Kıbrıs’ta çözüm Türkiye’deki seçim sonucunu bekliyor
Türkiye’deki yerel seçim sonuçları pek çok konuda belirleyici olacak; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Anayasa değişikliği için düğmeye basıp basmayacağı, iç politikada siyasi ittifak yönelimini değiştirip değiştirmeyeceği, CHP ve İYİ Parti’nin iç çekişmelerde boğulup boğulmayacağını, başta İstanbul olmak üzere yerel seçim sonuçları yönlendirecek gibi.
Ancak sadece iç politika değil, uluslararası alandaki pek çok kritik konu da yerel seçim sonuçlarına göre ilerleyecek. Bunlardan biri de Kıbrıs meselesi.
Türkiye’den bir grup gazetecinin KKTC’ye dört günlük bir çalışma ziyaretindeki temaslarda öne çıkan da, Kıbrıs Türk siyasetindeki aktörlerin de gözünün Ankara’da olmasıydı.
ÇÖZÜM İÇİN YAKLAŞIMLAR FARKLI AMA TESPİT ORTAK; BÖYLE GİTMEZ!
KKTC’de birbiri ardına patlayan, içine siyasileri de alan yolsuzluklar, skandallar temiz toplum isteğini iyice arttırmış durumda. İşin ilginci, Ada’nın güneyinde de durum farklı değil. Kıbrıs Rum Kesimi’nin Batı ambargosu altındaki Rusya için “melce” haline gelmemesi için hem ABD, hem de Avrupa Birliği tüm gücüyle bastırıyor. Son dönemde “altın pasaport” ile zengin Rus vatandaşlarının gözde “vatanı” haline gelen Rum Kesimi, Washington ve Brüksel’in de baskısıyla yavaş yavaş Moskova ile ilişkileri kısıtlamaya başladı. Rumların bu alanda Batı dünyasına yaklaşmalarının “ödülü” de elbette ABD’nin silah ambargosunun kaldırılması oldu. Şimdilerde de Filistin’e denizden yardım taşınması konusunda Rumlara verilen “başrol”, Ada’nın güneyindeki siyasetçilerin dünya meselelerinde etkin olmak konusundaki “hırslarını” büyük ölçüde tatmin etmiş gibi. Ancak Filistin’e gönderilen göstermelik yardım gemilerinin, Kıbrıs’taki İngiliz üsleri üzerinden İsrail’e yapılan İngiliz-Amerikan silah sevkiyatlarını da “görünmez kıldığı” da unutulmamalı elbette.
Sonuç; turizmden enerjiye kadar büyük potansiyeli olan Kıbrıs Adası'nın çözümsüzlük nedeniyle büyük aktörlerin “oyuncağı” olmasından başka bir şey değil. Nitekim CTP Milletvekili, KKTC’nin Ticaret Odası eski başkanı Fikri Toros da, Rumların Ada’nın güneyinde ulufe gibi dağıttığı petrol arama ruhsatlarıyla petrol ve gaz bulunmasına sahaların işletilmediğine dikkat çekti. Ada’nın her iki kesimi açısından da büyük kayıp elbette.
KKTC’de siyasi yönelimlerine göre partilerin çözüm önerileri de birbirinden çok farklı; Cumhurbaşkanı Tatar, son dönemde Ankara tarafından da desteklenen “iki egemen devlet” üzerinden çözüm önerisinde ısrarlı. “Federal temelde bir anlaşma, Kıbrıs Türkü’nün de yok oluşudur” diyor.
Ana muhalefetteki CTP ise hâlâ federal temelde bir çözüm bulunabileceğinden umutlu. CTP’li vekil Toros partisinin önerisini “ademi merkeziyetçi- ortak çatı devletin yetkileri azaltılmış” bir federal çözümü savunuyor. Ancak CTP Lideri Erhürman bu çözüm önerisini anlatırken iki de yeni şart sürüyor ortaya; görüşmelere bir zaman sınırı konulacak, ayrıca görüşmeler sonuç odaklı olacak. CTP’nin ortaya koyduğu öneride “eksiklik” sayılabilecek unsur, eğer zaman sınırlı görüşme süreci -tıpkı 50 yıldır pek çok kez olduğu gibi - çökerse, bir “B planı” ortaya koymaması. Erhürman bu sorulara “Çözüm bulunmaması halinde Kıbrıslı Türkler’e yönelik uluslararası kısıtlamaların kaldırılmasını” da masaya oturmak için şart olarak öne sürülebileceğini söyledi. Kabaca bir “Tayvan modeli” gibi. Ancak resmen devlet olarak tanınmasa da, dünyanın her kesimiyle ticaret yapan, rahat yolculuk edebilen, ekonomik sorunları pek bulunmayan Tayvan’daki insanların “Çin’in olası saldırısı ihtimalinin” gölgesinde yaşadıkları unutulmamalı. Ekonomik gelişmişlik tüm dünyanın tanıdığı bir “devlet” olmanın güvencesini getirmiyor elbette.
Daha önce Kıbrıs görüşmelerinde “müzakerecilik” de yapan Halkın Partisi Lideri Kudret Özersay ise çözümün federasyon ya da egemen devlet hedefleri konulmadan, “günün gerekliliklerini göz önüne alarak” adım adım kurulmasından yana. Özersay “sonuca en baştan değil, yolda giderken karar verelim” diyor, buna örnek olarak da kömür-çelik iş birliği olarak başlayan, ardından ortak pazara, şimdilerde egemenlik devrine kadar uzanan Avrupa Birliği sürecini gösteriyor.
Eski Başbakan Sibel Siber ise çözüm için önce iki taraf arasındaki “güven ilişkisinin” kurulması gerektiğine, güven kurulduğunda çözümün de beraberinde geleceğine inananlardan. Siber’in Ada’daki mevcut duruma ilişkin tespiti ise bu açıdan önemli; “iki bölgecilik iki tarafa da güven veriyor. Ada’nın iki tarafı arasında serbestçe seyahat eden Türkler ve Rumlar, hem birbirlerini tanıyor, hem de herkes akşam olunca gidebileceği bir evi olmasından memnun” dedi. Kısacası Kıbrıs meselesinde iş yine iki tarafın “federasyon” ya da “konfederasyon” ne anladığına kilitlenmiş durumda; Türk tarafı “siyasi eşitlik olmazsa olmaz” derken, Rumlar çözümü “Türklere yönetimde eşitlik vermeden, üniter devlet üzerinden çözmek” peşinde. Ankara’nın seçim sonrasında giderek artması beklenen Batı'ya yöneliminin, Kıbrıs denklemine nasıl yansıyacağı ise henüz meçhul…