Kur, enflasyon, faiz sarmalı…

Nevzat SAYGILIOĞLU
Nevzat SAYGILIOĞLU EKO ANKARA

Ülkenin gündemi çok yoğun değişken olduğu için bazen artık ekonomi ile ilgili yazmanın gerekli olup olmadığı sorusu akla geliyor. Ekonomi ile ilgili kararları, uygulamaları gördükçe çok şeyin garip ve hatta anlamsız olduğu görülüyor; ama çaresiz bir bakış hakim oluyor.

Önceki gün yılın ilk ayının enflasyon rakamları açıklanınca yine ekonomiye ilişkin bir değerlendirme yapma ihtiyacı ortaya çıktı.

Dilerseniz enflasyon ve kur, faiz ilişkisine girmeden önce bir tespiti yapalım. Rakamlara girmeden konunun işleyiş ruhunu anlamaya çalışalım.

Son zamanlarda yeni kavramların girdiğini görüyoruz. Bu kavramların artık en yetkili ağızlar tarafından da kullanıldığına ve raporlara girdiğine şahit oluyoruz.

Örneğin ekonomide “önden bindirmeli”, “geri beslemeli” gibi kavramları gösterebiliriz. Sanki otomotiv dünyasındaki “önden çekişli” ya da “arkadan çekişli” motor kavramını kullanıyoruz. Ya da deprem terminolojisindeki “artçı”, “öncü” kavramlarına gönderme yapıyoruz.

Adını ne koyarsanız koyun; ekonominin acımasız kanunları çalışır. Ekonominin kanunlarının bir özelliği; etik, ahlak, kanun, anayasa, din gibi değerlerle her zaman örtüşmediği bilinir. Çünkü; çok basit ve yalın bir anlatımla ekonomide “arz ve talep kanunu” çalışır. Yani tarafların arz ve talebinin kesiştiği yerde fiyat oluşur ve bu noktada kimse araya giremez. Ekonomi kanunlarının acımasızlığı veya gerçekliği de buradan gelir, ekonomi “mış” gibi yapmaya gelmez. Sonunda gerçeklerle yüzleşmek kaçınılmazdır.

Örneğin; Merkez Bankasının politika faizini önceden ve çok hızlı düşürmesi, sonunda mutlaka sıkıntı olarak karşımıza çıkar. Kamu bankaları marifetiyle veya manipülasyonu ile piyasa faizlerini indirmiş gibi zannedersiniz, fakat bir süre sonra bankalarda Türk Lirası mevduat bulamazsınız. Zira düşük faizlere itibar etmeyen mevduat sahibi, ya döviz mevduatına veya altına ya da yastık altına kayar.

Aynı şekilde döviz kurlarını serbest piyasa ekonomisinin mekanizmaları dışında baskıda tutmanın yollarını ararsan, bir gün onu da tutamadığını görürsün ve ciddi bir püskürme olarak ortaya çıkar.

Şimdi bu gerçeğin ışığında şöyle bir değerlendirme yapalım.

Piyasada enflasyonu düşürmek için öncelikle kura baskı yapma yolu üzerinde duruluyor. Zira kurlar oynadıkça veya yükseldikçe döviz fiyatlarına bağlı mal ve hizmetlerin fiyatı da ona göre artmaya başlar. Mal ve hizmet fiyatlarının artması önce üretici fiyatlarına ve daha sonra da biraz gecikmeli olarak tüketici fiyatlarına yansır.

Enflasyon belası hortlayınca önünü almak zorlaşır. Ekonomide spekülatif işlemler öne çıkar, üretimden kaçılır, işsizlik yükselir, gelir dağılımı bozulur. Dolayısıyla ekonomi bu işleyişten çok ciddi şekilde yara alır.

Kurları baskıda tutmaya çalışmanın bir sınırı var. Zira bu ülkenin çok ciddi bir döviz ihtiyacı var. Bir yandan yatırım ve üretim malı ithalatı için dövize ihtiyaç var; bir yandan da kamu ve özel dış borç ödemeleri için dövize ihtiyaç var. Yani döviz talebinin düşmediği ve artmaya devam ettiği bir yapıda döviz arzını artırmadan fiyatlarını baskıda tutmak sonuç vermez.

Öte yandan faiz gerçeği de bir başka konu. Faizleri düşürmek, olumlu yatırım iklimi oluşturmak için şarttır. Fakat bu da piyasa mekanizmalarıyla olur. Enflasyonun faizden yüksek olduğu yerde insanlar bankaya para yatırmaz; daha doğrusu insanlar veya şirketler Türk Lirası’nda kalmaz. Türk lirasından dövize kayış da döviz fiyatlarını baskılar ya da Türk Lirası mevduat azalır. Türk Lirası mevduatın azalması da bankaların kredi kaynağını olumsuz etkiler. Dolayısıyla özel sektörün yatırımlarına kaynak kalmaz; ya da hane halkının tüketim harcamalarını fonlama imkanı olmaz.

Sözün özü: Ekonomideki kaynakların kullanımını ekonomi dışı kurallara bırakarak yönetmeye kalkışmak, bir başka ifadeyle ekonomiyi sürekli müdahalelere muhatap etmek kesinlikle kalıcı ve sağlıklı sonuçlar vermez. Ekonominin acı ve soğuk gerçekleri, artçı veya sonradan ortaya çıkan sarsıntılarla şamar gibi çarpar.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar