Kısa devre

Okan ALTAN
Okan ALTAN OTOMOTİVİN İÇİNDEN

 

Son zamanlarda Türkiye’de ÖTV, matrahlar, döviz kurları derken, daha şiddetle yüzleştiğimiz otomobil fiyatlarındaki artış, sadece lüks modellerde değil, ekonomik ve şehir otomobilleri segmentinde bile hissedilir hale geldi. 

Pandemi dönemi, küresel ekonomiyi sarsan etkileriyle birlikte otomotiv sektörü üzerinde de derin izler bıraktı. Bu etkilerin otomobil fiyatları üzerindeki yansımalarına dair analiz yazılarımı bu köşeye taşımaya çok çalışmıştım… 

Fakat şimdi özellikle Türkiye’deki önde gelen modellerin fiyatlarına bakıldığında, tablonun artık çok daha dikkat çektiği görülüyor. Yerli üreticilerin bile fiyatlarındaki artışlar, enflasyon oranlarına göre ayarlanmış gibi görünse de; aslında genel maliyet artışlarının sonuçlarıyla çarpıcı şekilde karşılaşıyoruz. Üreticiler, kârlılıklarını korumak adına hacim odaklı stratejiler yerine, marjları koruma eğilimine yönelmiş gibiler. Bu durum, enflasyonun yalnızca tüketici fiyatlarında değil, otomobil üretim maliyetlerinde de etkili olmasından kaynaklanıyor. Hammaddelerdeki fiyat artışları, özellikle üretim yapılarının eski hacimlere göre kalibre edilmiş olması, maliyetlerin kontrol altında tutulmasını zorlaştırıyor. Üreticiler, artan enerji ve malzeme maliyetlerine karşı ya fiyatlarını yükseltmek ya da maliyetleri kısmak zorunda kalıyor. 

Böylece otomobil yenileme sürelerinin uzatılması da yakında karşılaşılabilecek problemlerden biri olabilir… Ki, vergi toplama endişesi içindeki politika yapıcıların bu riskli sürecin farkında olmaları gerekiyor… Ancak Türkiye’deki mevcut mali düzenlemeler ve Batıda da Avrupa Birliği’nin “Yeşil Mutabakat” gibi politikaları, tüketici tercihlerini zorlaştıran sınırlamalar ve yasaklarla karmaşıklaştırılıyor. Bu durum, Avrupa’daki dolayısıyla Türkiye’nin de otomotiv endüstrisini zora sokarken, piyasa taleplerine cevap veremeyen üreticiler üzerinde baskı oluşturuyor.

Aklımıza; geçmişte, Japon markalarının bizim pazarlara ulaşılabilir aile otomobilleriyle güçlü bir giriş yaparak Avrupalı üreticilere ciddi bir rekabet yarattığı bir dönem de geliyor. O yıllarda Avrupalılar fiyatları yükselterek, ürünleri zenginleştirip, pazarlama stratejilerini yenilemişlerdi. Bugün ise benzer bir rekabet Çinli otomobil üreticileriyle yaşanıyor. Avrupalı üreticiler, ürünlerini yüksek fiyatlar ve leasing modelleriyle tüketiciye sunarken, Çinli markalar uygun fiyatlı ve yeterli kalitedeki araçlarıyla pazara giriyor. Tüketicilerin, arabayı sahiplenmek yerine Avrupa’da abonelik ve ülkemizde de kiralama modeliyle kullanmaya başlaması, bu rekabeti daha da derinleştiriyor.

Tüketiciler, 90’ların fiyatlarını isteseler de bugünün otomobillerine olan beklentiler artmış durumda. Navigasyon ve bağlantılı sistemlerden yumuşak dokulu iç kaplamalara kadar, modern bir otomobilin sahip olması gereken özellikler, maliyetleri orantısız şekilde yükseltiyor. Ancak tüketiciler, aracın sahip olduğu teknolojik içerik ve güvenlik önlemlerinin maliyetini dikkate almak yerine, yüzeysel beklentilerine odaklanıyor. Bu, sektörde bir “kısa devreye” yol açıyor; üreticiler, tüketicinin artan beklentilerini karşılamak için daha pahalı araçlar üretmek zorunda kalıyor, ancak müşteri bu artan maliyeti ödemeye yanaşmıyor.

Araç fiyatlarındaki artış sadece otomotiv endüstrisiyle sınırlı değil, diğer birçok dayanıklı tüketim malında da benzer bir eğilim görülüyor. Otomobiller, temel ihtiyaç malzemelerinden çok lüks tüketime doğru evrilirken, piyasa dinamikleri de bu değişimi destekliyor. Hızla değişen dünyada, gençlerin hala otomobillere olan ilgisi de sorgulanırken; eskiden bir otomobilin yalnızca temel donanımlarla yetinmesi yeterliyken, bugün en küçük otomobiller bile geniş bir teknolojik içerikle donatılıyor. Müşteriler artık sadece fiyatlara değil, güvenlik, konfor, teknolojik donanım gibi unsurlara da büyük önem veriyorlar. Ancak bu talepler, araç fiyatlarındaki artışın kaçınılmaz bir sonucuna dönüşüyor. Müşteriler, 90’ların fiyatlarını talep ederken, 2020’lerin teknolojisini istiyor. Bu talepler arasındaki uyumsuzluk, sektördeki fiyat artışlarını tetikleyen faktörlerden biri. Demokratik motorizasyon fikri, yani herkesin uygun fiyatlı bir araca sahip olabilme idealinden uzaklaşılıyor. Bugün, otomobiller bir lüks olmasa da ancak üst orta sınıfın erişebileceği bir seviyeye geri dönüyor.

Diğer yanda yatırımcıların Avrupa pazarına olan güveninin azalması da bu duruma katkıda bulunuyor. Türkiye ve Avrupa, teknoloji üreticilerinin değil, teknoloji tüketicilerinin kıtası haline geldi. Bu nedenle, kıta üzerinde büyük çaplı yatırımlar yapılmıyor. Sonuç olarak, Avrupa’nın ve Türkiye’nin otomotiv endüstrisindeki rekabet gücü zayıflarken, Çin gibi yeni aktörler pazarda kendine yer buluyor. Üreticilerin fiyatları çeşitli modellerle gizlemesi, tüketicilerin Çinli markalara yönelmesini hızlandırdı.

Sonuç olarak, otomobil endüstrisindeki bu dönüşüm, yalnızca maliyet artışlarına bağlanamaz. Elektrikli araçlara yönelik yasal düzenlemeler, üreticilerin ürün gamını yenileme stratejileri ve tüketici beklentileri de bu süreci etkileyen önemli unsurlar arasında yer alıyor. Türkiye ve Avrupa’daki üreticiler, geçmişte olduğu gibi buralardaki pazarlarda lider kalabilmek için yalnızca maliyetlerini değil, stratejik vizyonlarını da yeniden gözden geçirmeliler.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Teşvikkâr BYD 18 Kasım 2024
Sıra ithallerde mi? 11 Kasım 2024
Elektrik çarptı 04 Kasım 2024
Değişen Paris 21 Ekim 2024
Kırmızı alarm 07 Ekim 2024
Ağır ceza 30 Eylül 2024
Türk gücü 23 Eylül 2024
Automechanika’da EVrim 16 Eylül 2024