Kirli yeşil
Elektrikliler iyi, güzel ama; şu anda herkes, yeşilinin ne kadar temiz olduğunu konuşuyor. Batarya metalleri için kapışma, küresel ekonomi tarihindeki en kirli dönemlerinden birini yeniden karşımıza çıkarıyor.
Çin ve ABD'den sonra dünyanın en büyük üçüncü büyük otomobil pazarı olan Avrupa Birliği’nin içten yanmalı motorları kesin durdurma kararı, tüm otomotiv endüstrisinin batarya teknolojisine dönüşümde acele etmesine ve elektrikli araçlara hızlı geçişin yeni krizler yaratmasına neden oluyor.
Bataryalar için yeterli miktarda lityum, nikel, kobalt, manganez, paladyum ve diğer minerallerin dünyadaki tüm madenlerden çıkarılması ve rafine edilmesinin bile gereken ölçeği karşılayamayacağı kolayca hesaplanıyor.
Dahası, gelişmiş ülkeler “temiz”lenecek diye; en kirli ve ilkel teknolojilerin kullanıldığı başta Afrika’daki kaynaklar adeta işgal edilmeye başlandı. Hammaddelerin sistematik çıkarılması, bu ülkelerde insan hakları ihlallerini ve çevre kirliliğini arttırıyor, gelişmeyi durduruyor.
Bolivya gibi lityum rezervlerine değer katmaya ve Endonezya gibi ham nikel cevheri ihracatını yasaklayıp, yabancı şirketlerin nikel işlemelerini kendilerine taşımaya zorlayan ülkeler çıksa da; gerçek kalkınma çabaları sonuçlanamıyor. Rekabetçi küresel pazar, bu tip girişimleri hep engellemişti. Batarya metalleri, petrol gibi stratejik önem kazandıkça; önemli kaynaklara sahip gelişmekte olan ülkelerin kalkınma yörüngeleri jeopolitik tarafından ele geçirilecektir.
Elektrikli araçların menzillerini artırmada kritik olan kobalt için dünyanın en büyük rezervlerine sahip Kongo, Çinli kuruluşlarca adeta sömürge döneminin madenciliğiyle zorlandığı için büyük risk yaşıyor.
Çin hükümeti, elektrikli araç bataryalarını ve tedarik zincirlerini herkesten önce stratejik bir endüstriyel hedef olarak tanımlamıştı. 7 yıl önce de fiyatı düşükken kobalt için çılgınca arayışa girmişlerdi. Madencilik devi China Molybdenum, Kongo’nun ve dünyanın en büyük kobalt madeni Tenke Fungurume'yi satın almıştı. Şimdi Çinliler, küresel kobalt rezervlerinin yüzde 60'ını ve dünyanın kobalt arıtma kapasitesinin yüzde 80'ini kontrol ediyorlar.
Böylece Çin, batarya üretiminde liderliği elde edebilirken, Çinli CATL, tüm küresel batarya pazarının üçte birini kontrol ediyor.
Şu anda ABD de, Avrupa da, batarya tedarik zincirinin çok büyük bölümü ve özellikle minerallere ulaşmak için Çin’e mecburlar!
Neredeyse Batı Avrupa kadar büyük olan Kongo ve onun geniş kaynakları, birçok yönden tüm Afrika kıtasının ekonomik kaderinin anahtarı olarak görünüyor. Afrika'nın merkezindeki konumu ve ulaşım merkezlerine erişiminin zayıflığı nedeniyle, Kongo'nun sistematik gelişmesi, komşu ülkelere yayılacak ve kıtanın geri kalanı için emsal oluşturacak.
Demiryolu ve liman altyapısıyla dönüştürülen Afrika lojistiği de, Çinli kuruluşlarca finanse ve inşa ediliyor, hatta işletiliyor. Çin'e sevkıyat için kaynak üreten bölgeler denizle bağlanıyor.
Fakat, Çinliler, zaten düşük olan çalışma ve çevre standartlarını daha da kötüleştirmeyle suçlanmaya başlandı. Maden çıkarma ekonomisine paralel vaat ettikleri altyapı projelerini yerine getirmedikleri iddia ediliyor.
Ancak, Avrupalılar, daha mı iyiler?.. Ivanhoe Mines ya da İsviçreli Glencore gibi batılı madencilik devlerinin de, insan hakları ihlalleri, yolsuzlukla ilgili uzun sicilleri var.
Böylece batarya metalleri yarışının tüm mantığının, Afrika'daki değil, zengin ülkelerin kendi evlerindeki ulusal refahı güvence altına almak olduğu aklımıza geliyor. ABD de, Çin de, ham cevheri uzaklarda çıkarmaya ve kendi evlerinde rafine etmeye odaklanmışlar. Fakat, Afrika’da daha fazla arıtma kapasitesi ve Afrikalılara daha büyük bir maden kârı payı bırakmak, Afrika'nın maden zenginliğinden müreffeh hale gelmesini istemedikleri de fark ediliyor. Diğer yanda Afrika, kendi üretim üslerini inşa edebilse, fikri mülkiyetlere sahip olsa, böylece yalnızca metalleri çıkarıp rafine etmekle kalmayıp aynı zamanda tüm batarya tedarik zincirini yeniden konumlandırmak istese bile, özellikle üretim için zaten zor bulunan istikrarlı elektrik arzına sahip değil.
Sonuçta, batarya mineralleri yarışı, gelişmiş ülkeler ile gelişmemiş ülkeler arasındaki büyük uçurumu derinleştiriyor. İklim politikası için elzem mineral yataklarına sahip olmalarına rağmen maden zenginliklerinden tam olarak fayda sağlayamayan ve gelişemeyen ülkeler, halklarına yayılacak kapsamlı bir yarar çıkışına başlayamıyorlar. Bunun için küresel tedarik zincirinde ve ekonomik ilişkilerde kendilerinin başrole geçeceği büyük değişiklikler olması gerekir. Ki, bu hiç kolay değil!..