Koronavirüs ekonomimize nasıl yansıyor?
Her şeyin ekonomisi vardır…
Ekonomi, sonsuz ihtiyaçlar karşısında kıt kaynakların planlanmasını, kullanılmasını ifade eder. Tarih boyunca ya da insanlık tarihi boyunca ekonomi hep olmuştur ve olacaktır.
Ekonomi bir yandan da en yalın ifadesiyle arz ve talep kanununun çalışmasıdır. Yani birileri arz eder, birileri de talep eder; bu arz ve talep kesiştiği yerde fiyat oluşur. O fiyattan da alış veriş olur. Alışveriş bir hem tüketimdir, hem üretimdir, hem istihdamdır, hem yatırımdır, hem de refah artışıdır.
Dolayısıyla insanların, insan topluluklarının olduğu her yerde ve zamanda ekonomi vardır veya oluşur.
Örneğin; kıtlık olduğunda, kıtlığın randına bağlı olarak yeni bir ekonomi ortaya çıkar. Kuraklık olduğunda, kuraklığa bağlı bir takım mal ve hizmet fiyatları artar ve dolayısıyla yeni bir ekonomi oluşur. Özellikle kriz olduğunda, krizi fırsata çevirenler ortaya çıkar ve bundan ekonomi nasiplenir.
Bir an düşünelim. Düzensiz göç nedeniyle Trakya sınırına yığılan Suriyeli, Afgan, İranlı vatandaşları sınıra veya Meriç Nehri kenarına taşıma için at arabalarına gün doğdu. Kişi başı 5 lira ile hizmet veren at arabalarının sahipleri bu sıkıntıdan nasibini aldı ve almaya da devam ediyor.
Koronavirüs’ün de ekonomisi vardır.
Gerçekten de her şeyin olduğu gibi koronavirüs’ün de ekonomisi ya da ekonomik sonuçları vardır. Bu sonuçlar kimine fırsat kimine tehdit olarak yansıyor.
Aslında dünya genelinde bir tehdit olarak görülüyor. Dünyanın ticaret hacmi daralıyor, seyahatler kısıtlanıyor ve hatta yasaklanıyor. Dolayısıyla dünya ölçeğinde daralmanın ya da küçülmenin yaşanacağı ifade ediliyor.
Açıkçası bu tehdit kimi ülkeleri vururken; kimi ülkeler için de fırsata dönüşüyor.
Türkiye açısından konuya bakalım.
Koronavirüs Türkiye’ye nasıl yansıyor?...
Koronavirüs belasının başta Çin olmak üzere, İran ve İtalya gibi ülkeleri kasıp kavurduğunu biliyoruz.
Amerika’nın, Fransa’nın, Hollanda’nın ve pek çok ülkenin bu beladan nasiplendiğini görüyoruz.
Bu bela anılan ülkelerin ekonomileri için de tehdit oluşturuyor.
Ancak; Türkiye için durum daha farklı.
Yani Türkiye koronavirüs belası nedeniyle adeta fırsatlar yakalamış gibi. Bazı sektörlere baktığımızda ve sektör oyuncularını dinlediğimizde bu fırsatları daha iyi anlıyoruz.
Dilerseniz koronavirüs belasının bazı sektörlerimizde nasıl fırsata dönüştüğünü sıralayalım.
- Öncelikle turizm sektörüne bakalım. Çin çıkışlı turizmin tüm dünyayı ve ülkemizi de olumsuz etkilediği malum. Ama şükür henüz bu belaya bulaşmayan Türkiye için kongre turizmi de olumsuz etkilenmiş gibi. Ama özellikle deniz turizmi açısından fırsat oluştuğu ortada. Türkiye için dumansız sanayi olan turizmde koronavirüs’ün olumsuz etkisi olmayacak gibi.
- Çok önemli bir fırsat da tekstil ve konfeksiyon sektörü için söz konusu. Malum, özellikle Çin, hazırgiyimde Türkiye’nin korkulu belası ve uluslararası piyasada en büyük rakibi. Ancak; Çin’de yaşanan koronavirüs salgını, şimdi Türkiye’yi hazırgiyim ve konfeksiyonda fırsat ülkesine dönüştürmüş durumda. Gerçekten başta Avrupa ülkeleri olmak üzere, dünyanın pek çok alıcı ülkesi hazır giyimde rotasını Türkiye’ye çevirdi. Siparişler alınmaya, çarklar dönmeye başladı.
- Bir başka fırsat yakalayan sektör seramik sektörü. Başta Kütahya olmak üzere, Türkiye’nin önemli seramik üretim merkezlerine gözler çevrilmiş durumda. Yakın bir tarihe kadar kimi fabrikalarını kapatan, üretim bantlarını devre dışı bırakan seramikçiler şimdilerde sipariş yağmuru altında.
- Taşımacılık sektörü için de fırsat söz konusu.
- Bu arada maske üretim ve ihracatında taleplerin karşılanamadığı malum.
- Hepsinin ötesinde gerek ülkenin vazgeçilmez üretim girdisi olan ve gerekse ödemeler dengesizliğini olumsuz etkileyen petrol fiyatlarındaki düşüşün geçici de olsa fırsat yarattığı ortada.
Sözün özü: Ekonomik sıkıntının boy gösterdiği ve büyük sıkıntılar yarattığı Türkiye’de koronavirüs belasının bir fırsat yarattığı anlaşılıyor. Bu fırsatı, her ne kadar geçici olsa da kalıcı hale getirmek gerekiyor.