Kayıtdışının gözyaşları
Levent Alkan
Kayıtdışılık neoliberalizmi, neoliberalizm de kayıtdışılığı besleyip büyüten bir sarmaldır. Planlı uygulama, adaletli rekabet, donanımlı istihdam, kurumsal yönetişim, dengeli denetleme, yetkili sorumluluk tarihin tozlu raflarına kısa sürede yerleşti. Plansız uygulama, adaletsiz rekabet, donanımsız istihdam, kayıt dışı yönetişim, kutuplaştırıcı denetleme, yetkisiz sorumluluk özellikle Türkiye olmak üzere tüm neoliberalist ülkelerde yaşanmaya başladı. Sistemin dışına çıkmaya meyilli iç dinamiklerle, dışarda içeride aklanmaya meyilli dış dinamikler buluşabildiler. Dışlanmış organize kara para aklanır, ardından da küresel finans ve reel sektöre eklemlenir. Neoliberalismin kuralsız, esnek özelliği tek kutup bir siyasal dünya düzeni ile birleşince, dev bir büyüme ivmesi yarattı. Ancak bu birliktelik çok uzun sürmedi. 1989’da verilmiş sözlerin hiçbiri de tutulmayınca, 2006 yılında Putin, birleşmiş milletlerde bu tek kutuplu yapıyı uyardı. Kendi ulusal güvenlik sorununa dönüştüğünü ilk kez yüksek sesle ilan etmiş oldu. Sonuç alınamayınca da 2022 de Ukrayna Rusya Savaşı nı başlattı. Savaşmak pahalı bir iştir. Her yeni bir savaş, yeni bir küresel kayıt dışı akış demektir. Ukrayna, savaş desteğini Avrupa’da başta Almanya olmak üzere tüm batıdan alırken, Rusya’da doğal kaynak satışlarını Özbekistan üzerinden Avrupa’ya ve tüm dünyaya ihraç ederek savaşı finanse etmektedirler. Öte yandan, 2022 Davos toplantısında tarihsel bir kırılım yaşandı. Zirvede Marlene Engelhorn, Phil White gibi, yerkürenin en zengin 2005 ultra milyonerleri konuştu: “Devletler bizden daha fazla vergi alsınlar, yoksa mevcut vergilendirme uygulaması dünyayı başımıza yıkacak” uyarılarıyla şaşırtıcı bir çıkış yaptılar. 2008 küresel sistemik krizi ve Covid-19 salgını, küreselleşmeye iki atom bombası attı. 43 yıl önce ABD Fed başkanı Paul Volcker’la 1979’da başlayan neoliberalist ekonomik sistem ağır darbe aldı. Volcker Nixon’un da Fed başkanıydı. ABD 1973’de Bretton Wood anlaşmasından çıkmış, USD’ı serbest dalgalmaya bırakmıştı. 1970-1980 arasındaki yüksek ABD enflasyonunun çözüm arayışı, dünya için küreselleşme kördüğümüne giden yolun da başlangıcı olmuştur. Küreselleşme SSCB den kopan ülkeler grubu içinde ilk olarak Polonya'da denenmiştir. Bugün dünya kamuoyu artık sosyal devleti, gelir dağılımı eşitliğini, asgari ölçütte sağlık hizmetini yüksek sesle konuşmaya başlamıştır.
Gerçek şu ki, kayıtdışılığın yüksek olduğu bir dünya, küresel iklim kriziyle mücadelede de zorlanmaktadır. Kayıtdışılık sadece ekonomiden ibaret değil, düzenin dışında kalanın tamamıdır, diyebiliriz. Kayıtdışılığa geniş bir perspektiften bakmak gerekir. Çünkü kayıtdışılığın ekonomik, siyasi, kültürel ayaktan oluşan üç temel faaliyet alanı bulunmaktadır. Dünya genelinde toplam 3,1 trilyon dolar kayıtdışı fon trafiği vardır. Bu fon akışı, kıtalar arasında kabaca eşit düzeyli paylaşılır. İnsan, terörist, uyuşturucu trafiği; %36.83 pay ile toplam kayıtdışılığın kabaca üçte birini oluşturur. Üçte ikisi ise %63.17 ile organize suçlarla, yolsuzluklarla tanımlanır. Türkiye’deki kayıtdışı ekonominin büyüklüğü gayri safi yurtiçi hasılanın %42,8’u olarak varsayılabilir. Bu tahmini ölçüm altı farklı ekonomistin altı farklı yaklaşımına göre tespitlerinin aritmetik ortalamasıdır. Kayıtdışılıktaki artış, vergi adaletini yaralamaktadır. Yolsuzluk, suç organizasyonlarının faaliyetleri, uyuşturucu, terörist kaçakçılığı yasal ekonomiye, yasal kültüre, yasal siyasete sızarak aklanabilmektedir. Böylece doğruyla yanlış, iyiyle kötü, rol modelle sakıncalı model bütünleşmektedir. Böyle bir sosyolojik etik, iyiyle kötüyü aynı potada eriterek doğrudan yatırıma ve sürdürülebilir demokrasiye ağır darbeler vuruyor. Kısacası kötü para iyi parayı kolayca kovup piyasaya hakim olabiliyor. Bu durumda, IMF in Türkiye raporunda ve Fitch’in not artırımı degerlemesinde altı çizilen kurumsal yönetişim (corporate governance) yetersizliğini gideremeyen bir Türkiye, küme düşer. Venezuela, Kolombiya, Bangladeş ile aynı ligde anılmak kaçınılmaz olur.
Türk seçmeninin yolsuzluk ve suça tepkisi ne boyutta
Türkiye’deki seçmen davranışlarının seyrini 1999-2014 dönemi için araştıran Çarkoğlu ve Kalaycıoğlu, toplumda suç ve suç ekonomisinin hiç önemi olmadığı sonucuna ulaştılar.10 farklı başlıkta, seçmen oylarının önem kriterlerinin ortaya konulduğu bu araştırma şu sonuçlara erişti:
Yolsuzluk ve suç ortamının seçmen oy tercihinde yarattığı etki, 2014 yılına gelene kadar toplamın %5’ini geçemiyor. 2014 yılında, 17-25 Aralık döneminin yolsuzluk iddiaları dahi, seçmen nezdinde yolsuzluğu sadece %10.60 oranında ülkenin en önemli sorunu seviyesine taşıdı. Ancak siyasi istikrarsızlığa olan teveccüh, %11.10 ile yolsuzluğun küçük bir farkla önüne geçebildi.
Toplumlar da insanlar gibidir. Ne düşünür, neye önem verirler, neyi yaşarlarsa onu olurlar. Toplumlar da kendi dünyalarında değerli buldukları düşünceleriyle ve yapageldikleriyle geleceklerini inşaa etmeyi tercih ederler.
Ne olmalıdır: Toplumlar da, başaklar gibi içlerini boşaltan kayıtdışılığı, gerçeküstücü, sürrealist neoliberal düzeni görebilmeli, mesafe koyabilmelidirler. Ayakta durmakta zorlanıp, bir o yana bir bu yana savrulmanın tercihlerinin eseri olduğunu anlamalı ve vergisinin, alın terinin peşinden koşabilmelidir. Yüzyıl önceki umutlarının izinden yürüyebilmelidir.