Kriz sürecinde küçük adımların büyük etkileri
Dunya.com’da üç yazıyla ‘krizlerde iş yeri yönetimlerinin’ ne yapması gerektiğine ilişkin bir “çerçeve” çizmeye çalıştım. Bu yazıda ne anlatmak istediğimizi daha iyi değerlendirmek için önceki yazılara göz gezdirmek yararlı olur.
Burada yazmak istediklerimin merkez düşüncesi şöyle: “Bilim ve teknolojik koşullar sosyal, mekansal, zamansal, deneysel ve psikolojikmesafeleri değiştiriyordu; krizin etkileriyle değişmeler hızlandı. Değişmelerin hızlanması olumlu ve olumsuz adımları da artırır. Kiriz sürecinde olumlu ya da olumsuz küçük adımlar kendi boyutlarını aşan etkiler yapar.”
Krizin üretmesi gereken “olumlu adımların” bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
- Krizler “bireysel akılla” aşılamayacağını “ortak akılla” aşılacağını acı deneylerle kanıtlar.
- Kitle iletişiminin yaygınlığı ve yoğunluğunun yarattığı “zihinsel erişebilirlik” bize ilke, kural ve yasalara uymamanın ne denli önemli olduğunu kavratır.
- “Kendimize fren koymasını” bilmenin büyük erdem olduğunu anlarız.
- Çevremizdeki insanların özellikle “toplumsal değerlere” uyum konusundaki özenlerini ya da özensizliklerini açığa çıkarır.
- Toplumu yöneten en üst üst düzeyden, kendi işini yapan sıradan insana kadar hepimizin “iç tutarlılık ve güven” yaratma özenini anlamımıza yardımcı olur.
- Kriz bireysel ve kurumsal anlamda reflekslerimizin birikimiyle “deneyim kazanmamızı” sağlar.
- Krizler “her şeyi devletten beklemenin” çıkar yol olmadığını, “bireysel ve toplumsal katkının” daha da önemli olduğunu öğretir.
- Bankaların bazıları kriz koşullarında “borç yapılandırma” programlarını ustalıkla uygulayarak krizin derinleşmesini önlemeye katkı yapar.
- Siyasi irade, bürokrasi ve STK yönetimlerinin “ortak çözümler üretmesi” güven-odaklı direnci artırır.
Krizlerin ürettiği “olumsuz adımların” bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
- Borç ödemeden kaçınma: Geçmiş dönemde küçüklü büyüklü kriz koşullarında, ellerinde imkânları olduğu halde bazı insanların “borçlarını ödemekten” kaçınarak krizi derinleşmesine katkı yaptıklarını gözledik.
- Aşırı stok yapma: Kriz koşullarında belirsizlikleri abartarak “aşırı stok” - Hammadde, yarı mamul ya da ticarette bitmiş ürün- yaparak piyasanın bozulmasına katkı yapıldığına tanıklık ettik.
- Karaborsaya yönelme: Akışlardaki aksama nedeniyle piyasalarda “arz eksikliğini” aşarı fiyatlar ve yüksek kâr için kullananların olduğunu gördük.
- Hizmet alanında açgözlülük: Geçmiş krizlerde ev eşyalarının ya da su şebekelerinin bozulması durumunda tamir ve bakım hizmeti sunanların olağanüstü koşullarda yüksek ücretlere yönelişleri tetiklediğini saptadık.
- Her şeyi devletten bekleme: Kriz koşullarında, normal koşullarda yaygın olan “kâr edersem benim, zarar edersem devlet ödesin” algısını yaygın kazandığını, pastayı büyütme yerine pastadan pay kapma eğiliminin güçlendiğini de izleme fırsatlarımız oldu.
- Bazı bankaların strateji yoksunluğu: Kriz koşullarında bazı bankalar stratejiden yoksun aceleci davranarak “kredilerini geri çağırarak” krizin derinleşmesine katkı yaptı.
Krizi hem dünya genelindeki “büyük veri” hem de sahadaki “küçük veri” bağlamında analiz etmeliyiz. Burada yazdıklarımızın eksiklerini tamamlayan, yanlışlarını düzelten tartışmalar yaparak ortak aklımızın gücünü ortaya koymalıyız.