Korku değil, umut iletişimi yapmalıyız
Ünite Edelman Yaratıcı Stratejilerden Sorumlu Başkan Yardımcısı Cem Arıdağ, “Yaştan ve kuşaklardan bağımsız olarak, geleneksel ve dijitalden bağımsız olarak, sadece doğruları ve verileri göstererek, söylemlerde ciddi farklılıkların olmaması gerektiğine inanıyoruz. Bazı konularda ayrışma, kutuplaşma olmaması gerekiyor. İklim aciliyeti bu konulardan biri” diyor.
2024 Küresel Riskler Raporuna göre, yanlış bilgi ve dezenformasyon kısa vadede en önemli riskler arasında ilk sırada yer alıyor. Yaşadığımız veri bombardımanını yönetmek, doğru bilgiye ulaşmak her zamankinden çok daha zor. Bu noktada iletişimcilere çok önemli bir görev düşüyor. Ve her sektör olduğu gibi, iletişim sektörü de dönüşüyor.
Cem Arıdağ, Ünite Edelman Yaratıcı Stratejilerden Sorumlu Başkan Yardımcısı olarak görev yapıyor. Aile şirketinde, ikinci nesil iletişimci.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Reklamcılık Bölümü'nü tamamladıktan sonra, New York Pace University’de Medya ve İletişim üzerine yüksek lisansını gerçekleştirdi ve o sırada gelişmekte olan dijital dünyanın geleneksel iletişime nasıl entegre edilebileceğine dair araştırmalar yaptı.
Sektörde bütünleşik bir yapının oluşmaya başladığına dikkat çeken Arıdağ şöyle diyor: “Biz iletişim dünyası, iş dünyası ya da medya olarak insanları ayrıştırmayı seviyoruz; Z kuşağı, Alfalar, Y kuşağı diyoruz. Kuşaklardan bağımsız olarak ortak bir zaman oluşması gerekiyor. Şu anda genç kuşak, bazı şeyleri biliyor ve içine doğuyor. Biz ise ‘sokağa çöp atmayın’ gibi daha yüzeysel bir anlayış içindeydik. ‘Ozon tabakası deliniyor’ deniyordu biz çocukken. Bence yaştan ve kuşaklardan bağımsız olarak, geleneksel ve dijitalden bağımsız olarak, sadece doğruları ve verileri göstererek, söylemlerde ciddi farklılıkların olmaması gerektiğine inanıyoruz. Korku değil, umut iletişimi yapmalıyız…” diyor.
İletişimcilerin hep önde koşması gerekiyor
İhtiyacımız olanın kutuplaşma ve ayrışma değil, ortak bir dil oluşturmak olduğunu söylüyor. Sözü Arıdağ’a bırakalım…
“Biz kendimizi stratejik iletişim danışmanı olarak konumluyoruz.
Halkla ilişkiler ajansı olarak kurulduk, ama zaman içerisinde kreatif departman ve sosyal medya gibi bütünleşik bir döneme geçtik. Verilerle dolu bir dünyadayız. Bu da hiper kişiselleştirmeyi, doğru kitleyi doğru yerde yakalayıp doğru mesajı vermemizi sağlıyor. Disiplinler iç içe geçti; ama güçlü hikaye anlatıcılığı, iyi bir yaratıcılık, farklılaşma anlayışı, dönemin ruhunu iyi okumak, sosyal fayda odaklılık gibi konular her zaman ortak bileşen olarak önemini koruyor. Aslında, herkesin her şey hakkında fikir sahibi olması gerektiği bir dönemde yaşıyoruz. Kimsenin ‘Ben bunu yaparım, başka bir şeye karışmam’ demek gibi bir şansı yok. Çok hızlı gelişen, değişen bir dünyada, her gün yeni, farklı kararlar alıp, inanılmaz esnek düşünmemizi gerektiren bir iş modelinden bahsediyoruz. İletişimcilerin üstün bir zeka gerektirmeden sadece, merak, araştırma ve öğrenme dürtüsüyle kaynaklara ulaşıp dünyanın ne noktada olduğunu, ne noktaya doğru gittiğini ve bunun neticesinde iletişimin ne noktaya gitmesi gerektiğini ve insanları nasıl ikna edilebileceklerini anlamaları gerekiyor. Hep önde koşmak gerekiyor.”
Akılcı iyimserlik
“İş dünyasının, insanlar nezdinde akılcı iyimserlik yaratabildiği taktirde tüketicilerin hayatlarında büyük değişiklikler yapma olasılığı daha yüksek. Korkuya dayalı bir iletişim yolu yerine iyimserlik ve umut vermek gerekiyor. Ama Polyannacı bir hayalperestlikten ziyade akılcı, temkinli bir iyimserlikle, umut ve güven vererek, ‘ne yapılırsa dünyanın daha iyi bir yer haline gelebilme potansiyeli var’ sorusunu tüketicilere anlatmaları gerekiyor.”
İklim aciliyeti konusunda kutuplaşma olmamalı
“2016’dan beri münhasır temsilcisi olduğumuz Edelman’ın yayınladığı raporlar, iş dünyasından inanılmaz bir beklenti olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle sosyal medyadaki algoritmalarda kendi küçük kutucuklarımıza hapsolduğumuz ve herkesin bizim gibi düşündüğünü zannettiğimiz bir dünyada, bazı konularda ayrışma, kutuplaşma olmaması gerekiyor. İklim aciliyeti bu konulardan biri. İnsanlar bunun farkında. İş dünyasının da, taahhütlerini kendi ticari anlayışları ve siyasi ortamın ötesine taşıması, iklim aciliyetine dair yaptığı işleri daha iyi anlatması gerekiyor. Bu noktada iletişimcilere de çok fazla görev düşüyor.”
“Aşk markası”nın yerini, “güven markası” aldı
“En iyi öğrenme yolunun öğretmek olduğunu ve biraz anlatmak olduğunun da farkında olduğum için pandemiyle beraber İstanbul Aydın Üniversitesi’nde Dijital Reklamcılık ve Medya Planlama dersi vermeye başladım. Biz gençken, ‘lovemark’ kavramı gündemdeydi. Şu anda ise insan ilişkilerinde de olduğu gibi biraz daha güvene dayalı bir iletişimin önem kazandı ve ‘trustmark’ kavramı hayatımıza girdi. İş dünyası sosyal fayda olarak ne yaptığını gösterilmesi gereken bir döneme girdi.”