Kristal küre
Tam bir asırdır, aslında hep birbirine benzeyen otomobilleri, hemen hemen aynı şekilde kullanıyoruz.
Fakat, dünya hızla değişirken, otomobiller de baştan aşağı değişmek üzere.
Üstelik, fazla değil 10 yıl içinde, bildiğimiz motorları ve sürüş şekilleri değişmekle kalmayacak, aynı zamanda artık onları yönlendirenler biz olmayacağız.
İsterseniz sihirli küreye bakalım ve basitçe kehanetlerde bulunalım.
Şu anda bile temel otonom özelliklerinden faydalanmaya başladığımız otomobiller, 2030'a kadar sürücüye destek olmaktan, sürüşün tam kontrolünü ele geçirmeye doğru gelişecek.
Hem otomobillerin hem de yaşantımızın içindeki elektrifikasyon ve artan bağlanabilirlik ile birlikte gelişen otonom sistemler, otomobil endüstrisini hızla sarıyor. Böylece araçların görünümünden, zamanımızı içlerinde nasıl geçirdiğimize kadar her şey etkilenmeye başlıyor. Artık, eskisi gibi “bir otomobil şöyle yol tutuyor, böyle hızlanıyor”u değil, bizi A’dan B'ye nasıl götürdüklerini konuşmaya başlayacağız.
Bugünün otomobilleri ile 2030'un elektromobilleri arasında asırlık markaların yanında onlar kadar güçlü “yeni doğmuş” markaları fark edeceğiz.
Tasarımda ise, gövdesi istenildiği zaman değiştirilebilecek Mercedes-Benz Urbanetic modüler konseptindeki gibi muhtemelen çok farklı görünecekler. Dışarıdan bakıldığında, içten yanmalı motorlarımızı soğutan büyük hava girişlerine ve ön ızgaralara artık ihtiyaç duyulmayacağı için bildiğimiz otomobilin yüzü ve ön yapısı değişecek. Burunlu yapıları kalmayacak. Yan aynalar bile kamera ve sensörlerle değiştirilecek. Camlar, robotik sürüşe odaklanması gerekmeyeceğinden dolayı yolcuların manzara keyfi için daha büyük veya mahremiyet için belki yok olacak.
Otomobillerin iç mekanları da Volvo 360c konseptindeki gibi çok işlevli salona, ofise ve hatta yatak odasına, keyfinize göre değiştirilebilecek. Bir düğmeye dokunarak renk, ışık, gizlilik ve yerleşim düzeninin özelleştirilmesine izin verilecek.
Güneş siperliklerinin yerini bir düğmeye dokunarak kabine giren gün ışığı miktarını kontrol etmemize olanak tanıyan akıllı camlar almaya başladı.
Hatta bazı prototiplerde kapı ve pencereler, eğlence sisteminin ekstra ekranları olarak kullanılmaya başlandı.
Ön cam veya diğer uygun alanlar, görüntüleme yerleri olarak bugün bile kullanılıyor. Bilgisayar tarafından oluşturulan görsellerle otomobilin anlık hareketlerini gösteren ve sürücünün direksiyonu bırakmasını kolaylaştıran artırılmış gerçeklik sistemleri de devreye giriyor.
Sürücüler, bugün bile otomobille konuşarak veya el hareketleriyle komut verebiliyor, iletişim kurabiliyorlar. Hatta bazı Ar-Ge laboratuarlarında, engelli protezlerinde başarıyla denenen, beyin aktivitesi modellemeleriyle otomobili kontrol etme veya yolcuları eğlendirme komutlarıyla ilişkilendirilmiş beyin-bilgisayar arayüzlerinin bazı erken sürümlerini bile görmeye başladık.
Hızla yaygınlaşan “nesnelerin interneti” sayesinde, buna entegre otomobillerin bizi hareket ettirme ve dış dünyayla haberleşme kabiliyeti de gelişiyor. Yol işaretlerini, kamera ağlarını, yayaları ve diğer araçları tanımak ve bunlarla iletişim kurmak için tasarlanmış sensörler, otomobillerin hareketlerini senkronize etmeye, yakıt tüketimini en aza indirmeye ve trafik akışını iyileştirmeye de olanak tanıyacak. Örneğin, Goodyear ve Pirelli çalışmalarındaki gibi bozulan yol koşullarını resmi kurumlara bildiren lastik sensörleri ile, yol altyapısının korunmasına da yardımcı olunacak.
Termal sensör teknolojisindeki iyileştirmeler, otomobillerin araba farlarının aydınlatma aralığının çok ötesini görmesini sağlayacak.
Yine de direksiyona geçmek isterseniz; otomobilinizdeki teknolojiler, hem araç içindekileri hem de dışardakileri olası çarpışmalar konusunda uyaracak ve kazalardan kaçınmaya çalışacak.
Elbette otonom araçlar, yeni standartlar yasalaştırıldıktan sonra bile, önce “emekleyerek” sonra “düşe kalka” bir anda “koşmaya” başlamayacak. Fakat, kısa sürede hatalar düzeltilecek ve yol kazalarının sayısı önemli ölçüde azaltılacak.
Özellikle büyük şehirlerde araç sahipliği bitecek ve araç paylaşım modelini bir sonraki seviyeye taşıyacak olan “isteğe bağlı” araç aboneliği kullanımına geçilecek.
2030’a kadar pek çok ülke ve şehir, benzinli ve dizel otomobillerin satışını ve şehir merkezlerine girişini yasaklıyor.
Eski nesil araçlar hala yollarda olacağı için yakıt istasyonlarının şimdilik ortadan kalkması pek olası değil. Ancak, otomobil üreticileri şimdiden geleceğin yakıtlarını araştırıyorlar.
Günümüzün popülaritesi, hibrit otomobiller de gelecekteki araç yasaklarına dahil edilebilirler. Tam elektrikli araçlar, şu anda küresel pazarın yalnızca yüzde ikisi… Ancak fiyatları bir kaç yıl içinde benzinli araçların altına düştükçe, pazar payları kesinlikle büyüyecek.
Elbette, tam elektriklilerin kaderi de, henüz sınırlı menzil ve şarj sürelerinin ne ölçüde iyileştirilebileceğine ve hükümetlerin şu anda yetersiz elektrik şarj ağlarına ne kadar yatırım yapacaklarına bağlı!
Üretim ve depolama zorlukları olan hidrojenli araçların potansiyeli çok sınırlı.
O sebeple tam elektrikli araçların 2030 yılına kadar geçerli bir seçim olacağı kuşkusuz. Ancak, hiç öngörülmemiş çığır açacak bir teknolojik gelişme olursa, araç yakıtının geleceği de kolayca değiştirebilir.
2030 yılı çok uzakta değil. On yıl, teknolojinin değişmesi için yeterli bir süre. Sadece 12 yıl önce ilk akıllı telefonla tanıştığımızı ve iklim değişikliğinin hükümetler ve medya için manşetlerde olmadığını hatırlarsak; teknolojinin ve çevre söyleminin görülmemiş bir hızla değişmeye devam edeceğini kabul etmemiz gerekiyor.
On yıl sonra, bugünün arabalarına “ne kadar ilkelmiş” diye baktığımızda şaşırmayalım.