Kendi halinde giden ekonomiye çomak sokunca işte böyle olur!

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Politika faizinin ne olabileceğini irdelediğim 20 Aralık Çarşamba günü Merkez Bankası Başkanlarının değişimiyle para politikasının da nasıl değiştiğine vurgu yapmış ve son beş başkan döneminde yaşananları özetledikten sonra yazımı “Şu dönemlerin grafiğini yapsak nasıl bir zikzak çizen eğri görürdük” diye bitirmiştim. Sonra kendi kendime “Madem merak ettin, çiz o grafiği” dedim. Sonuçta ortaya özellikle son dönemde keskin iniş çıkışların yaşandığını gösteren iyi kötü hepimizin tahmin ettiği grafik çıktı.

Grafiğe baktım, baktım ve yazının başlığı kendiliğinden oluşuverdi... Dış ekonomik gelişmelere çok açık ama yine de kendi halinde giden, kendi yağıyla kavrulmaya çalışan bir ekonomimiz vardı, “Çomak sokmak öyle olmaz, böyle olur” dercesine öylesine kararlar aldık ki, işte bugünlere geldik.

Türkiye ekonomisinin elbette kronikleşmiş sorunları vardı; ancak bu sorunlar şimdikilerle kıyaslanmayacak kadar önemsiz sayılabilecek boyuttaydı. Ya da bugünleri görünce, aslında geçmişte neredeyse hiç sorun yaşamadığımızı anladık.

TCMB Başkanı sıradan memur olunca...

Yıl 1978, Merkez Bankası Başkanı Cafer Tayyar Sadıklar’dır. Başbakan Bülent Ecevit ile Sadıklar’ın yıldızı barışmaz. Merhum Ecevit, uzun uğraşlardan sonra Sadıklar’ı bir şekilde görevden alır. Ama bu öyle bir gece yarısı kararnamesi çıkarmakla olmaz. Cafer Tayyar Sadıklar, o dönemde yaşananları “Merkez Bankası Olayı” adlı kitapta detaylı olarak anlatır.

Hükümet etmek eskiden ne kadar zormuş değil mi...

Ama o zorluk, belli makamlar için gerekliymiş.

Ya şimdi? Bir kararname, Merkez Bankası Başkanı değişiveriyor. Merkez Bankası Başkanı artık sıradan bir memur, bir kamu görevlisi.

İşte öyle olunca da ortada Merkez Bankası bağımsızlığı diye bir kavram kalmıyor. O yüzden hep “Merkez Bankası faizi şöyle belirledi” yerine “Merkez Bankası’nın faizi şöyle belirlendi” demeyi tercih ediyoruz ya...

Çünkü “Laf dinlemiyor adam”la başlayan süreç hala devam ediyor ve o makamda oturanların “laf dinlemek” zorunda oldukları hep hatırlatılıyor.

Grafik her şeyi söylüyor

Merkez Bankası’nın son beş başkanı... 2016 yılının nisan ayında başkanlık koltuğuna oturan Murat Çetinkaya’dan bu yana olan dönem... Ama film asıl 2018’de başladı.

2018 yılının haziran ayında olanları kaçımız hatırlıyoruz acaba?

Merkez Bankası, Kasım 2016’dan itibaren bir buçuk yıl boyunca yüzde 8 olarak uygulanan politika faizini 1 Haziran 2018’de yüzde 16.50’ye yükseltti. Merkez Bankası baktı ki gidişat iyi değil, rahip krizinden dolayı sorun büyüyor, bir hafta sonra 8 Haziran’da bir artırım daha yaptı ve faizi yüzde 17.75 olarak ilan etti. ABD ile ipler iyice gerilmişti, kur tutulamıyor ve enflasyon da ona ayak uyduruyordu; 14 Eylül’de faiz bu kez yüzde 24’e çıkarıldı.

Merkez Bankası “laf dinlememeye” işte daha sonra başladı. Faiz, tüm siyasi baskılara rağmen 2019’un haziranına kadar yüzde 24’te tutuldu. Bu dönemde yıllık enflasyon yüzde 25’lerden yüzde 15’lere, 7 liraya dayanan dolar 5.5 lira dolayına inmişti ama önemli olan faizdi! Faizin indirilmesi gerekiyordu ve bunu yapmak için de Merkez Bankası Başkanını değiştirmek şart olmuştu.

Yapıldı değişiklik; Çetinkaya Murat gitti, Uysal Murat geldi.

Faiz indirilince dövizde yükselme oldu; ama enflasyonda düşüş sağlanmıştı. Ne var ki enflasyondaki düşüş yanıltıcıydı, çünkü bu düşüş baz etkisi sayesinde olmuştu.

Dövizin yükselmesi, enflasyondaki düşüşün kalıcı olmaması... Bakıldı ki olmuyor, bu sefer Uysal gitti Ağbal geldi. Ama görüldü ki asıl Ağbal’ın politikalarıyla hiç olmuyor, hiç olacak gibi değil, çünkü olması gereken yapılıyor; Ağbal da gitti, hem de yalnızca dört ay görev yaparak.

Sonra geldi Kavcıoğlu dönemi ve felaket ayları... Başlangıçta Ağbal’dan devralınan faizle devam edildi ama Eylül 2021’e kadar. O tarihte başlayan indirimle politika faizinin yüzde 19’dan yüzde 8.5’e çekilmesi, Türkiye’yi tarihinde görmediği “yerli ve milli” bir krize sürükledi. “Kendim ettim, kendim buldum” un değişik bir versiyonu yaşandı. Siyasetçiler etti, vatandaş buldu!

Ve son dönem, Gaye Erkan dönemi... Üç göstergeyi birden yükseltme becerisi sergiliyoruz; faizi, dövizi ve enflasyonu. Ama döviz ve enflasyonda bu dönemde yaşanan yükselme, geçmişin ertelenmiş sorunlarından, tortusundan kaynaklanıyor, bu yönetimin hakkını yemeyelim.

Faizi de öyle yüzde 8.5’te tutmak zaten olacak şey değildi, o da artırılıyor. Hastalığın ilk evresinde tedaviye yanaşılmadığı, hatta yanlış tedavide ısrar edildiği için şimdi ilaç dozu çok daha fazla, faiz artışı çok daha sert.

Faizin böylesine arttığı bir dönemde dövizin artması beklenmez tabii ki ama dövizi seçime kadar aylarca neredeyse yatay tutmanın acısı çıkacaktı, o çıkıyor. Dövizdeki artışın acısı da enflasyona yansıyor.

Faiz, döviz ve enflasyon... Bu üç göstergeyi biraz daha yukarıda yataya döndürebilirsek kendimizi şanslı sayacağız.

TCMB Başkanı memur kaldığı sürece!

Bir gerçeği unutmayalım. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanlığı, görevden alınana kitap yazdıracak bir makam olmaktan çoktan çıktı.

Çünkü artık görevden almak için uğraşmaya hiç gerek yok... Bir kararname yeter! Bir sabah Resmi Gazete’ye bakarsınız, koltuğun sahibi değişmiş.

Dolayısıyla isterseniz dünyanın en iyi ekonomi ekibini getirin, en tutarlı program uygulanmaya başlansın, “Ya yarın bu ekip gider ve politika değişirse” kaygısını yok etmediğiniz sürece her iyileşme pamuk ipliğine bağlı kalacaktır.

Bugün olduğu gibi...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ya bir de döviz artsaydı? 05 Aralık 2024