Küfenin hamalı kim?
Aydın Öncel
EKONOMİST
Ekonomik sistemler, politik ve ideolojik yaklaşımlara göre şekilleniyor. Dolayısıyla ideolojilerle ekonomiyi birbirinden ayırmaya çalışmak birçok zaman mümkün olmuyor. Bu nedenle, makroekonomik politikalarda, devletin iktisadi rolü hala daha çözüme kavuşturulamamış konu başlıkları arasında yer alıyor. Türkiye, politik ve ideolojik tercihlerde yaşadığı sorunlar nedeniyle tarihi boyunca hiçbir ekonomi modelini kuralına uygun hayata geçiremedi. Özellikle, çok partili, parlamenter sisteme geçişle birlikte kuruluşun temel ilkelerinden biri olan “devletçi” politikalardan hızla uzaklaşılması, konuyla ilgili verilebilecek en iyi örnekler arasında. Liberalleşen ekonomi, iktidarların çıkarlarına hizmet edenlerin oyun alanı haline getirilerek, kısa zaman aralıklarıyla birçok krize neden oldu. Tüm bu sarsıntılar sonucunda dünyadaki sanayi ve teknoloji devrimi ıskalandı. Türkiye ekonomisi, gelişmiş ülkelerin vazgeçilmez büyük ve potansiyel pazarına dönüştürüldü.
Benzer konular
İşten çıkarmalar, işsizlik, şirket ve hane halkı borçlarındaki artış, krediye erişimin zorlaştırılması, kredilerin durdurulması-dondurulması, geri çağrılması, yatırımların durması dolayısıyla üretimin azalması, yüksek enflasyona karşın ücretlerin yerinde sayması, borsa vb. finansal enstrümanlardaki yüksek getiriler, konut ve kira fiyatlarındaki anormal artışlar… Tüm bunlar son yıllarda kulağımıza tanıdık gelen konu başlıkları. Gelgelelim, bu başlıkların çok kötü anlamları ve geçmişi de var. Bunlar, 2008 küresel krizinin tetikleyici unsuları aynı zamanda...
Farkındalığın artmasına sevinelim mi, üzülelim mi bilinmez ama gelmekte olanın ayak sesleri toplumun tüm kesimleri tarafından hissedilir ve duyulur oldu, artık!
Bir spor takımının teknik direktörü bile başarıyı takım oyuncularına atfedip, başarısızlığı üstlenirken, başarısızlıklarını başka ülkelerdeki rakamlarla kıyaslayarak, sorumluluktan sıyrılma becerisini gösteren yöneticileri görünce insan ister istemez hayrete düşüyor. Öyle ya, yurtdışında enflasyon yüzde 6-7 iken ve sizde 60-70’lerde seyrederken, “onlarda da enflasyon var” denilebiliyorsa, o halde bizdeki asgari ücretle alınabilen ekmek, et, süt, meyve vb. temel ihtiyaç maddeleriyle onlardakilerin de kıyaslanması gerekiyor.
İşte böyle bir asgari ücret alım gücü mukayesesi yaptığım sosyal medya paylaşımına, değerli iş insanı bir kadın arkadaşımın bana olan tepkisi geldi hemen aklıma... Tepkisini gülücük emojisiyle yumuşatma nezaketinde bulunan hanımefendi “Patronlara da bu kadar yüklenilmez” diyerek başlattığı sözlerini “Ah Aydın! İş konusunda çok mutsuzum, çok... Küçüle küçüle mahvolduk, böyle giderse kapatmak zorunda kalacağım… Yüzlerce insan işsiz kalacak… Sadece kazandığımıza kalsaydık çoktan kapatmıştık tezgâhı, neyse ki geçmiş birikimlerimiz, emeğimiz var... Ama yılların emeğine yazık olacak” serzenişiyle tamamladı.
İş insanlarının bireysel yakınmaları bir tarafa TÜSİAD, son yıllarda sesini biraz daha yükselterek geç de olsa uyarılarda bulunmaya başlamıştı zaten. Artık işveren de çalışan gibi mutsuz ve tepkili anlaşılan… Tarlada çiftçi dertli, emekli çaresiz, gençler umutsuz... Okullarda sıralar, marketlerde sepetler, semt pazarlarında sokaklar, tezgâhlar boş!
Yük ağır!
Bu gelişmeler, asgari ücret artışıyla birlikte “devletin sırtındaki küfe” tartışmasını da gündeme taşıdı. Küfenin yüklü olduğu artık herkes tarafından bilinmekte ve seslendirilmekte. Geldiğimiz noktada devlet, çözümün bir parçası olmaktan öte, sorunun kendisi durumuna düşmüş gibi görünüyor. O kadar ki, emekliye yapılan ücret artışından duyulan rahatsızlık nedeniyle hemen ertesi gün ilave artış yapmak zorunda kalınıyor. Kaldı ki, seçim öncesi bir iyileştirme daha yapılması bekleniyor...
Çalışan, aldığı asgari ücretle bırakın temel ihtiyaçlarını karşılamayı, ailesini çay ve simit hesabıyla bile geçindiremiyor. İşveren, çalıştırabilecek nitelikli işgücü bulamamaktan şikâyetçi olmasına rağmen maaş ve vergi yükünden dolayı personel çıkarmak zorunda kalıyor, küçülüyor. Küresel açlık ve kıtlıktan sıkça söz ettiğimiz son yıllarda çiftçi ürettiğini satmakta zorlanıyor, üretim maliyetlerinin yüksekliğinden dolayı para kazanamıyor. Eğitim almak isteyen çocuklar okul ücretlerindeki anormal artışlardan dolayı okula gidemiyor, gidenler beslenme çantalarını dolduramıyor. Herkesin mutsuz, herkesin umutsuz ve herkesin yükü üstünde hissettiği bu durumda, bir sorunun cevabı merak ediliyor.
Gerçekten yük kime ait?