Kısacık ömrüne kocaman bir ülke sığdıran Büyük Öndere...

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Hani hızlandırılmış filmler vardır ya, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk de hayatı sanki öyle yaşamış gibi...

Sanki ömrünün uzun olmayacağını hissetmiş de bu kadar zamanda ülkem için ne yapabilirim dercesine koşturmuş gibi...

Bir anlamda hayata atıldığı yaşı 21 kabul edin.

Harp Okulundan teğmen rütbesiyle mezun olduğunda yıl 1902’dir. Yaş 21...

Çanakkale zaferini kazandığında yıl 1915'tir. Yaş 34...

Samsun’a ayak bastığında yıl 1919’dur. Yaş 38...

Türkiye Büyük Millet Meclisini kurduğunda yıl 1920’dir. Yaş 39...

Cumhuriyeti ilan ettiğinde yıl 1923’tür. Yaş 42...

Ve aramızdan ayrıldığında yıl 1938’dir. Yaş 57...

1902’den 1938’e; 36 yıla neler sığmış neler...

Bu topraklar esaretten kurtarılmış, üstünde yaşayan Türk toplumuna armağan edilmiş.

Koskoca bir ülke kurulmuş.

Hem de öyle sağlam temeller üzerine kurulmuş ki, bunca yıl boyunca içten, dıştan; sağdan, soldan onca çekiştirmeye ve yıpratma çabasına rağmen ayakta kalmış.

En başta kadınlar...

Büyük Öndere en başta minnet duyması gereken kadınlardır. Türk kadını seçme ve seçilme hakkını İsviçreli, Fransız ve Belçikalı kadınlardan yıllar önce Atatürk sayesinde elde etti. Yalnızca seçme ve seçilme hakkı mı, tabii ki değil. Medeni Kanunda yapılan değişiklikle erkeğin çok eşlilik ve tek taraflı boşanma hakkı kaldırıldı. Kadın insan yerine konulur oldu.

Tabii ki minnet duyması gereken yalnızca kadınlar değil. Bir hanedanın tebaası olmaktansa özgür iradesiyle kendi seçtiği kişiler tarafından yönetilmekten yana olan herkesin Cumhuriyete ve bize bu yönetim biçimini sunan Atatürk ve silah arkadaşlarına minnet duyuyor olması gerekir.

Reformla geçen bir hayat

Bir hayat bu kadar mı dolu dolu yaşanır...

Bir hayatın içine bu kadar mı çok reform sığdırılır...

Bu reformları tabii ki bugünün koşullarıyla düşünmemek gerekir. Bunlar neredeyse bir asır önce gerçekleştiriliyor. Yanmış, yıkılmış, harap olmuş bir ülke... Yoksulluk diz boyu. Bilgi birikimi neredeyse hiç yok. Para yok. Üstelik Osmanlı’dan devasa bir borç kalmış.

Ama o günün koşullarında neler yapılmış neler... Bugün burun kıvrılan “Demir ağlarla ördük ana yurdu dört baştan” dizesi var ya, o günün koşullarında bu gerçekleştirilmiş. Sonrasında demiryolu tümden unutulmuş zaten. Şimdi şimdi hızlı tren yapılıyor. Ama unutmayalım; bir tarafta bugünün teknik koşulları ve bilgi birikimi, diğer tarafta bir asır öncesinin...

Yine burun kıvrılan ve “Onlar da yatırım mı” diye küçümsenen fabrikalar. Tekstille başlanmış ve devamı gelmiş. Öyle başlamak gerekiyordu, çünkü insanların giyecek doğru dürüst kıyafeti bile yoktu.

84’üncü yıl...

Bugün Büyük Önder Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 84’üncü yılı...

Bize bu topraklarda, dünyanın en güzel bu coğrafyasında özgürce yaşama olanağı vermiş bir lider...

Seneye kuruluşunun 100’üncü yılını kutlayacağımız bir Cumhuriyetimiz var elimizde. Bir asır geçmiş aradan ve onca yıpratma çabasına, altını oymak için onca uğraşa rağmen hala ayakta olan bir Cumhuriyetimiz...

Bu Cumhuriyeti borçlu olduğumuz bu büyük insan yalnızca savaş kazanmamış ki. İşte en başta kadınlara değer vermiş; ne yazık ki günümüzde bile hala çoğu kadın bu haklarının değerinin farkında değilse de...

“TAM BAĞIMSIZLIK ANCAK EKONOMİK BAĞIMSIZLIKLA OLUR”

Atatürk Türkiye’nin gerçek anlamda özgür, bağımsız ve güçlü bir ülke olabilmesinin temel koşulu olarak ekonomik güçlülüğün önemini hep dile getirmiştir. Atatürk’ün 1923’te yaptığı konuşmada bu durumu vurgularken söylediklerine katılmamak mümkün mü:

“Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa kazanılan zaferler kalıcı olmaz, az zamanda kaybedilir. Ekonomisi zayıf bir millet fakirlikten ve yoksulluktan kurtulamaz, toplumsal ve siyasi felaketlerden yakasını kurtaramaz.”

Atatürk ekonomiyle ilgili olarak başka neler mi söylemiş; özetlemeye çalışalım:

■ Yeni Türkiye devleti temellerini süngüyle değil, süngünün de dayandığı ekonomi ile kuracaktır. Yeni Türkiye devleti cihangir bir devlet değil, bir ekonomi devleti olacaktır.

■Adli, mali veya askeri kapitülasyonların hiçbirini tanımıyoruz. Kapitülasyonların Türk ulusu için nasıl bir yük olduğunu tanımlayamam. Bunları diğer şekil ve isimler altında gizleyerek bize kabul ettirmeyi başaracaklarını planlayan ve hayal edenler aldanıyor.

■ Türk tarihi incelenirse bütün yükselme ve gerileme sebeplerinin bir iktisat sorunundan başka bir şey olmadığı anlaşılır.

■Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını aramayı alışkanlık haline getirmiş uluslar önce onurlarını, sonra özgürlüklerini, daha sonra da geleceklerini kaybetmeye mahkumdur.

■ Türkiye Cumhuriyetinin özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyorum. Batı senden, Türk’ten çok geriydi. Her alanda böyleydi. Eğer bugün Batı teknikte bir üstünlük gösteriyorsa bu kabahat senin değil, senden öncekilerin affedilmez ihmalinin sonucudur.

■Yolunda yürüyen yolcunun yalnızca ufku görmesi yeterli değildir. Muhakkak ufkun ötesini de görmesi ve bilmesi gerekir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar