Kısa vade tuzağından kurtulmak zorundayız
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Hafize Gaye Erkan ikilisi göreve geldikten hemen sonra vergi artışlarını da içeren paketi 5 Temmuz’da açıkladı. Şimşek daha sonra “Orta Vadeli Program” (OVP) hazırlıklarına başlanacağını vurguladı.
Üç yıllık orta vadeli programlar 2006 yılından bu yana her yıl açıklanıyor. Ancak bu program türü, 17 yıldır açıklanmasına rağmen ekonominin temel sorunları olan cari işlemler açığı, liranın değer kaybı, enflasyon ve işsizlik konusunda kalıcı iyileşmeler sağlayamadı. Üç yılda bir yerine her yıl açıklanması ise orta vadeli programları kısa vadeli programlara dönüştürdü.
Kısa ve orta vadeli programlarda çoğunlukla kısa vadeli sorunlar ele alındığı için ekonominin uzun vadede gerçekleştirilecek temel sorunları sahipsiz kaldı.
OVP yerine 12. Plan
Şimşek’in OVP yerine 2024 yılında başlayacak 12. Beş Yıllık Plan ile ilgili hazırlıklara odaklanması daha rasyonel bir karar niteliğini kazanabilirdi. Ekseninde kapsamlı bir büyüme stratejisinin bulunduğu bir beş yıllık plan, ekonominin teknolojik düzeyinin ve sektörlerin teknolojik yoğunluğunun yükseltilmesi (upgrading) hedefi için OVP’ye göre daha uygun bir araç olabilirdi.
Halen iyi hazırlanmış bir beş yıllık plan ile birlikte on yıllık bir “yeniden sanayileşme” programına ve 15 yıllık teknoloji atılım stratejisine de şiddetle ihtiyaç duyuluyor. Ancak işe yalnız bir yangın söndürme operasyonuna benzeyen önlemler ve OVP ile başlandığında uzun vadeli yapısal değişim programları konusunda adım atmak zorlaşacak.
Esasında bu tür iddialı gelecek planlarının ve bir hızlı büyüme stratejisinin, enflasyonun gerilediği, büyüme oranının yüzde 5’i aştığı normal dönemlerde uygulamaya sokulması gerekiyor. Ancak ekonomi yönetimleri, böylesi dönemlerde ekonomi rayına oturdu düşüncesi ile uzun vadeli ve kapsamlı önlemler almayı ihmal ediyor.
Moody’s derecelendirme kuruluşunda tekrar Türkiye Masası Şefi olan Kristin Lindow, “Türkler yaz iyimseridir” diyerek bu rehavet duygusunun zararlarını vurgulamıştı.
Ekonomik dengeler hızla bozulmaya başladığında uygulanan programlarda ise yalnız ekonomideki yangını söndürecek acil önlemlere yer verilmesi, yapısal değişim hedefinin yine ertelenmesine yol açıyor.
Perakende önlemlerin sakıncaları
İyi hazırlanmış ve uzun süre uygulanan bir “büyüme stratejisi” ekonominin atılım potansiyelini harekete geçirebilir, halk kitlelerini heyecanlandırır ve umutlandırır. Büyüme stratejisi yerine ekonominin bazı sektörlerini yalnız kısa süre için canlandıracak perakende önlemler ile süreklilik sağlanamaz.
Kısa vadeli ve sektörlerin teknolojik yoğunluğunu yükseltmeyen önlemler dış ticaret ve cari işlemler açığını azaltamaz. Uzun soluklu olmayan önlemler ekonominin yapısal değişimini gerçekleştiremez.
Özel sektör şirketleri önünü göremez ve gelecek için plan yapmakta zorlanır.
■ KAPSAMLI BİR BÜYÜME STRATEJİSİ KONUSUNDA FIRSATLAR KULLANILMADI
15 Nisan 2001 tarihinde uygulanmasına başlanan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’nın “son kullanma tarihi” yandaki haberin yayınlandığı 2006 yılı ilkbaharında çoktan dolmuştu. Bu program adı üstünde zaten bir “geçiş” programıydı. 2006 veya 2007 yılında temel bilimlerde araştırma ve teknoloji geliştirme seferberliğini de içeren yeni bir büyüme stratejisinin hazırlanması gerekiyordu. O süreçte başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan da 2006 yılında k atıldığı bir toplantıda ekonomi yönetiminden Güçlü Sanayiye Geçiş Programı hazırlamalarını istemişti. 2007 yılının siyasi olaylarının ardından 2008-2009 Krizi gelince program hazırlanamadı. Oysa o yıllarda iş çevrelerinde ve ekonomistler arasında yeni bir büyüme stratejisi talebi sık sık dile getirilmişti.
Kaçan fırsatlar
2023 Hedefleri’nin açıklandığı 2010 yılında, bu iddialı hedeflerin itici gücü, motor gücü olacak bir büyüme stratejisi ile işe başlanabilirdi. Ne yazık ki bu fırsat da kaçırıldı. 2011-2018 döneminde inşaata dayalı büyüme modeli uygulandı ve sanayi sektörü ihmal edildi. 2023 için belirlenen temel ekonomik hedeflere de ulaşılamadı.
Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildiği 2018 yılı ekonomide yeni bir dönem başlatılabilir ve dört başı mamur bir büyüme stratejisi yürürlüğe sokulabilirdi. Bu son fırsat da kullanılmadığı gibi ekonomideki mevcut kazanımları tehlikeye sokacak ekonomik politikalar uygulandı.
Erdoğan’ın başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı dönemindeki 20 yılda uygulanan 28 plan, kısmi strateji, eylem programı, teşvik paketi, yol haritası ve teknoloji hamlelerinin hiçbirisi tam teşekküllü bir büyüme stratejisinin yerini tutamadı. Savunma sanayisinde başarıyı getiren devlet destekli sanayileşme modeli ekonominin diğer sektörlerinde hayata geçirilemedi.
Büyüme stratejisi ve yeniden sanayileşme programının hazırlanması konusundaki ihmallerin bir nedeni de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ekonomideki değişimin “kendiliğinden” gerçekleşeceği yönündeki inancıydı. Erdoğan katıldığı toplantılarda sık sık “Ekonomide bir kural vardır: Dere yatağında akar” görüşünü dile getiriyordu. Oysa Yunus Emre yüzyıllar önce iradenin ve eylemin belirleyici gücüne şu mısralar ile açıklık getirmişti: “Çeşmelerden bardağın doldurmadan kor isen / Bin yıl orda durursa kendi dolası değil.”