KKM’in ilk 3 ayının bilançosu
Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulamasının ilk üç ayı doldu ve yeni eklemelerle iyice yaygınlaştırılan sistem her yönüyle tartışılmaya başlandı. KKM kurdaki baskıyı kısa dönemde hafifleterek ekonomi yönetimine nefes alacak bir zaman kazandırdı. Kısa vadede TL'den kaçısın önüne geçilip, kurdaki köpüğün bir kısmı geri alındı. Ancak ekonomiye damgasını vuran negatif reel faizin de desteklediği enflasyonist ortam kendi kendini besleyen bir süreç yarattı. Oysa bu fırsat penceresinden yararlanarak kurda ve fiyatlarda istikrarı sağlayacak ve kalıcı etki yaratacak adımların atılması gerekiyordu ama şu ana kadar bu yönde güçlü aksiyonlar gelmedi. Orta vadede Hazine ve vergi mükellefleri riskle karşı karşıya bırakıldılar.
Görünen o ki; KKM genel seçimlere kadar kurda istikrarı sağlamaya yönelik bir araç olarak uygulamada tutulacak. Bu sayede kurda istikrarının sağlanması ile şu anda kontrolden çıkmış enflasyonun tekrar başladığı seviyeye inmese bile daha ehlileştirileceği düşünülmektedir. Oysa KKM bir ekonomik modelin ana araçlarından biri değildir. Olağanüstü bir dönemde ortaya çıkan kur şoku ile mücadele etmek için başvurulan olağanüstü bir araçtır. Ne kadar kısa süreli tutulursa o kadar iyidir. Kalıcı hale gelmesi ve sürdürülebilir olması mümkün değildir. Maliyetleri dikkate alınması gereken bir uygulamadır. Kur düşmediği ve iç ya da dış şokların etkisiyle yükseldiği takdirde oluşacak kur farkı Hazine’nin sırtında önemli bir yük oluşturacaktır. Nitekim uygulamanın ilk üç aylık döneminde kur gerilemek yerine Rusya-Ukrayna krizinin de etkisiyle tüm müdahalelere rağmen yükseldi.
Mahfi Eğilmez geçen hafta “Kendime Yazılar” isimli blogunda “Kuru Hazine Koruyacak da Hazineyi Kim Koruyacak?” sorusunu sormuş ve uygulamanın olası sonuçlarını sıralamış. Diyor ki;
“TCMB’nin kurun ve dolayısıyla enflasyonun yükseldiği bir ortamda faizi artırmak yerine düşürmesinin maliyeti ne yazık ki tahminlerin çok ötesine geçecek gibi görünüyor:
1) TCMB kurun yükselmesini önlemek için milyarlarca dolar tutarında döviz satışı yaptı ve yapmaya devam ediyor. Bunun sonucu olarak TCMB’nin swaplar hariç net rezervleri eksi 44 milyar dolar dolayında bulunuyor.
2) Hazine, KKM dolayısıyla hiçbir şekilde muhatap olmaması gereken bir fark ödemesi yapmakla yükümlü tutulduğu için bütçeye yüksek bir ek yük gelecek gibi görünüyor. Bunun bugünkü durumun devamı halinde yıllık maliyeti 545 milyar lirayı geçiyor.
3) KKM hesaplarında gelir vergisi kesintisi (stopaj) sıfırlandığı, döviz işlemlerine uygulanan BSMV kaldırıldığı ve şirketlerin KKM hesaplarına geçmesi halinde kur farkı nedeniyle doğacak kazanç kısmı kurumlar vergisinden istisna edildiği için bütçede önemli bir gelir kaybı ortaya çıkacak.”
Bunlar ciddi maliyetlerdir. Türkiye ekonomisi bu maliyeti ödemek zorunda değildi. Mahfi Eğilmez’in dediği gibi “TCMB’nin rezervlerini eritmesinin ve Hazine’nin karşılaşacağı olağanüstü gereksiz yüklerin tek bir nedeni var: Faizin doğru belirlenmemesi. Faiz tek başına sorunları çözemez ama eğer yanlış belirlenirse inanılmaz sorunlara yol açar.”
Türkiye bu uygulamayı geçici ve kısa süreli tutmak zorundadır. Uzaması halinde geçmişteki “Dövize Çevirilebilir Mevduatlar” gibi yeni bir sorun odağı haline gelecektir. 1960'larda uygulamaya başlanan DÇM'ler döviz baskısı altındaki ekonomiye soluk aldıracak çare olarak görülmüştü. Ama ekonomiye enflasyon olarak geri dönmüştü. DÇM'lerin son taksiti ödendiğinde devrin başbakanı Turgut Özal bu borçları "bilgisizliğin vesikası" olarak tanımlamış ve "İnşallah gençlerimiz bundan ders alır. Bir daha böyle hesapsız kitapsız hatalar yaparak, gelecek nesilleri zor taşınan yük altına sokmaz" demişti.