Kirpi sendromu
Tedbiri abartırsan, koruduğun her ne ise onun riskini azaltmaz, aksine arttırabilirsin de… Beklentilerin önemi büyüktür. Son çeyrek yüzyılda ekonomide “fayda” yaklaşımı yerine “beklenti” yönetimlerinin daha açıklayıcı olduğunu yaşayarak gördük. Haddini aşan tedbir, zıddına döner.
Biliriz ki ekonominin aktörlerinin beklentileri, onların bir sonraki zaman dilimindeki davranışlarını şekillendiriyor. Bin kişi borsa düşecek derse, borsa düşüyor. Kriz beklentisinde insanların sayısı arttıkça, sırf beklenti yüzünden kriz çıkabiliyor. Beklentiler, geleceği şekillendirmede çok fazla etkin.
Piyasadaki negatif enerji
Geleceğe dair yatırımlarını kısan, kirpi sendromuna girip harcama yapmayan, nakitte kalmayı tercih edenler arttıkça, piyasadaki negatif enerji, bir süre sonra “daralma” doğurabiliyor. Bu durum, ekonomiyi soğuma gayreti gösteren yönetim için, politika üretmede kullanılabilecek bir imkân…
Sözü seçim sonrası enflasyonla mücadele adımlarını bekleyenlere getirmek istiyorum. Bugün pek çok işletme; pause tuşuna basmış gibi, antienflasyonist kararların alınmasını bekliyor. Kritik olanlar dâhil pek çok karar, erteleniyor. Hele ki büyümeye dair planlar, tamamen rafa kalkmış durumda…
İKİ SORU İKİ CEVAP / İçe kapanmaya dair…
İçe kapanma bir tür kaçış mı?
Aslında değil. Bir tür hayatta kalma refleksi. Ancak belirsizliği bahane edip yükümlülüklerinden kaçma modası başladı. Misal imkânı varken borcunu ödemeyip geciktirme kurnazlığı… İçe kapanmayı anlarım ancak “nasılsa ödeyen yok” diyerek imkânı olanın da ödemeden kaçınması, kirpi ahlakı değil.
Kirpi sendromu geçer mi?
Bu durum, güven ortamının tesis edilmesine bağlı. Piyasalar geleceğe dair öngörü geliştirebilirse kirpi sendromu gevşer, işletmeler, içe kapanık halden yavaş yavaş kafasını uzatıp ilerlemeye başlar. Ancak Merkez Bankası’nın tutarsızlıkları, Şimşek’in eyleme dönüşmeyen vaatleri sürerse, süre uzar.
NOT / Dehşet zamanlardan anlam çıkarma
Dâhiliğin tanımlarından biri de insanın "dehşetli zamanlardan anlam çıkarma" yeteneği ise, artık "bir şeyleri değiştirmeden her şeyin değişeceğini umma" enayiliğinden vazgeçmenin zamanı gelmedi mi dersiniz?
Seçimin üzerinden 100 gün geçti. Görünürde güya 3-4 yıl seçim yok. Popülist politika ihtiyacı da yok, seçim ekonomisi uygulama zorunluluğu… Buna rağmen ekonomi yönetiminin “enflasyonla savaşır gibi yapma” tavrı, kafa karıştırıyor. Ortada “acı” var fakat “ilaç” yok. Söylem var ama eylem yok.
Eylemsizlik; gerekçesi ne olursa olsun, hızla dönüşen dünyada en yüksek maliyet olabilir. Çoğu kez de geriye gitmenin en kestirme yolu olabiliyor. Ataleti tembelliği kendisi dışındaki sebeplere adresleyenlerin kaçırdığı şudur; şart gerçekleştiğinde, işini hızlandıramayabilirsin. Çektiğin el frenini boşaltırken gaz pedalın yeterince güçlü ivme sunmayabilir şirketine…
Kamuda bürokrasinin işleri aksatması hatta askıya almasını, kabul etmemekle birlikte, anlarım. Fakat özel sektörün yönetim kurullarında oluşan “bekle- gör” psikolojisi, kolaya kaçmak değil mi?
Oysa dünya, “karmaşada yol alma” kavramını hayata geçirdi bile. Bekleyerek başa çıkacağımızı sanmak, gaflet limanına demir atmaktır. Dehşet zor zamanlardan anlam çıkarmak geremez mi?