Kıraathane vs. kafe
Vs. Türkçe'mizde “vesaire” kelimesinin kısaltması olarak kullanılır; “ve benzeri” anlamında. İngilizcede ise “versus” kelimesinin kısaltmasıdır; “-e karşı” anlamında. Siz değerli okuyucu, yorumu size bırakıyorum; ister Türkçe ister İngilizce anlamıyla yorumlayabilirsiniz. Türk Dil Kurumu’na göre her iki kelimenin anlamı şu şekilde: Kıraathane-kahvehane / müşterilerinin okumaları için gazete, dergi ve kitap bulunduran geniş, temiz ve iyi döşenmiş kahvehane. Kafe – kahve ağırlıklı içecek ve hafif yiyeceklerin satıldığı, bazılarında kapı önlerinde oturacak yerlerin bulunduğu ayaküstü yiyecek yerleri.
Kaynaklar ilk kahvehanenin 15. yüzyılda İstanbul’da açıldığını belirtmektedir. Kahve ve kahvehane kültürü Türkiye’den Avrupa’ya oradan da yenidünya’ya yayılmıştır. İşlevlerine göre tarih boyunca kahvehanelere değişik isimler verilmiştir:
- ‘Bilgelik Okulu’: Osmanlılarda sanatçıların ve edebiyatçıların buluşma yeri olarak
- ‘Kuruşluk Üniversite’: İngiltere’de siyaset ve güncel konuların tartışıldığı ortam, bir fincan kahveye çok şeyin öğrenildiği ucuz üniversite olarak
Londra’nın ilk kahvehanesi 1652 yılında İzmir’den göç eden Pasque Rosee isimli bir Levanten tarafından açılmıştır. Hikâyeye göre Pasque Rosee İzmir’den ithalat yapan patronu Daniel Edwards’a bu içeceği tanıtır, kahvehane fikrini açar ve destek alır. Her sosyal seviyeden Londralı burada buluşmaya, dedikodu yapmaya, yazmaya gelir ve kahvehane gittikçe ünlenir. Zamanla “kahvehane siyasetçisi” diye bir tabir bile türer; siyasi konularda kahvehane köşelerinde ahkâm kesen kişilere verilen ad. Kahvenin bir sosyalleşme aracı olarak ilk kez Türkiyeli bir Levanten tarafından kullanılması Londralılar tarafından önemsenmiştir ve bu gelişme, tarihine meraklı bir ulus olarak bugün bile çeşitli araştırma ve makalelerde yer almaktadır. Kahvehanenin açıldığı binaya asılı bir tabela bu durumu açıklamaktadır. Londra’yı ziyaret edecekler için adres: St. Michael’s Alley, Cornhill. Tarihin acı bir gerçeği şu ki Avrupa’ya oradan da Yeni Dünya’ya kahve kültürünün yayılmasına sebep olan Türklerin ülkesinde şimdi yabancı kahve türleri, kahvehaneler, kafeler cirit atmakta!
Kafelerin sosyalleşme üzerinde önemli etkileri olduğu kabul edilmekte. Araştırmalar, başkalarıyla bağ kurmak için kaygısız – tasasız sohbetlere dahil olmayı tercih ettiğimizi göstermekte. Bu nedenle kahvehaneler plansız – programsız, kendiliğinden gelişen etkileşimler için uygun ortam oluşturmakta, sosyal ağların kurulmasında önemli rol oynamaktadır. Bir araya gelmeyi kolaylaştırmakta, bilginin yayılmasına aracılık etmektedir. Bir başka araştırma, zaman içerisinde ileri yaş grubuna dahil kişilerin kendilerini toplumdan kısmen veya tamamen uzaklaştırması halinde dahi kahvehane ortamının yalnızlığa sarılanlar için bir sosyalleşme fırsatı olduğunu kanıtlamakta. Kahvehanelerin bu yararlı yanlarına bugünlerde yenileri ilave olmakta. Değişen dünyada kahvehaneler de değişmekte. Bakalım nasıl?
Haftanın Konusu: ONARIM KAFELERİ
Sosyal kaygılarımızın, değerlerimizin, önem sıralamalarımızın zaman içerisinde değişmesi ile kahvehanelerin rolü de başkalaşmaktadır. “Sürdürülebilirlik” çağımızın önemli kaygısıdır; çocuklarımıza, torunlarımıza, gelecek kuşaklara nasıl bir yarın teslim edeceğiz? Kaynakları bu hızla tüketirsek “yarın” nasıl bir yarın olacak? Bu sorular hepimizi düşündürmekte hatta ürkütmektedir. “Döngüsel Ekonomi” bu kaygıların bir sonucudur. Döngüsel ekonomi, atık oluşumunu en aza indirirken malzemeleri ve kaynakları kullanımlarının sonunda ürün döngüsüne geri döndürerek değerlerini mümkün olduğunca uzun süre korumayı hedefler. “Onarım Kafeleri” bu amaca hizmet etmektedir.
“Onarım Kafeleri” ilk kez Hollandalı çevreci Martine Postma tarafından 18 Ekim 2009’da Amsterdam’da hayata geçirilmiş ve büyük ilgi görmüştür. “Onarım Kafeleri” insanların buluşup, birlikte ihtiyaç duyulan araç – gereçlerini onardığı yerlerdir. Genellikle giysi, küçük ev aletleri, bisiklet, çanak – çömlek, oyuncak, vb. gibi Bu kafelerde onarım için gereken temel alet – edevat bulunmaktadır. Aileyi büyük ölçekli düşünürseniz mutlaka onarımda kabiliyetli, “ne iş olsa elinden gelir” birilerine rastlarsınız. Örneğin ben, bu tarife hiç uymam! Bu becerikli kişiler onarım kafelerinin başköşesinde yer alır, derdi olan onları nerede bulacağını bilir. Aynı zamanda, “acaba nasıl yapıyor?” diyen meraklı katılımcılar onarım sürecini izler ve böylece kesintisiz bir eğitim sağlanır. 6 kıta da, 33 ülkede yaklaşık 3 bin onarım kafesi faaliyette ve bu kafelerde yılda yaklaşık 250,000 kilo muhtemel atığa yeniden işlev kazandırılmakta. Küçük bir onarımla tekrar – tekrar kullanılabilecek araç – gereç geriye kazanılmakta. Eğer böyle olmasaydı, yenisini üretmek için kaynaklar heba olacak, üretim sürecinde CO2 salınacak, çevre zarar görecekti. Gündelik yaşamda ne kadar az atık üretirsek sürdürülebilirliğe o kadar fazla katkımız olacak. Bu yazıyı hazırlarken bir yandan da düşündüm, bugüne kadar derlediğim çevre başarı hikâyelerinin kahramanları hep kadın; Rachel Carson, Albina Ruiz ve Martine Postma. “Yuvayı Dişi Kuş Yapar” atasözünün anlamı şu; evin kadını anlayışlı, idareci ve tutumlu olursa ancak o zaman evde dirlik düzenlik sağlanır. Bu atasözünün yeniden yorumlanma zamanı gelmiş: DÜNYAYI DİŞİ KUŞ YAPAR!