Koronavirüs sonrasının gündemi ne olmalı?

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ

Adını Churchill’in koyduğu Soğuk Savaşı bitiren Berlin Duvarı’nın yıkılışı sırasında Berlinale Genel Sanat Yönetmeni Dieter Kosslick’den okuduğum o tek cümlelik mesaj karanlık ve zor zamanlarda ışığım olur: “Duvarlarda daima çatlaklar vardır, umut asla tükenmez!”

İnsanın olduğu yerde, ne erdemin özü özverinin birlikteliği ve dayanışma ruhu bitecektir; ne de kendi kısa çıkarlarını her şeyin üstünde görenler, çıkarlarını korumak için duvar yükseltenler eksik olacaktır.

Gezegenin sınırlarını zorlayarak yaratılan iklim değişikliğinin olası etkilerini umursamayanlar varlığını koruyacaktır. Gıda güvenirliliğini ve erişilebilirliğini sorun etmeyenler eksik olmayacaktır. İçme- kullanma ve sanayi suyuna erişimin bir insanlık hakkı olduğunu hiçe sayanlar eksik olmayacaktır. Sağlık sistemini, sosyal devlet anlayışının dışına iten ve neo-liberal anlayışın fetişizmine kurban edenler olacaktır. Ulaşım ve erişim konusunu da kârlılık ölçüsüne vuranları toplumsal yaşamdan uzaklaştırmak mümkün olmayacaktır.

Düşüncelerini 56 yıldır yazıyla anlatan bir insan olarak, birikimimden çıkardığım dersleri paylaşmak isterim: Bir toplumda maddi ve kültürel zenginlikler üreterek yurttaşların yaşamını kolaylaştıran en önemli etken nedir? Birikimlerim bana şöyle dedirtiyor: Yeraltında var olan ve aklımıza gelebilecek bütün zenginlikleri, ülkenin ırmaklarını, alüvyonlu yüksek verimli ovalarını, otu bol serin yaylalarını terazinin bir kefesini koyun. Üzerine savunma için ürettiğiniz hızlı füzeleri, güçlü bombaları, radara yakalanmayan uçakları; bol ışıklı ya da karanlık dev fabrikaları ekleyin. İnsan eliyle yapılmış yolları, köprüleri, havaalanlarını, limanları, taşıma sistemlerini ve taşıma araçlarını, oluşturduğunuz bütün fiziki sermaye stoklarınızı da terazinin aynı kefesine yığın. Terazinin öteki kefesine “değişmeleri kavramamıza ve anlamamıza yardımcı olan yeni kavramlar üreten yeteri kadar entelektüel sermaye” koyabiliyorsanız, toplumsal gelişmeyi güven altına alabilirsiniz. Yeni ihtiyaçlara uyumu hızlandıran yeni kavramlar üretme yerine, ciddi fikirlerin yerine sloganları koyan popülist anlatımlar ağırlık kazanıyorsa, rakamların kutsal şalı altında kötülükler bilerek ya da bilmeden saklanıyorsa, o zaman bütün mirasınızın kısa zamanda tükettiğinize tanıklık edersiniz.

Sağlıklı bir toplum oluşturmak istiyorsak, “koronavirüs öncesi ve sonrasına ilişkin düşüncelerimizi” yanılabilme özgürlüğünü sonuna kadar kullanarak tartışmalıyız.

Öncelikle insanlara iş ve aş sağlayan, barınacakları konut almalarına destek olan “geçim örgütlenmesinin” nasıl bir “medeniyet tasavvuru” üzerine kurulması gerektiğini sorgulamalıyız. Canımızı ve aklımızı koruma, neslimizi sürdürmenin üretim örgütlenmesini öngöremiyorsak işimiz zor demektir.

İkincisi, değişim ve dönüşümlere uyum sağlayarak uzun dönemli geleceğimizi güven altına alacak “yaratıcı yenilik” -inovasyon- yetkinliğimizi nasıl artırmamız gerektiğini irdelemeliyiz.

Üçüncüsü, “rekabet sisteminin” hangi iş ve aş alanlarını saf dışı edebileceğine, hangilerine yeni fırsat kapıları açtığına ilişkin bilgiye dayalı net ve kaliteli fikir üretmeliyiz. Bağlantı potansiyelleri alabildiğine artan, iletişimde sınır tanımayan ve işbirliklerini yenden yapılandıran “rekabet sistemi ve rakip algısını” tanımlamaya uğraşmalıyız.

Dördüncüsü, “ürettiğimiz değerleri korumak ve geliştirmek” için onları “nasıl yalıtabileceğimizi” aşırı ve noksan değerlendirme yapmadan, ilkesiz gizlilik tuzaklarına düşmeden kararlaştırmalıyız. Beşincisi, dünya genelindeki evrimleşmesinin bizi götüreceği “yeni işbirliklerinin” nasıl işleyeceğini, yerel ve küresel anlamda “verimli eşleşmelerin” nasıl yapılması gerektiğini hâkimiyetçi rekabet odağından bakarak netleştirmeliyiz. Hâkimiyetçi rekabetin, “Rakibinin bütün hatlarına saldır, bütün potansiyellerini yok et; yok edemiyorsan işbirliği yap” anlayışın alternatif tepkilerini zamanında planlamalıyız. Koronavirüs öncesi ve sonrasına böylesi bir pencereden bakmalıyız…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar