Kim müttefik? Kim rakip?
Uluslararası sistemde tek kutuplu dünya düzeninden çok kutuplu düzene geçiş karmaşası, Türkiye'nin dış politikasını da etkiliyor.
İşin içine bir de 2022'de yapılacak seçimler girince, Ankara'nın izlediği diplomasi iyiden iyiye kampanya odaklı bir yöne girmiş görünüyor.
AK Parti hükümetinin dış politikası seçim öncesinde iki temel amaca yönelmekte;
İlk amaç, seçim öncesinde Türk vatandaşlarının yaşamakta olduğu ağır ekonomik krizi hafifletmek amacıyla yurtdışından mali destek bulmak. Burada Rusya önce çıkıyor. Moskova'ya bu yıl yapılacak doğalgaz ödemesini seçim sonrasına ötelemek, böylece oluşacak mali kaynağı da asgari ücret artışı, ya da doğalgaz faturalarına daha geniş mali destek gibi alanlarda kullanarak, seçimlerde muhalefete karşı bir adım öne geçebilmeyi amaçlıyor AK Parti. Rusya'dan ayrıca - kısa dönemli de olsa - yüklü bir para girişi beklentisi de var. Eğer gerçekleşirse bu da AK Parti'yi rahatlatacak. Aynı konuda, yakın dönemde ilişkilerin "normalleştirildiği" zengin Arap ülkeleriyle de dirsek temasının sürdüğünü ayrıca not etmek gerek.
İkinci amaç ise, seçim kampanyasında kullanmak üzere Erdoğan'ın "dünya lideri" imajının pekiştirilmesi. Burada da kilit öğeler olarak ABD Başkanı Biden'la görüşme imkanı yaratmak ile, Rusya-Ukrayna savaşındaki arabulucuk imajını güçlendirmek öne çıkıyor.
Strateji teoride iyi görünüyor. Ancak uygulamada AK Parti hükümetini zorlayacak pek çok unsur da mevcut.
BİDEN YÖNETİMİNİN SOĞUKLUĞU AŞILAMIYOR
En büyük sıkıntı, ABD'deki Biden yönetiminin "Türkiye'de 2023 seçimleri öncesinde kampanya malzemesi olmayacağız" duruşunun bir türlü aşılamaması.
ABD'nin inadının bir türlü kırılamamasında Erdoğan'ın zaman zaman yaptığı sert çıkışların da etkisi yok değil. Son olarak Türk Devletleri Teşkilatı zirve toplantısı için bulunduğu Özbekistan'dan yaptığı "ABD'deki ara seçimleri Cumhuriyetçiler'in kazanması Türkiye'nin lehine" açıklamasının, Demokrat Partili Biden'ın işbaşında olduğu Washington'da altı çizilerek not edildiği kuşkusuz. Üstelik, Cumhuriyetçiler'in ABD'deki ara seçimlerde beklenen başarıyı gösteremeyip, Senato'da Demokrat çoğunluğu yıkamamaları da Erdoğan'ın bu açıklamasını "talihsiz" kategorisine sokmuş durumda.
Nitekim Ankara'nın uzun uğraşlarına rağmen Endonezya'daki G-20 zirvesinde Biden'dan görüşme randevusu alındığına ilişkin herhangi bir haber hala yok. Oysa aynı Biden'ın sadece bir kaç gün önce Mısır'da katıldığı İklim zirvesi çerçevesinde Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ile "ikili görüşme" pozu vermekten kaçınmadığı da bir gerçek.
PUTİN DE HALA İKNA EDİLMİŞ DEĞİL
AK Parti açısından işin kötü tarafı, Rusya'dan da seçim öncesindeki tüm beklentilerin hala karşılanamamış olması. Üstelik Erdoğan'ın geçen hafta Özbekistan'da katıldığı Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) zirve toplantısı da, Orta Asya'yı arka bahçesi gibi gören Moskova'da kaşların kalkmasına neden olmuş durumda.
Bu açıdan bakınca, Erdoğan'ın Özbekistan dönüşü Amerika karşıtı çıkışı, TDT zirvesinin Moskova'daki olumsuz etkisini ortadan kaldırmak için yapmış olma ihtimali ortaya çıkıyor. Ancak sorun şu ki, diplomatik kulislerde konuşulanlara göre bu açıklama hem Moskova'yı tatmin etmedi, hem de Washington'da da ciddi rahatsızlık yarattı. -Deyim yerindeyse- "kaş yapayım derken, göz çıkarmak" bu olsa gerek.
KKTC'nin TDT zirvesinde teşkilata gözlemci üye olarak kabul edilmesi başarı hanesine yazılsa da, Ankara'nın bu kadar yatırım yaptığı TDT'daki -Azerbaycan dahil- hiçbir ülkenin neden KKTC'yi resmen tanımadığı kocaman bir soru işareti olarak ortada duruyor.
Üstelik TDT zirvesinin Moskova'da yarattığı rahatsızlığın da etkisiyle olsa gerek, Rusya'nın KKTC'ye başlatmayı planladığı charter uçuşlarının sıkıntıya girmiş olduğunu da vurgulamak gerek. Oysa, Rusya'nın KKTC'yi tanıma yönünde bir adımı olarak yorumlanabilecek bu uçuşların 15 Kasım'da, KKTC'nin kuruluş yıldönümünde başlayabileceği basına sızdırılmıştı. Son gelen bilgiler, uçuşları yapacak Rusya merkezli turizm şirketinde yaşanan bir hisse devrinin, uçuşlara başlama planları da değiştirdiğine ilişkin. Ne kadarı gerçek, ne kadarı diplomatik bahane, kimse pek anlayabilmiş değil.
Yine Moskova'nın KKTC'de açma ihtimalinden bahsedilen diplomatik irtibat ofisi için ise, en az bir yıllık bir süreden bahsediliyor. O da eğer gerçekleşirse.
"DENGE POLİTİKASI" SIKINTIDA
Tüm bu yaşananlar ile yapılan yersiz ve sert çıkışlar, AK Parti hükümetinin Rusya ile ABD arasında izlemeye çalıştığı "denge politikasını" işlemez hale getirdiğini gösteriyor.
Ankara, bir yandan "Rusya en büyük tehdit" yazan NATO belgelerine imza atıp; Diğer yandan Putin'le savunma sanayi pazarlığına oturma konforunu da;
Suriye'de Fırat'ın doğusunda ABD'yi eleştirip, batısında Washington'la aynı düzlemde politika yürütme, bunu yaparken Moskova'yı İdlib'den uzak tutabilmek şansını da;
Mısır'da Sisi'nin normalleştirmeyi bitirmesi, İsrail'de de Netenyahu'nun Başbakanlığı kazanması ile Ortadoğu'da yeniden "lider ülke" imajı ihtimalini de kaybetmekte.
Dış politikada kimin "müttefik", kimin "rakip" olduğunu belirsizleştirip, bununla "denge kurmak" artık Ak Parti hükümeti için giderek imkansız hale geliyor.
Üstelik seçimler de yaklaşıyor...