Kıbrıs'ta “uzlaşma” mümkün mü?
Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 50. yıldönümünde Ada'nın iki tarafında birbirinden çok farklı iki tören yaşandı; Kuzeyde, KKTC'de Türkiye Cumhuriyeti'nin iktidarı ve muhalefetiyle adeta "gövde gösterisi" yaptığı törenlerde kutlama vardı. Güneyde, Yunanistan Başbakanı Miçotakis'in de katılarak konuşma yaptığı törende ise yas havası hakimdi.
Kuzeydeki törenlerde 1974 öncesinde Ada'da yaşayan Türk nüfusa yönelik mezalim öne çıkarılırken, güneyde Türkiye'nin garantör ülke sorumluluğuyla yaptığı askeri müdahale sırasında ölen Rumlara vurgu yapıldı.
Türk-Yunan normalleşmesine devam…
Ancak iki taraftaki törenlerde atmosfer ne kadar farklı olursa olsun, hem Türkiye, hem de Yunanistan tarafı son dönemde Ege'nin iki yakası arasında yaşanan normalleşme sürecini zora sokmayacak kadar dikkatliydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı konuşmada, Yunan tarafından "sataşma" olamadığı sürece Türk-Yunan normalleşmesi için "yola devam" derken, Yunanistan Başbakanı Miçotakis, "Türk-Yunan uzlaşmasının Kıbrıs meselesini de ileriye taşıyacağına inanıyoruz" diye konuştu.
Türkler “iki devlet, Rum-Yunan “federasyon” diyor
Törenlerde Kıbrıs'ın geleceği açısından Türk tarafında yapılan vurgu Ada'daki Türkler ve Rumların "siyasi eşitliği" üzerine oldu. Rum tarafında Yunanistan Başbakanı Miçotakis ise, yaklaşık 50 yıldır BM çatısı altında sürdürülen barış görüşmelerinin amaçladığı "federasyona" vurgu yaptı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin son dönemde Kıbrıs'ta çözüm için gündeme getirdiği "iki bağımsız devlet" tezini dillendirmedi. Son derece diplomatik bir ifade kullanan Erdoğan, Türkler ve Rumlar için "müzakere masasında eşitlik" talebinin altını çizdi. Erdoğan, "Cumhurbaşkanı Sayın Tatar’ın 2023 Nisan ayında Cenevre’de yapılan toplantıda ortaya koyduğu iki devletli çözüm vizyonu çok kıymetlidir. Kıbrıs Türk tarafı, Rum tarafıyla her alanda eşit olarak müzakere masasına oturmalıdır. O yüzden ‘çözüm istiyorsanız Kıbrıs Türkü’nün müktesep haklarını tescil edin’ diyoruz" ifadesini kullandı.
Burada Erdoğan'ın doğrudan Kıbrıs'ta iki bağımsız devletten bahsetmemesi, sadece Tatar'ın "iki devletli çözüm" ifadesine atıf yapması önemli. Aynı konuşmada "federasyon" olasılığını da tamamen dışlaması da Ankara'nın ortaya koyduğu müzakere pozisyonu açısından kritik; Belli ki Ankara, pazarlığı "iki devlet" diye açıp, federasyon olasılığını ortadan kaldırmayı ve "konfederasyon" üzerinde uzlaşma aramayı planlıyor.
Lefkoşa’da iktidar muhalefet buluşması
KKTC'deki 20 Temmuz törenleri Türkiye'deki siyasi kutuplaşmayı kırmayı amaçlayan iktidar partisi-ana muhalefet "normalleşme süreci" açısından da yeni bir aşama olarak kayda geçti.
Ve ilginç bir nokta;
Yunanistan Başbakanı Miçotakis'in Güney Kıbrıs'ta yaptığı konuşmada, Türk-Yunan "normalleşmesine" ilişkin söylediği cümleyi, Türkiye'de iktidar ve muhalefet partileri arasındaki mevcut durum için de kullanmak mümkün.
Miçotakis, "Onlarla görüşüyor olmamız, her konuda uzlaştığımız, hatta mevcut pozisyonlarımızdan geri adım attığımız anlamına gelmemeli" dedi. Yunan Başbakanı duruma "pragmatik şekilde yaklaştıklarını" ifade ederek, bu yaklaşımın kimseyi "daha az ya da daha çok vatansever yapmayacağını" vurguladı.
Tıpkı Türk-Yunan normalleşmesinde olduğu gibi, AK Parti ve CHP'nin 31 Mart seçimlerinin ardından başlattığı yeni sürecin yürümeyeceğini düşünenler, bunun CHP açısından yanlışlığına vurgu yapanlar var.
Ancak CHP'deki hava, "mevcut pozisyonlardan geri adım atmadan" Türkiye'nin iç politikasındaki "normalleşme" sürecini devam ettirmekten yana duruyor. Nitekim CHP Lideri Özgür Özel'in yeni buluşma için Türkiye açısından kritik tarih, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nı işaret etmesi önemli. 29 Ekim'de Özel, CHP'nin uzun süredir devam ettirdiğini "Cumhurbaşkanlığı Sarayı boykotunu" sonlandırır mı, henüz tahmin etmek için erken.
Ancak hem iktidar, hem de ana muhalefet hala kullandıkları dilde çok dikkatli.
Eylemlere gelince, durum bambaşka;
Sokak hayvanlarının topluca katledilmesine yönelik yasa teklifinden, eğitim müfredatının tek yönlü değiştirilmesine, öğretmenleri müthiş sıkıntıya sokacak yeni yasadan, kadının soyadı meselesine kadar hemen her konuda AK Parti'de hala "uzlaşma işareti" görünmüyor.
O zaman soru şu;
Eylem olmadan, sadece söylemle, uzlaşma mümkün olabilir mi?