Kimin eli kimin cebinde ?
Gazze'de 7 Ekim sonrasında yaşananlar, uluslararası alanda "aynaların kırılıp, sırların dökülmesine" neden oldu.
Demokrasi, insan hakları, hukuk devleti gibi değerler, Gazze'de yaşayan sivillerin üzerine atılan bombalarla eridikçe eridi.
SUNAK AİLESİNİN İŞLERİ, İRAN'IN ABD İLE ARKA KAPI DİPLOMASİSİ
İşin ilginci, İsrail'e yönelik Batı'dan gelen koşulsuz destekte farklı unsurların devrede olması; kimi zaman kişisel mali çıkarlar, kimi zaman Avrupa ülkelerinin karanlık tarihi, kimi zaman ise liderlerin oy hesapları etkili oldu/oluyor.
İngiltere mesela; Bugünlerde İngiliz kamuoyu Başbakan Sunak'ın aile şirketinin dolaylı yoldan İsrail'le girdiği iş ilişkisini konuşuyor. Rishi Sunak'ın aile şirketi olan Infosys, petrol devi BP ile 1.5 milyar dolarlık bir anlaşma imzalamıştı geçen Ağustos ayında. Aynı BP, Gazze'ye yönelik bombardıman sürerken, 29 Ekim'de İSrail devleti ile bir anlaşma yaparak, Akdeniz'de İsrail'in kontrolündeki bazı parsellerde petrol arama ve işletme hakkı aldı. Karışık işler.
İran'ın "alegirli" dış politikasını ise geçen hafta ABD'nin eski Başkanı Donald Trump "faş etti";
Trump, ABD'nin bir dron saldırısı ile İran'ın savaş kahramanı ilan ettiği Devrim Muhafızları eski Başkanı Kasım Süleymani'yi öldürmesinin ardından Tahran'da atılan "intikam yeminlerini" hatırlattı. Ancak o "intikam yeminleri" edilirken, Tahran'ın arka kapı diplomasisi ile Amerikalılar'a ulaşıp, "bölgedeki 18 Amerikan üssüne saldırılar yapacağız. Ama üsleri değil, etraflarını vuracağız. Merak etmeyin" mesajı ilettiğini anlattı. Gazze'de de benzeri bir arka kapı diplomasisi işliyor mu acaba?
ÇATIŞMANIN "DURAKLAMASI" MI, SÜRDÜRÜLEBİLİR "ATEŞKES" Mİ?
ABD Dışişleri Bakanı Blinken'ın, Türkiye'yi de kapsayan bölge turu ise Washington yönetimi ile bölge ülkelerinin "anlaşamadıkları üzerinde anlaşmaları" ile sonuçlandı. Blinken'ın çantasında, Gazze'ye yardım gönderilebilmesi için sadece birkaç günlüğüne "çatışmalara ara verilmesi" vardı. Türkiye dahil, ziyaret ettiği bölge ülkelerinin tümü ise "sürdürülebilir ateşkes" taraftarıydı. Aynı noktaya bir türlü gelinemedi.
Blinken bölgede ayrıca, Gazze'de "Hamas sonrası" için de nabız yokladı. Uluslararası basında tartışılan seçenekler çok çeşitli; Gazze'nin tümüyle Filistinliler'den arındırılmasından, bölgenin El Fetih kontrolüne verilmesine; BM manda yönetimi kurulmasından, bölgeye barış gücü yerleştirilmesine kadar tüm seçenekler üzerinde yazılıp çiziliyor. O kadar ki, sosyal medyada "kaç Filistinli'nin hangi Arap ülkesine ya da Türkiye'ye gönderileceğine" kadar ayrıntılı paylaşımlar bile yapıldı. Ancak Türkiye'nin Filistinliler'i ülkeye kabul etmesine ilişkin bir görüşme yapıldığı iddiası Ankara tarafından yalanlandı. Bu ekonomik zorluk içindeki Türk hükümetinin "şimdilik" tavrı mı, yoksa değişebilir mi? Göreceğiz.
ÇATIŞMA GENİŞLER Mİ?
Blinken bölgede o kadar tepkiyle karşılanmıştı ki, turun sonunda Washington'dan "Gazze'nin İsrail tarafından yeniden işgal edilmesine karşıyız" açıklaması yapılmak zorunda kalındı. Tüm bu "kimin eli kimin cebinde" durumunda, akla gelen tek soru ise çatışmanın Gazze'nin dışına çıkıp, Lübnan, Suriye ve Irak'ı, hatta İran'ı da kapsayacak şekilde genişleyip genişlemeyeceği.
İran'dan, hamasi nutuklar ve tehditler bir tarafa, şu ana kadar çatışmayı genişletmeye yönelik bir adım gelmedi. Keza, İran'ın Lübnan'daki uzantısı Hizbullah da can düşmanı İsrail'le çatışmaları "kontrollü tutmayı" tercih ediyor, en azından şimdilik.
Bu açıdan bakınca, çatışmanın büyümesine yol açabilecek en büyük tehlike, İsrail'in aşırı sağcı hükümetinin tutumu olacak gibi. Yolsuzluk dosyalarından, bizzat kendi vatandaşlarından gelen tepkilerden bunalan İsrail Başbakanı Netenyahu, koltuğu kaybetmemek için bir "delilik" yapar mı? Asıl yanıtı olmayan soru bu.