar, neredeyse iki yıl bu düzeyde tutuluyor. Faiz 1 Haziran’da ikiye katlanıyor, yüzde 16.50'lik bir oran belirleniyor ama bu da yeterli olmuyor. Bir hafta sonra 8 Haziran’da bu kez yüzde 17.75’e çıkılıyor. Bu da yetmiyor ama Merkez Bankası faizde yeni bir artırım yapmıyor ya da yapamıyor. Üç ay bu faizle idare edilmeye çalışılıyor ve eylül ayının ortasında faizi yüzde 24’e çıkarmak kaçınılmaz oluyor.

Faizi eylülde değil haziranda ya da temmuzda yüzde 24 yapsaydık ne o kur şokuna maruz kalacaktık, ne de belki de yüzde 24'lük oranı on ay boyunca uygulamamız gerekecekti.

Bu faturanın altında da siyasi otorite ve o dönemin Merkez Bankası yönetiminin imzası var! Gerçi o dönemin başkanı daha sonra faiz indirimine yanaşmadığı gerekçesiyle “Laf dinlemiyor” diye görevden alındı. Demek ki iyi kötü bir direnç söz konusuymuş.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar