Kediler ve para politikası
Hükümet kurulalı bir ayı geçti. Bu sürede ekonomiye ilişkin dişe dokunan tek karar politika faiz oranının yüzde 15’e yükseltilmesi oldu. Bu yükseliş etkili olmadı ve dolar 26 TL’ye yükseldi. Diğer yandan AKP iktidarı 22 yılına girse de ekonomiye olan güven yerlerde sürünmekte. 2002 öncesi tek parti iktidarı ve uzun süreli iktidarın istikrar demek olduğu konusunda adeta koru halinde ses çıkartan sermaye sınıfı iki nedenden dolayı sessizliğe büründü. Bunun ilk nedeni istikrarın böyle yakalanamayacağının ortaya çıkması ve sesi çıkanın da sonunun pek iyi olmadığının görülmesi. Sermaye sınıfı bu süreçte karlarını artırdı. Ancak öngörüsüzlüğü ile sınıfta kaldı. İslamcı ya da beyaz Türk denilen burjuva olma hevesli bu sınıfın burjuvalığın kenarından bile geçemeyeceği belli oldu. Hükümet ve sermaye sınıfının kısa erimli bakış açıları ekonomideki sorunları büyüttü, şimdiden adeta yün yumağına dolanmış kedi gibi işleri daha da karmaşık hale getirmekteler.
Faiz oranları artarsa enflasyonda düşer, döviz kuru artışı durur diyenler son karar sonrası şaşkın. Çünkü beklentileri karşılanmadı. Karşılanmayacakta. Çünkü ekonomide o aşama geçildi. Yaşanan soruna kapsamlı bir programla yanaşmak gerekiyor. Uygulanacak iktisat politikasının maliye ve para politikası bacakları aynı anda ve uyumlu hareket etmeli. Kimse homojen-anaakım bir para politikası ile başarıya ulaşılacağını beklemesin. Hükümetin (buna bağımsızlığını yitirdiği için TCMB’yi de katabiliriz) ya da TCMB’nin para politikasında sadece fiyat istikrarını değil, aynı zamanda finansal istikrarı ve iklim değişimini de gözetmesi gerekiyor.
Bireylerde, Şirketler de Homojen Tepki Vermezler
Faiz oranını yükselterek tüketimi ve yatırımı kısmaya çalışmak bireyler ve şirketler homojen olmadıkları için farklı tepki verirler. Bundan dolayı TCMB’nin alacağı kararlar boşa çıkabilir. İki örnek verelim. İlk örnek: Nisan 2023 itibari ile Türkiye’de bankacılık sisteminde 10,3 trilyon TL, mudi sayısı ise 172,5 milyon. 1 milyonun üzerinde mevduat şeklinde birikimi olanların toplam mevduat içindeki payı yüzde 70,3, toplam mudi sayısı içindeki payları ise binde 6. Bir başka ifade ile 983 bin kişi toplam mevduatın yüzde 70,3’ünü elinde tutuyor. Bu veri bile tek başına ciddi bir servet eşitsizliği ila karşı karşıya olduğumuzu göstermekte.
İkinci örnek: TUİK verilerine göre en düşük gelir gurubu olan ilk %20'lik kesimde yer alan hanehalkları, gıda ve alkolsüz içecek harcamalarına %35,8, konut ve kira harcamalarına %29,3, ulaştırma harcamalarına %8,3 ve mobilya ve ev eşyası harcamalarına %5,5 pay ayırırken, en yüksek gelir grubu olan beşinci %20'lik gurup hanehalkları ise, ulaştırma harcamalarına %28,5, konut ve kira harcamalarına %19,3, gıda ve alkolsüz içecek harcamalarına %16,6 ve lokanta ve otel harcamalarına %6,8 pay ayırmakta. Yine 2022 yılı verilerine göre bireylerin %32,6'sı yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında. Bu oran 0-17 yaş grubunda %42,7, 18-64 yaş grubunda %30,2, 65+ yaş grubunda ise %20,5 olarak tahmin edilmekte.
TCMB’nin bu farklılığı gözetmeksizin uygulayacağı para politikasına farklı gelir ve tüketim sepetine sahip olanlar farklı tepki verir. Bu tepki para politikasının etkinliğini azaltabilir. Diğer yandan gelir ve servet eşitsizliğinin yüksek olduğu ülkemizde homojen para politikaları bu eşitsizlikleri daha üst noktaya taşınabilir. Bundan dolayı son dönemlerde Yeni Keynesyen iktisatçılar tarafından gündeme getirilen heterojen politikaların (HANK, Heterogeneous Agent New Keynesian) başarı şansı daha yüksek olur.
Okuma Önerisi: İktisat ve Toplum Dergisi, Temmuz 2023 sayısı (www.iktisatvetoplum .com), özellikle de Arda Tunca’nın yazısı.