Koronavirüs salgını sürecinde şirketlerin iş hukuku alanındaki seçenekleri
Geçen yazımızda koronavirüs (Covid-19) salgını ve salgına bağlı tedbir niteliğindeki uygulamaların, şirketlerin işleyişlerini ve ticari ilişkilerini olumsuz yönde etkilediğinden bahsederek bu şirketlerin mevcut sözleşmelerinden kaynaklanan hak ve yükümlülüklerinin durumunu incelemiştik. Yetkili makamlarca salgına karşı her gün yeni tedbirler alınırken, bu defa da salgın ve ilgili uygulamalar karşısında güç durumda kalan şirketlerin iş hukuku alanındaki seçeneklerine bakalım.
Koronavirüs salgınına ilişkin uygulamalar sebebiyle son haftalarda birçok işveren kendi inisiyatifi veya bir kamu kurumunun kararı doğrultusunda işletmesini öngörülemeyen sürelerle kapattı. Her iki senaryoda da işverenlerin çalışanlarına ücretlerini ödeme yükümlülüğü devam ediyor. Bununla birlikte, işverenlerin çalışanlara ücret ödeme borcu kapsamındaki yükümlülüklerini hafifletmek için değerlendirebilecekleri bazı seçenekler bulunuyor.
Seçeneklerden ilki, yıllık izinlerin kullanılması. Kural olarak, çalışanların ücretli yıllık izin taleplerini işverene iletmeleri gerekiyor; işverenin ise işletmesel nedenlere dayanarak bu talepleri değerlendirme ve karara bağlama hakkı bulunuyor. Çalışandan bu yönde talep gelmeden, işverenin tamamen kendi inisiyatifi ile çalışana yıllık ücretli iznini kullandırtıp kullandırtamayacağı konusu Türk hukukunda net değil. Bununla birlikte, işverenler, Yıllık Ücretli İzin Yönetmeliği çerçevesinde nisan ayı başı ile ekim ayı sonu arasındaki süre içinde çalışanlarına toplu izin uygulayarak çalışanların bakiye yıllık izinlerini kullanmalarını sağlayabiliyor. Bu kurallar ışığında ve mevcut koşullarda; işverenler, nisan ayı başı itibarıyla çalışanlarına toplu izin uygulamayı değerlendirilebilirler.
Mevcut salgın sebebiyle güçlük yaşayan şirketlerin başvurabileceği bir diğer seçenek, çalışanlarına ücretsiz izin kullandırmak. Kural olarak ücretsiz izin kullanımı da çalışandan bu yönde bir talep gelmesine bağlı. Böyle bir talep gelmeden işverenlerin çalışanlarına ücretsiz izin kullandırmayı tercih etmesi halinde, çalışanlardan yazılı onay alınması gerekiyor.
İş Kanunu’muzda yer alan telafi çalışması sistemi de bu süreçte işverenler tarafından değerlendirilebilir. Buna göre, zorlayıcı bir sebebin varlığı nedeniyle işletmenin faaliyetlerinin askıya alınması halinde, işveren telafi çalışması olarak fazla çalışma yapılmasını talep edebiliyor. Telafi çalışmasının faaliyetlerin askıya alınmasını takip eden iki ay içerisinde yapılması gerekiyordu. Ancak, 26 Mart 2020’de yayımlanarak yürürlüğe giren Torba Yasa kapsamında bu süre dört aya çıkarıldı ve Cumhurbaşkanı’nın bu süreyi iki katına kadar artırabileceği belirtildi.
Bir de kısa çalışma seçeneğine bakalım. Zorlayıcı sebeplerle çalışma süresinin işyerinin tamamında veya bir bölümünde geçici olarak en az üçte bir oranında azaltılması veya süreklilik koşulu aranmaksızın en az dört hafta süreyle faaliyetin tamamen veya kısmen durdurulması halinde, işveren çalışanlarının üç aya kadar kısa çalışma yapmasına karar verebiliyor. Bu durumda, zorlayıcı sebebin dayanaklarıyla birlikte Türk İş Kurumu’na başvuran işverenin talebinin Kurum tarafından kabul edilmesi halinde, çalışanlar Kurum’dan kısa çalışma ödeneği almaya hak kazanıyor. Çalışanın günlük kazancının %60’ı üzerinden hesaplanan bu ödenek, asgari ücretin %150’sini geçemiyor. 26 Mart tarihli değişiklikler kapsamında, kısa çalışma uygulamasından yararlanabilmek için, iş yerinde kısa çalışma uygulanan dönemde işveren tarafından çalışanların işten çıkarılmaması gerekiyor.
Son olarak, zorlayıcı sebep halinde işveren, çalışanlarına bir hafta süreyle yarım ücret ödeyebilir. Zorlayıcı sebep bir haftadan uzun sürer ve çalışanların işe gelmeleri mümkün olmazsa hem çalışanın hem de kıdem tazminatı ödeyerek işverenin iş sözleşmesini haklı sebeple feshi hakkı var. Yargıtay’ın içtihadı, işin devamlılığını engellediği ölçüde salgın hastalıkların veya sokağa çıkma yasağı veya bölgesel karantinalar gibi salgına bağlı tedbirlerin iş hukuku bağlamında zorlayıcı sebep teşkil edeceği yönünde. Yine de feshin son çare olarak değerlendirilmesi ve mümkün olduğu kadar yukarıda açıklanan diğer seçeneklere başvurulması, ekonomik ve sosyal dengeleri koruyarak, ülke olarak bu zorlu günleri en elverişli şekilde atlatmamız için önemli.
[Yazarın notu: Hepimizin evlerimizde olduğumuz bu günlerde, boş zamanlarınızda ilginizi çekebileceğini düşündüğümüz bir projeyi paylaşmak istedik: Cep telefonlarınıza ücretsiz bir uygulama yükleyerek kitap seslendirebilir, seslendirdiğiniz kitapları Boğaziçi Üniversitesi Görme Engelliler Teknoloji ve Eğitim Merkezi’ne web üzerinden iletebilir, böylece görme engellilerin kitaplara erişimine katkı sağlayabilirsiniz. Görme engellilerin talebi üzerine, yaklaşık 2750 kitap gönüllülerce seslendirilmeyi bekliyor. İlgilenenler şu linke tıklayabilir: http://getem.boun.edu.tr/?q=node/17941.]