Kaybedince değerini anlayacağımız zenginlik: Su
Geçtiğimiz günlerde DSİ’deki üst düzey bir yetkiliden edindiğim kısa bir bilgi, doğrudan ekonomi ile ilgili gibi görünmese de ekonominin dolaylı etkilendiği boyutuyla çok dikkatimi çekti. Bilginin edinildiği yer DSİ olduğuna göre bilgi de elbette “su” üzerine idi.
Dolayısıyla başta insan hayatı olmak üzere; ulusları, toplumları, yeryüzünü yakından ilgilendiren su üzerine bir şeyler söyleme ihtiyacını duyduk. Elbette ekonomiyle ilişkisini göz ardı etmeden…
“İnsan elindekinin değerini kaybedince anlar” diye kullandığımız bir söz vardır. Gerçekten de sahip olduğumuz sürece değerini anlayamadığımız, ama kaybedince anlayacağımız şeylerdir bunlar.
Galiba kaybedince değerini anlayacağımız varlığın veya zenginliğin başında “su” geliyor.
Zira su, ekonomik anlamda artık nadir ve kıt bulunan bir varlık haline gelmiş bulunuyor. Geçen yüzyılda petrol kaynaklarının mülkiyeti, yönetimi ve paylaşımı için verilen mücadeleler ve hatta savaşlar artık günümüzde su için yapılmaya aday.
Malum; iktisat biliminin varlığı veya dayanağı, kaynakların kıt ve ihtiyaçların sınırsız olması üzerine oturtulmuş. Yani sınırlı kaynaklarla sınırsız ihtiyaçların karşılanması arayışına dayandırılmış. Taşıdığı iktisadi önem dolayısıyla “siyah altın” olarak petrolün yanında, günümüzde su da “mavi altın” gibi betimlenir hale gelmiş durumda.
Öyle ki mavi altın veya suyun varlığı, hayat kaynağı iken yetersizliği ya da kıtlığı sürdürülebilirliğin sonu; yokluğu ise istisnasız her canlı için ölümün diğer adı… Zira “sürdürülebilir kalkınma”, gelecek kuşakların ihtiyaçlarını karşılama olanağını tehlikeye atmaksızın mevcut kuşakların ihtiyaçlarını karşılama olarak biliniyor.
Nitekim Dublin’de 1992’de toplanan Uluslararası Su ve Çevre Konferansında su “ekonomik mal” olarak tanımlanmış ve böylece literatürde “su ekonomisi/piyasası” adıyla piyasalaşmış.
Dünyada sınır aşan sular ve sınır oluşturan sular bağlamında 261 sınır aşan su havzası var. Bu havzalar yeryüzündeki karaların yüzde 45’ini, dünya nüfusunun yüzde 40’ını ve dünyadaki tüm nehir akışının yüzde 60’ını oluşturuyor. Sınırı oluşturan sularla bu sayı 200’ü aşıyor. İşte sınırı aşan ya da sınır oluşturan su havzalarında yer alan ülkeler arasındaki konumda suyun vazgeçilmez etkisi görülüyor. Bu etki genelde ciddi sorunlar olarak kendisini hissettiriyor.
Onun için iktisat, siyaset, ekonomi politik üzerine çalışan John Waterbury, 1978 yılında ilk kez “hidropolitik” (su politikaları) kavramını kullanıyor. Bu kavram, iktisat gibi sosyal bilimlerdeki gri alanlara çözümler arıyor.
Dolayısıyla su, artık sınırsız ve değersiz varlık değil. Her alanda var olan bir değer ya da gerçek.
Öyle ki günümüzün baş döndürücü teknolojisi de su ile yakından ilgili…
İş Bankası Yayınlarından çıkan Fransız gazeteci Guillaume Pitron’un “Dijital Cehennem” adlı çok ilginç çalışmasında şu bilgilere yer veriliyor:
- Bir tişörtün üretilmesi için 226 kilo, bir şişe portakal suyu isin ise 100 kilo malzeme…
- 2 kilogram ağırlığındaki bir bilgisayar için başka şeyler yanında 22 kilo kimyasal, 240 kilo yakıt ve 1.5 ton temiz su…
- 1 kilobayt ölçüsündeki kısa bir eposta için 100 mililitre yani yarım bardak su,1 terabayt ölçüsündeki 6 milyon kitap için 100 milyon litre yani 27 olimpik havuz eşdeğeri su…
- İnternet ve bilgi teknolojileri için kuzey denizinde binlerce ton buz gibi su…
gerekiyor.
Şimdi su ile ilgili olarak DSİ yetkilisi tarafından bize iletilen ilginç bilgiyi paylaşalım:
- Dünyanın yüzde 71’i su,
- Ama bu suyun yüzde 97’si tuzlu su,
- Kalan yüzde 3’ün üçte ikisi dağ buzulu ve kutup buzu,
- Dolayısıyla kullanılabilin su toplam suyun yüzde 1’i,
- Bu yüzde1’in de yüzde 0,3’üne erişebiliyoruz,
- Erişebildiğimiz suyun yüzde 71’ini de tarımda kullanıyoruz.
- Bize anlatılana göre Türkiye’nin “su fakiri” ülke olmasına bir tık kalmış…
Su Endüstrisi 2024 Raporu’nun Türkiye ile ilgili Ekim 2024 raporunda, önceliklerine göre şu 4 konunun altı çiziliyor:
1- Artan nüfus ve hızlı kentleşme var olan su kaynakları ve altyapısı talebini artırıyor (yüksek etki).
2- İklim değişikliği ve bozulma yönündeki değişim su fakirliğini ve farklı sektörlerde suyun azalmasını önleme deneyimini artırıyor (yüksek etki).
3- Tarım ve sanayi sektörleri için su kaynakları ve altyapısı zorlanıyor (orta vade etki).
4- Hükümetin baraj, kanal yapımı yoluyla su arzında ve dağıtımında iyileşme çabaları sürdürülüyor (orta vade etki).
Dolayısıyla su artık kıt ve değerli kaynak…