Kendi gıdanı kendin üret
Bilal Sarı
Klinisyen Veteriner Hekim
1965 “kendi gemini kendin yap”, 1971 “kendi uçağını kendin yap”, gibi ‘Kendi gıdanı kendin üret” bu bir ulusal slogan olmalı.
Bir önceki yazımda gıdanın stratejik önemini ve iş insanlarının ellerini taşın altına koyup yatırım yapılması gerektiğinden bahsetmiştim. Yazıda e-mail adresi yazmayı unutmamıza rağmen (bilalsari.com) web sayfamdan beni bulan okuyuculardan başarılı hayvancılık sistemi için değilse de yem bitkileri açısından çok güzel geri dönüşler aldım.
Bu yazımda ise Türkiye’nin gıdasını birkaç kişinin üretmesinin yeterli olmayacağından, genç çiftçilere yaymamız gerektiğinden bahsedeceğim.
Ülkemizde hayvancılık yapanlar 50 ve üzerindeki yaş gruplarından oluşuyor. Yıllarca kendilerini geliştirmeyi reddettiler ve artık yoruldukları için üretimden de çekiliyorlar. Yeni nesle bu mesleği sevdiremezsek, karlı hale getiremezsek hayvansal gıdaya sadece ithal ederek ulaşabileceğiz, tabii satarlarsa veya gücümüz yetip satın alabilirsek.
Hayvancılığı çok büyük çapta yapan birkaç şirket olsa bu üretim Türkiye’nin ihtiyacını karşılamaz mı? Maalesef hayvancılık çok büyük çaplarda yapılabilecek bir iş değildir. Buzağı hayata geldiği ilk günden kendisi anne olduğu güne kadar birebir ilgiye ihtiyaç duyar. İşte bu yüzden en doğru bakım yöntemi aile hayvancılığıdır.
Sermaye sahipleri daha kârlı ve neyin ne olacağı belli olan daha stabil işlere yönelir hayvancılıkla ilgilenmezken; genç nesle, profesyonel ve sürdürülebilir, karlı hayvancılık aşılanırsa gelecekte gıda sorunumuz olmayacaktır.
Yapılması gerekenler
Çiftçi görmeden uygulamaz. Günlerce anlatılsa, yüzlerce doküman eline verilse okumaz, okusa da yapmaz. Görüp, aklına yatınca yapar. Uygulamalı hayvancılık akademisi bu yüzden şarttır. Adı akademi olan değil, kazandıran hayvancılığı uygulamalı öğreten akademi olmalıdır. Burada bakım ve besleme yöntemleri değil, bölge şartlarıyla en kârlı ve sürdürülebilir hayvancılık şeklinin aşılanması olmalıdır. Vakıflaşma ve organize olma sürecini destekleyin. Veya böyle bir organizasyonu şirketinize kurun; mülkiyet sizin olsun, biz fikri verelim, yardımcı olalım, ülkemiz kazansın. Bu alana yatırım yaparken Cami, okul, kütüphane, oyun parkı gibi sosyal sorumluluk projesi olarak düşünün. Kedi, köpek, kuş bakılıyor da gıdaya dönüşen sığır bakılınca ne değişiyor.
Küçük çaplı örnek bir çiftlik kurarak genç çiftçilere burada eğitimler verebiliriz. Burada dinleyerek ve görerek edinecekleri bilgiler ile kendine yeter, karlı ve sürdürülebilir, dünya çiftçileriyle rekabet edebilir bir üreticiye dönüşeceklerdir.
Örnek çiftlik 200, 500 başlık olamaz. Çiftçi böyle bir çiftlikte kendinden bir şey bulamaz. 25-50 başlık örnek çiftlikler oluşturulmalıdır ki kendi işletmesine benzer olsun.
Büyük çiftlik, geniş arazisi olan, ziraat mühendisi, veteriner hekimi, traktör, kepçe, yem karma, gübre atma makinesi gibi her türlü ihtiyacın karşılanmış olduğu; yem, silaj, saman ve otun hazır satın alındığı işletmelerdir, böyle örnek olmaz. Bu batan sistemin örneğidir. Gelinen nokta ortadadır. Yeni çözümlerin uygulandığı küçük çiftlikler oluşturulmalıdır.
Milyonlarca liraların harcandığı, yem ve enerjinin ucuz olduğu ülkelerdeki yöntemlerin kullanıldığı sistemler kendini bitirmiştir. 8 yıl önce bu günleri ve gelecek günleri yazdım, azıcık kulak verilseydi milyonlarca liralık yatırımları para kazandırmaya devam edecekti fakat durun yanlış yapıyorsunuz diyeni kim dinlerdi? 60 bin liraya alınan damızlığı yoğun yemleme sebebiyle en fazla 2-3 sene kullanıp 20 bin liraya satmak zorunda bırakan, hayvanlara adeta nakit para yediren sistemin hatalı olduğu dünyanın öbür ucundan bile görünüyordu. Yanlış ırk seçip, bütün gün pervane ile oluşturulan hava akımına su sıkıp serinletme çalışmaları komik olduğu kadar masraflıydı da. Sizin hayvancılıkta kendinize yeter olmanızı istemeyenler doğru sistemi önerir mi sandınız?
Yanlış bakım beslemenin alışkanlıklarının haricinde bir de global çabaların saldığı umutsuzlukla mücadele etmek zorundayız. Dünyada gıda krizi oluşturma çabaları eminim hiçbirinizin gözünden kaçmıyordur.
Metan gazı-ozon tabakası söylemleri tamamen gerçek dışıdır. Bir örnekle açıklayayım; nitrik asitin (kezzap) ph değeri 1’dir, limon suyunun da ph değeri 1’dir. Limon suyu içilebilirken, nitrik asit temas ettiği yeri tahrip eder. Aralarındaki fark etki değeridir, gücüdür yani. İneklerin çıkardığı gaz da kararsız bir yapıya sahiptir ve doğada kolayca parçalanır. Gözünün üstünde kaşın var gibi bir sebep.
Yapay et ile gerçek hayvancılığın sonlandırılması hedeflenmektedir. Hayvancılık bitince fabrika üretirse beslenebilirsin.
Hayvansal gıdayı duygusal sebeplerle yedirmemeye çalışan grupların da amacı aynı yere gitmektedir; hayvansal gıda üretiminin bitirilmesi. Sonra? Açlık…
Ulusal üretimimizde süt fazlamız, et açığımız vardı. Şimdi süt açığımız da ortaya çıkıyor. Ette sıkıntı olmama sebebi ineklerin çılgınca kesime sevk edilmesidir. Korkum şudur ki; bir gün “yok” kelimesini duyacağız.
Gelin destek verin, hayvancılık akademisini kuralım. Şirketinizin adına kuralım, mülkiyeti sizin olsun fakat kuralım, gıdamızı kurtaralım.
Büyük şirketler sizlere sesleniyorum; gıdamızı kurtarmak sosyal sorumluluk değil midir? Sadece bir SUV araç fiyatı yatırımla, kendi adınızla ülkemize hizmet edin.
Ülke çapında mümkün olan her ilde yapılması gereken bir çalışmadır.
XXX firması YYY şehri Hayvancılık Geliştirme Akademisi. X ve Y’lerin yerini siz doldurun.
Bir sonraki yazım global imkanların kullanıldığı masrafsız hayvan besleme ve ürünü değerlendirme üzerine olacaktır. Böylece işletmesini kurtarmak isteyen çiftçilerimize yol göstermeyi amaçlıyorum. Milyonlarca lira hatta Amerikan Doları yatırım yapanlar acaba kulak verir mi?