Kimlik siyasetinin sonucu; yeni dünya savaşının eşiğindeyiz

Zeynep GÜRCANLI
Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

İnsanoğlu bilim ve teknolojide, sadece 50 yıl önce hayal bile edilemeyecek noktaya geldi. Ancak iş "yönetim sistemine" geldiğinde, ilerleme bir tarafa, müthiş bir geriye dönüş var.

Önce Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, ardından Hamas militanlarının saldırısı ile Ortadoğu'da başlayan kaos, "kimlik siyasetinin" dünyaya nelere mal olabileceğinin en büyük işaretleri. Daha önceki iki büyük dünya savaşının da kimlik siyaseti üzerinden çıktığı ve yürütüldüğü hatırlandığında, üçüncü büyük savaşın adeta insanoğlunun "ensesinde" olduğunu söylemek mümkün. Ortadoğu'da Gazze'nin İsrail saldırıları tarafından adeta cehenneme döndürülmesi, şifa aramaya gelmiş ya da saldırılardan kaçarak sığınmış sivillerin bulunduğu bir hastanenin hedef alınması, izlenen "kimlik siyasetinin" yarattığı pervasızlığın geldiği noktayı gösteriyor.

DEMOKRASİLER TEHLİKEDE

Kimlik siyaseti öncelikle insanoğlunun, mevcut uygulamalarındaki tüm eksikliklerine rağmen, yarattığı en iyi yönetim sistemi olan demokrasiyi vuruyor bugünlerde. Kendisini dünyaya "demokratik rejimlerin koruyucusu" gibi sunan ABD'nin Dışişleri Bakanı Blinken'ın, Ortadoğu'daki şiddet sarmalını -güya- yatıştırmak için geldiği İsrail'de ilk cümlesinin "ben de bir Yahudiyim" olması, aslında demokratik sisteme vurulmuş en büyük darbe. Bu açıdan bakınca, Blinken'ın bu girizgahından cesaret almış olan İsrail'in, sırf Yahudi olmadıkları için Gazze'de sivil-militan ayırmadan yaptığı bombardıman "kimlik siyaseti" değil de nedir? Elbette tüm bu sarmalın başlangıcının, "Müslümanlık" kisvesi altında İsrail topraklarına girip, hangi millete ya da dine mensup olduğuna bakmaksızın, sivillere saldırıp, kimini rehin alan Hamas'ın caniliği olduğunu da eklemek gerek.

ÇATIŞMA GENİŞLEYECEK GİBİ

Bölgedeki "kimlik siyasetinin şampiyonu" konumundaki ülkeler de, ateşe su taşımakla meşgul; İran Dini Lideri Hamaney'in son açıklamasında, tüm Müslümanlar'a çağrı yapıp, İsrail'deki Yahudi yerleşimcileri hedef göstermesi bunun örneği. Çatışma Lübnan'a genişleme eğilimine girdi bile; ABD'nin Lübnan'daki vatandaşları ve Büyükelçiliği'ndeki personelinin bir kısmını ülkeden çıkarması, bu yöndeki endişenin somut işareti.

Üstelik ABD, tüm yaşananlara, işin Gazze'de hastane vurmaya kadar varmasına rağmen, İsrail'i kayıran kimlik siyasetini devam ettirmeye kararlı duruyor. ABD'nin Ortadoğu bölgesinden (CENTCOM) sorumlu komutanı General Kurilla yoksa neden İSrail'e gelip, Genelkurmay Başkanı ile "İsrail'e askeri olarak nasıl yardım edilebileceğini" masaya yatırsın. Nitekim ABD'nin Doğu Akdeniz'e gönderdiği iki uçak gemisinin liderliğindeki küçük çaplı bir donanmaya ek olarak, İsrail'e de "danışmanlık ve tıbbi yardım" gerekçesiyle 2 bin asker göndermeye hazırlandığı bilgisi sızdı bile.

En alarm verici gelişme ise, ABD yönetiminin BM aracılığıyla İran'a gönderdiği mektup; İran basını, söz konusu mektupta ABD'nin İran'dan bölgede gerilimi azaltmak için yardım istediğini yazdı. Ancak mektup bu kadarla sınırlı değil; Son paragrafta İran'ın çatışmalara bizzat müdahale etmesi halinde, ABD'nin de resmen dahil olacağı tehdidi yer alıyor.

RUSYA VE ÇİN'İN GÜNAHLARI

Rusya'nın Gazze'de yaşanan hastane saldırısı üzerine BM Güvenlik Konseyi'ni acil toplantıya çağırması ise, ikiyüzlülüğün bir başka örneği olmaktan öte geçemiyor ne yazık ki. Aynı Rusya, Suriye'de Esad askerleri ile birlikte yüzlerce hastane ya da kliniği bombalaadı mı? Tüm dünya İsrail ve Gazze'de yaşananlarla meşgulken Ruslar, Ekim ayının ilk haftasından buyana İdlib'de 73 yeri hedef aldı. Hedef alınan yerler arasında hastaneler, sivil binalar da var.

Şimdilerde "yatıştırıcı" gibi görünmeye çalışan Çin, sırf kimliklerinden dolayı Doğu Türkistan'da yaşayan milyonlarca Müslüman-Türk kökenli kendi vatandaşını toplama kamplarına atmadı mı?

Gazze'deki çatışmaların en başından bu yana Avrupa Birliği'nin tavrı ise tek kelimeyle "korkunç"; Birlik, yakın geçmişte Nazi mazisi olan ülkeler ve Yahudi soykırımına karışmayanlar olarak tam ortadan ikiye bölünmüş durumda. Hamas'ın terör saldırıları sonrasında AB'nin Filistinliler'e insani yardımını kesme kararına karşı çıkan üç ülke, Danimarka, İspanya ve İrlanda, ya NAZİ geçmişleri olmayan, ya da bizzat NAZİ mezaliminden çekmiş ülkeler. Tarihin ayıpları, bugünün mezalimi haline gelebiliyor işte.

TÜRKİYE, KİMLİK SİYASETİ DEĞİL "İNSANLIK" YÖNÜNDEN BAKMALI

Böylesine tehlikeli bir ortamda bölgenin güçlü ülkelerinden Türkiye'nin oynayacağı rol çok önemli. Türkiye yaşananlara "kimlik" üzerinden değil de, "insanlık" üzerinden bakabilirse, belki de üçüncü dünya savaşına varabilecek tehlikeli gerilimi düşürebilecek tek ülke.

Ancak sadece Türkiye'yi yönetenlerin değil, vatandaşların da sorumluluğu büyük; Hastane vurmaya varan caniliği protesto etmek bir insani görev olsa da, duyulan öfk eyi "kimlik siyasetine" çevirip, Türkiye'deki yabancı sivillere, diplomatik temsilciliklere ya da yabancı kökenli şirketlere saldırmak, yakıp yıkmaya kalkmak yanlış. Durup dururken ülkedeki sivilleri hedef alanların, Müslüman olduğu için sivil-militan demeden Gazze'yi bombalayan İsrail'den farkı kalır mı?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
İki kritik tarih 21 Ekim 2024