Kriz çağında ticarette yeni denge arayışları sürecek

Neslihan GÖKDEMİR AĞAR
Neslihan GÖKDEMİR AĞAR Enerjide İnovasyon

"Üst üste gelen krizlerin ardından alabileceğimiz ders şu; düşünülemeyeni düşünün! Ekonominin durdurulması düşünülemezdi. Avrupa'da bir savaş ortaya çıkana kadar... Kaç kere daha düşünülemeyecek durumlar meydana gelecek?"

Kristalina Georgieva IMF Başkanı

Önce pandemi sonra Ukrayna’daki savaş ekonomik beklentileri hayli kötüleştirdi. IMF kaynaklarına göre, küresel büyümenin 2021'de yüzde 6,1’den, 2022 ve 2023'te tahminen yüzde 3,6'ya inmesi bekleniyor. 2022 ve 2023 için bu durum öngörülenden daha düşük bir seyir izlemeye devam edecek. 2023'ün ötesinde, küresel büyümenin orta vadede yaklaşık yüzde 3,3'e düşmesi tahminler arasında. Savaş kaynaklı emtia fiyatlarındaki artışlar ve genişleyen fiyat baskıları, 2022 enflasyon tahminlerinin gelişmiş ekonomilerde yüzde 5,7, yükselen piyasalar ve gelişmekte olan ekonomilerde yüzde 8,7'ye ulaşmasına neden oldu.

Savaşa ek olarak, Çin kaynaklı kilitlenmeler, küresel tedarik zincirlerinde yeni darboğaz alanları yarattı. Daha yüksek, daha geniş ve daha kalıcı fiyat baskıları birçok ülkede para politikalarının sıkılaştırılması sonucunu doğurdu. Ekonomik beklentilere yönelik genel riskler keskin bir şekilde arttıkça, politika takasları her zamankinden daha zorlayıcı hale geldi. Ukrayna’daki savaş, küresel toparlanmayı ciddi şekilde gerileterek, ekonomik görünümü karamsarlaştırdı. Ekonomiler, büyümede yavaşlama ve enflasyonda büyük artışlarla karşı karşıya kaldılar. Öyle ki, Amerika Birleşik Devletleri ve bazı Avrupa ülkelerinde enflasyon, 40 yılı aşkın süredir ilk defa en yüksek seviyelere ulaştı.

Merkez üssünde piyasalar, ticaret ve finansal bağlantılar olan bir deprem…

Böylesi bir ortam, 2022'de Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH)’da daralmaya dönük beklentileri de ön plana çıkardı. Ukrayna'daki çöküş, savaşın doğrudan bir sonucu oldu; ülke altyapısının yıkımı ve halkının göçü ile sonuçlandı. Rusya ekonomisi en zorlu sınavlarını verirken, ticari bağları koparan yaptırımlar, yurtiçi finansal aracılık sistemlerini kilitledi, güveni altüst etti. Savaşın ekonomik etkileri sismik dalgalar gibi yayılmaya devam ediyor. Merkez üssünde piyasalar, ticaret ve finansal bağlantılar olan bu depremin etkileri sanıldığından daha geniş ve uzun olacak. Çünkü Rusya önemli bir petrol, gaz ve metal tedarikçisi… Ukrayna kaynaklı, buğday ve mısır arzında yaşanan düşmeler fiyatları keskin bir şekilde yükseltti. Bu durumdan da en çok Avrupa, Kafkaslar ve Orta Asya, Orta Doğu ve Kuzey Afrika ve Sahraaltı Afrika etkilendi. Gıda ve akaryakıt zamları, Amerika ve Asya’da da düşük gelirli hanelerde yıkım etkisi yarattı.

2022’de dünya ekonomisi yeni belirsizlik alanları ile karşı karşıya…

Bu ülkelerde savaş, küresel ekonomiyi vururken, enerji ve tarım sektörlerinin ötesinde, arz şokları ile pandemi süresince yaşanılandan daha ağır etkiler ortaya çıkardı. Entegre edilmiş küresel tedarik zincirleri aracılığıyla, bu ülkelerde üretim kesintileri yaşandı. Doğu Avrupa'daki bazı ülkeler ve Orta Asya'nın Rusya ile büyük ve doğrudan ticaret ve havale bağlantıları bulunan işler hepten çetrefil hale geldi. Ukrayna halkı özellikle komşu ülkelere, Polonya başta olmak üzere, Romanya, Moldova ve Macaristan’a 4 milyondan fazla göç verdi, bölgedeki ekonomik tansiyon arttı. Savaş öncesinde enflasyonun birçok ülkede zaten artış gösterdiğini de hatırlatalım.

Yükselen emtia fiyatları nedeniyle ekonomilerde pandemi kaynaklı arz-talep dengesizlikleri zaten biliniyordu. Savaşla ilgili tedarik sıkıntıları bu baskıları hızla arttırdı; özellikle enerji, metaller ve gıda fiyatlarındaki tırmanışlar yüksek bir seyir izledi. Darboğazların sonunda hafiflemesi beklense de üretimin daha yüksek fiyatlara tepki vermesi nedeniyle bazı sektörlerde 2023'e kadar sürmesi beklenen bir arz kıtlığı da ekonomi gündeminde. Anlaşılan enflasyon daha uzun süre bizimle ve üstelik ne gelişmiş ne de gelişmekte olan ekonomi ayrımı yapmaksızın...

Yeni jeopolitik bloklar gündemde

Dünya ekonomisinin kalıcı olarak parçalanması farklı teknoloji standartlarına sahip jeopolitik bloklar, sınır ötesi ödeme sistemleri ve rezerv para birimleri gündemimizde var olmaya devam edecek. Böyle bir tektonik kaymanın, yüksek düzeyde uyum gerektireceği de aşikâr… Tedarik zincirlerinde artan maliyetler ve uzun vadeli verimlilik kayıpları, üretim ağlarını yeniden yapılandırmaya zorluyor. Bu durum, kurallara dayalı çerçeve için büyük bir zorluğu temsil ederken, uluslararası ekonomik kuruluşları yönetenler arası ilişkiler, krizlerin benzeri görülmemiş doğası gereği yeni belirsizlik alanları ile karşı karşıya bulunduklarını itiraf ediyorlar.

Küresel ekonomik direnç arttırılmalı; uyumlu ve işbirliğine açık politikalar üretilmeli

Ekonomileri yeni arz kesintileriyle baş başa bırakmamak için küresel ekonominin direncinin arttırılması şart. Uluslararası üst düzey karar vericiler, bu çerçevede dijital dönüşüm için gerekli işgücü piyasalarında dönüşümün kolaylaştırılmasının önemini sıklıkla vurguluyorlar. Ayrıca karbon fiyatlandırmasına kapsamlı bir yaklaşım, yenilenebilir enerjiye yatırım ile yeşil ekonomiye geçişte olası etkilenmeler için tazminatın gerekliliği önemi vurgulanan konular arasında.
Mali alandaki erozyon iklime yatırımı da zorlaştırırken, ekonomileri emtiaya karşı daha savunmasız hale getirdi. Pandemi kaynaklı küresel krizden kalıcı iyileşme değil; savaşla birlikte ekonomik çöküş göründü… Bu etkilerin sınırlandırılmasını istiyorsak, ancak küresel ölçekte geniş işbirlikleri ve hırslı, öngörülü politikalarla zorlukların uzun listesini geride bırakabiliriz. IMF

Ekonomi Danışmanı ve Araştırma Direktörü Pierre-Olivier Gourinchas’ın dikkat çektiği gibi, bu zorlukların uzun listesi ile orantılı ve uyumlu politika ve eylemlere ihtiyaç var! Gelmekte olanın daha kötüsünü önlemek için… Ulusal ve çok taraflı düzeylerde gerçekleşecek işbirlikleri ile ekonomik beklentilerin uzun vadede iyileşmesine ancak bu yolla tanıklık edebiliriz.
Giderek ağırlaşan yukarıdaki ekonomik tablodan da anlaşılacağı üzere; insani krize yanıt vermek, daha fazla ekonomik parçalanmayı önlemek, küresel likiditeyi sürdürmek, borç sıkıntısını yönetmek, iklim değişikliğiyle mücadele etmek ve pandemiyi sona erdirmek on yıllardır söyleyegeldiğimiz gibi (ilk söyleyen ve uygulayanlardan biri de olarak) ancak çok taraflı diyaloglarla mümkün olabilecek… Aslında bütün bu süreçler, dünya ülkelerinin sanıldığından daha fazla birbirine bağımlı olduğunu da kanıtladı bizlere…

İnovasyon ve ticaret iç içe…

Görüldüğü üzere, pandemi özellikle Doğu Avrupa ve Orta Asya'daki ekonomiler için yeni zorluk ve belirsizlik alanları yarattı. Güçlü politika ve mali destek, firmaların inovasyonda ve küresel tedarikçiler olma yolunda uzun soluklu adımlar atmasıyla, işletmelerin ayakta kalmasını sağladı.
Bu düşünceyle, Avrupa Yatırım Bankası (EIB) ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası'nın (EBRD) ile Uluslararası Para Fonu (IMF)’nin ortak yayını ‘Doğu Avrupa'dan Orta Asya'ya uyum, yenilikçilik, finansman ve iklim eyleminin ötesinde’ isimli bir raporunu da inceledim. Pandeminin ticari etkisi, ticaret ve inovasyonu, yeşil ekonomiyi ve bu bölgedeki finansal boşlukları kapsamlı olarak değerlendiren rapor analizi, 28.000'den fazla kayıtlı firmayı içeriyor.

Raporda dikkatimi çeken önemli hususları, ipuçları için paylaşıyorum:

- Küresel ısınma günümüzün en büyük zorluklarından biri olmaya devam ediyor. Zaman ve bölge hala düşük karbonlu bir ekonomiye geçiş açısından geride. Küresel ısınma, yükselen deniz seviyeleri uzun vadeli sık görülecek değişiklikler arasında. 1990'lardan bu yana, karbon emisyonları önemli ölçüde azaldı. Ancak kömür ve petrolden nükleer enerjiye ve yenilenebilir enerjiye geçişe rağmen, söz konusu bölgede, örneğin elektriğinin dörtte üçünü üretmek için hâlâ fosil yakıtlara güvenildiği kayda geçiyor. Ülkeler cömert fosil yakıt sübvansiyonları sağlamaya devam ederken, dekarbonizasyon süreci de yavaşlıyor.

- Bölgedeki firmaların genellikle yeniliğe, karşılaştırmalı ekonomilerdeki firmalardan daha fazla yatırım yaptıkları gözleniyor. İnovasyon süreci, başka yerlerde geliştirilen yeni teknolojilerin uyarlanması şeklinde yönetilebiliyor olsa da, yenilikçi firmalar ihracat yaptıklarında daha üretken olma ve hızlı büyüme eğilimine giriyorlar ve inovasyona da yatırım yapabiliyorlar. İnovasyon ve ticaret birbiriyle iç içe ve her ikisi de firmaların rekabet gücünü artıran unsurlar arasında gösteriliyor. Özellikle gelişmiş ekonomilerle, örneğin Avrupa Birliği ticaret entegrasyonu, bilgi ve know-how'a erişim, yabancı lisanslı teknoloji ve modern yönetim uygulamalarının tümü, daha yüksek yenilik oranlarına katkıda bulunuyor. Yenilikçi ve uluslararası pazarlara bağlı olan firmalar zor koşullara daha iyi uyum sağlama karakteri sergiliyorlar.

- Yeşil ekonomi ve iyi çevreci yaklaşımların benimsenmesi yoluyla çevresel performanslarda da iyileşme gözleniyor. Bunlar; net, ölçülebilir ve gerçekçi çevresel yönetim teşvikleri ile bu hedeflere ulaşmak için gereken uzmanlıkları da beraberinde hedefliyor.

Türkiye’nin temel hedefi sürdürülebilir ihracat olmalı

Pandemi ve Ukrayna’daki savaş sonrası ortaya çıkan yeni küresel merkezin geçiş yolu üzerinde bulunan Türkiye, kurulacak yeni jeopolitik, jeoekonomik ve jeostratejik düzende çok güçlü etkiler yaratarak liderlik edebilir. Politika yapıcıların alacağı stratejik kararlar ve öngörülü politikalar yaratıcı güçlü ekonomik hamleler geleceğimizi güçlendirebilir. Şüphesiz yenidünya düzeninde ülkelerin konumunu belirleyici en önemli güç, geleceğin sektörleri olarak ifade edilen ve önemi hızla yükselen başta teknoloji olmak üzere; gıda, tarım, enerji, iletişim, bilişim, yapay zekâ, dijital/e-ticaret/ihracat, finans, savunma, otomotiv, güvenlik, sağlık, ilaç, kimya, lojistiktir. Bu alanlara yönelmek, yatırım, üretim ve her şeyden önemlisi küresel dünya pazarlarına ihracat yapmak, yeni düzene yön verecek örgüt ve yapılanmalarda da ülkemizi söz sahibi yapacaktır.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye'nin en çetrefil konularından biri olan enerji ithalatı için ödediği tutar, bahar aylarında 2021’in aynı dönemine göre yüzde 154,7 artarak, 8 milyar 410 milyon 156 bin dolara yükseldi ve cari açığa zirve yaptırdı. Ulusça, iş ve ortak akıl sahibi insanlar olarak, dünyada yaşanan bu gelişmeler doğrultusunda hızla hareket etmeliyiz. Hızla kurumsallaşarak geleceğin sektörlerine yönelmeli, ithalatı en aza indirmeli, teknolojik ve bilimsel alt yapılar oluşturmalı, değerli yeraltı kaynaklarını ülkede işleyerek katma değeri yüksek ürünlere dönüştürmeliyiz. Tüm stratejik sektörlerde inovasyon ve Ar-Ge yatırımlarına yönelmeli, tasarım, patent/faydalı model ve markalar ortaya koymalıyız. Kalite ve fiyatta dünya ile rekabet etme gücü yüksek, ülkemiz topraklarını hızla ve rasyonel biçimde değerlendiren, istihdam yaratan modern tarımın alt yapısını inşa etmeliyiz. Bütün bunları gerçekleştirebilmek için de sürdürülebilir ihracatı temel hedef edinerek küresel dünya pazarlarına mal satabilmeliyiz.

Bu çerçevede, İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından açıklanan Türkiye İhracat İklimi Endeksi’ne de bir bakalım isterim. Endeks, Mayıs ayında 53.2'ye gerilerken, Türk imalat ihracatçılarının talep ikliminde iyileşme eğilimi yavaşlasa da sıkıntıların aralıksız 16 aydır sürdüğünü gösteriyor. Endekste, eşik değer olan 50'nin üzerinde ölçülen tüm değerlerin ihracat ikliminde iyileşmeye, 50'nin altındaki değerlerin de bozulmaya işaret ettiğini de hatırlatalım…

PMI verileri de endişelendiriyor…

Şirketlerin satın alma yöneticilerinin, mal ve hizmet satın alma eğilimlerini inceleyen en son PMI (Purchasing Managers' Index) verileri de düşündürücü. Türk imalat sektörünün bazı önemli ihracat pazarlarında büyümenin yavaşladığına ilişkin sinyaller içermesi kaygılandırıcı. Yüksek fiyat baskılarının talebi sınırlayıcı rolü göz önüne alındığında, firmaların önümüzdeki aylarda siparişleri güvence altına alabilmek için güçlü bir şekilde rekabet edebilmenin yeni yollarını arayacakları kesin.

Ülkemiz ve girişimcilerimiz kalkınmanın temel dinamiğini oluşturan dış ticarete/ihracata önem vermeli, bir an önce planlı-programlı, radikal adımlar atarak yeni bir yol haritası çıkarmalı, kurulmakta olan yenidünya ve değerleri ile beklentilerini senkronize edebilmelidir.
IMF Başkanı Kristalina Georgieva’nın da belirttiği gibi, üst üste gelen krizlerin ardından alabileceğimiz ders şu: Düşünülemeyeni düşünün! Ekonominin durdurulması düşünülemezdi. Avrupa'da bir savaş ortaya çıkana kadar... Daha kaç kere düşünülemeyecek durumlar meydana gelecek?

Köşe yazısı, 6 Temmuz 2022 tarihinde piyasada okurlarıyla buluşan, DÜNYA GAZETESİ yayını İHRACAT 2022 Kataloğu için kaleme alınmıştır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar